30 Aralık 2013 Pazartesi

Bu besinler selülitten kurtarıyor

Bahar aylarına yaklaştığımız şu günlerde, kıştan kalma portakal kabuğu görünümünden kurtulmak isteyenler sağlıklı beslenme önerileriyle selülitsiz bir bahar ve yaza merhaba diyebilir.

Selülit ile savaşmanın önemli bir yolu da sağlıklı beslenmeden geçmektedir. Peki, selülite karşı hangi besinlerin tüketilmesi, hangi yiyecek ve içeceklerden kaçınılması gerekiyor? Memorial Hizmet Hastanesi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden diyetisyen Aysu Aydın, selülitsiz bir vücut için yapılması gereken sağlıklı beslenme önerileri hakkında bilgi verdi.

HATALI BESLENME ŞEKLİ SELÜLİT NEDENİ

Vücuttaki portakal kabuğu görünümlü sıkışmış yağ hücreleri ile kendini gösteren selülit; genetik eğilim, özellikle östrojen seviyesinin oluşturduğu dolaşım bozukluğu gibi hormonal nedenler, kilo almak ve egzersiz yapmamak, ilerleyen yaşla birlikte cilt altı bağ dokusunun zayıflaması, hamilelik ve hatalı beslenme gibi pek çok neden ile daha sık görülüyor.

BU BESİNLERDEN EN AZ ÜÇÜNÜ HER GÜN TÜKETİN

Üzüm çekirdeği, toz kakao: İçeriğinde bioflavonoid olan bu besinler kolajeni yıkan enzimleri bloke ediyor ve bağ dokusuna destek oluyorlar. Üzüm çekirdeği ve toz kakao bu maddeden zengin besinlerden olarak biliniyor.

Maydanoz, brokoli, karnabahar, portakal: Zengin bir antioksidan olan C vitamini kolajen yapımında önemli bir rol oynuyor. Böylece deri altındaki bağ dokusunu güçlendiriyor. C vitamininden zengin olan brokoli, turunçgiller, maydanoz, yeşilbiber ve karnabahar gibi sebze ve meyvelerin sofranızda bolca bulunmasına fayda vardır.

Kuşkonmaz, beyaz ve karalahana: Ödem söktürücü ve toksin atma özelliği nedeniyle bu besinler sofranızda sık sık yer almalı. Toksin atmak için beyaz lahana kürü de yapabilirsiniz.

Somon balığı: Somon gibi yağlı balıkta bolca bulunan Omega 3 damarları genişleterek kan akışının ve dolaşımının rahatlamasına katkıda bulunuyor. Haftada 2-3 gün yağlı balık tüketin.

Keten tohumu: Omega 3 yağ asidinden zengin olan keten tohumu damarları genişleterek kan dolaşımını rahatlamasına katkıda bulunuyor. Her sabah kalktıktan sonra 2-3 tatlı kaşığı öğütülmemiş keten tohumu yiyin. İsterseniz, keten tohumunu yoğurtla karıştırarak da tüketebilirsiniz.

Soğan ve sarımsak: Kan basıncının ve dolaşımının rahatlamasını sağlıyorlar. Her gün yemeklerinizde ve salatalarınızda bu ikiliden bolca bulunsun.

Zencefil: Kanı inceltici fonksiyonu sayesinde dolaşımı rahatlatıyor. Her gün 5-6 kibrit çöpü şeklinde kestiğiniz zencefili çayınızın içine katabilirsiniz.

Muz: İçerisinde yer alan potasyum ile kan basıncını düşürerek dolaşıma yardımcı oluyor ve dokuları atık maddelerden temizliyor. Sindirim ve düşük tansiyon sorununuz yoksa günde bir adet muz tüketmenizde fayda var. Karpuz, avokado, havuç, fasulye ve bezelye de fazla miktarda potasyum içeriyorlar.

Kereviz: Kan damarlarının kasılmasını engelleyerek dolaşımın rahatlamasını sağlıyor.

Yeşil çay: İçeriğindeki kateşin ile yağ yakımını hızlandırıyor. Günde iki fincan yeşil çay içmenizde fayda var.

Domates suyu: Domates vücudu toksinlerden arındırıyor. Günde 2-3 bardak domates suyu içerek selülitlerin giderilmesine yardımcı olabilirsiniz.

Su: Bol su içmek kan dolaşımının düzenlenmesini sağlıyor ve ödemin oluşmasını önlüyor. Ayrıca yağ hücrelerinin emilimini sağlamak gibi önemli bir rol de üstleniyor. Günde en az 2,5-3 litre sıvı almaya özen gösterin. Bunun büyük bir kısmını su olarak almanızı öneriyoruz.

BU BESİNLERDEN UZAK DURUN

Trans yağlar: Damar tıkanıklığına neden olan salam, sosis ve sucuk gibi şarküteri ürünlerinden kaçının.
Tuz: Vücutta su tutulumuna ve dolaşım bozukluğuna yol açtığı için tuzu asgari miktarda tüketin. İçeriğinde yüksek oranda sodyum bulunan fast food türü gıdaları tüketmemeye çalışın.

Rafine şeker:  Şeker, tam bir kalori deposudur. Ayrıca cildi sıkılaştıran kolajeni yıkarak sarkmaya neden olduğu için beslenme listenizden şekeri çıkarın.
Doymuş yağlar: Kırmızı et, salam, sosis ve sakakatlarda bolca bulunur.  Bunlar yağ hücrelerini şişirir, vücudun atıklardan temizlenmesini engeller ve dokularda su tutulmasına yol açar.

Alkol: Haftada bir kadehten fazla alkol tüketmeyin. Çünkü fazla tüketilen alkol vücutta doğrudan yağ olarak depolanır ve su kaybına yol açarak cildin görünümünü bozar.

Yüksek miktarda hayvansal protein: Vücutta yağlanmayı artırdığı için hayvansal proteinleri tüketirken aşırıya kaçmayın. Tavuğu derisiz, kırmızı eti de yağsız yemeyi alışkanlık haline getirin.

HER GÜN 1 SAAT YÜRÜYÜN

Selülitlerinizden kurtulmak için her gün öğünler arasında bir saat tempolu bir şekilde yürüyün. Ayrıca fitness merkezinde veya evinizde selülitlerin giderilmesine yönelik uygulanan egzersizleri de haftanın en az 3 günü uygularsanız daha kısa sürede sonuç alabilirsiniz.

Çocuklarda İştah Artıran 12 Altın Öneri!

"Saatlerce yemek vermesem, umurunda bile olmuyor", "Elimde tabak yemesi için peşinden koşuyorum"... Bu tür yakınmaları özellikle annelerden sıkça duyuyoruz, çünkü hemen her anne aynı sorundan dert yanıyor. 

İştahsız çocuklar! Özellikle 8-9 aydan başlayarak okul çağına kadar süren dönemde, anneler en çok çocuklarının iştahsız olmasından yakınıyor. Acıbadem Bakırköy Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. İbrahim Çelik her yaş döneminin ayrı beslenme güçlükleri olsa da iştahsızlık sorununun genellikle 9 ay-2 yaş arasında daha sık görüldüğünü belirterek, "Ailelerin beslenme hataları ve alışkanlıkları iştahsızlık, daha doğrusu yemek seçme olarak tanımlanan durumun en sık görülen nedeni. Bu  yüzden ailelerin doğuştan itibaren bebeklerini beslerken doğru yaklaşımda bulunmaları çok önemli" diyor.

İştahsızlığın kabaca fizyolojik ve patalojik etkenler ile yanlış beslenme alışkanlıkları nedeniyle oluştuğunu belirten Dr. İbrahim Çelik'in verdiği bilgilere göre, fizyolojik iştahsızlığın temelinde bir hastalık etkeni olmaksızın çocuğun gelişim sürecinde karşılaştığı adaptasyon sorunları yatıyor. Örneğin diş çıkarma atakları en bilinen iştahsızlık nedeni olarak görülüyor. Bir başka fizyolojik etken ise 1 yaşından sonra yavaşlayan büyüme-gelişmeye bağlı olarak çocuğun beslenme gereksiniminin düşmesi. Ayrıca besinlerdeki geçiş dönemleri çocukların en yoğun iştahsız olduğu fizyolojik evreleri oluşturuyor: Sütten püreli gıdalara geçiş, yeni tatların denenmesi, bu yeni tat ve kıvama alışma sürecinde ciddi beslenme isteksizliği görülebiliyor.

3 Haftadan Uzun Süren İştahsızlık İhmale Gelmez

Patolojik nedenlerde iştahsızlığın altında ise genellikle; gribal enfeksiyonlar, idrar yolu enfeksiyonları, viral bağırsak enfeksiyonları, viral hepatitler, üst ve alt solunum yolu enfeksiyonları gibi fizyolojik hastalıklar yatıyor. Bu hastalıklar birkaç gün ile birkaç hafta arasında iştahsızlık yapıyor ve çocuğun büyüme gelişme sürecine belirgin olumsuz etkide bulunmuyor. Ancak 3 haftadan daha uzun süreli iştahsızlığın altında ise genellikle tüberküloz, kronik enfeksiyonlar, gastrik reflü, kronik böbrek hastalıkları, kalp  veya karaciğer hastalıkları hastalıkları ve bazı doğumsal metabolik hastalıklar yatıyor. Bu nedenle 3 haftadan uzun süren iştahsızlık durumlarında çocuğun mutlaka kontrolden geçmesi gerekiyor.

İştah Artıran 12 Öneri

1- Üst kat komşunun tariflerini denemeyin: 6 bisküvit, 1 kaşık pekmez, bir  yumurta sarısı ve bir dilim peynir... Bulamaç besinler diye tanımlanan bu tür tarifler yüksek kalorili oldukları gibi, baskın tatları severek yiyen çocukların dilinde sadece yoğun şeker tadı kalmasına yol açıyor. Bu da çocuklarda şekerli tatlar konusunda seçici bir yapı gelişmesine neden oluyor. Buna alışan çocukların damak tadı duyuları da yeni lezzetlere karşı oldukça dirençli hale geliyor.

2- İlk denemelerde sabırlı olun: Çocuklar her yeni besine ortalama 8-10 denemeden sonra alışıyor. Bu nedenle ilk denemede bir kase dolusu havuç püresini bitirmesini beklemeyin. Ancak bir kaşık bile olsa her gün bu yeni besini çocuğunuza tattırarak alışma sürecini sabırla bekleyin.

3- Enerjinizi doğru besinlerde kullanın: Ispanak yedirmek için çocuğunuzla kılıç kalkan oyunu oynamak yerine, enerji ve sabrınızı; süt - süt  ürünleri, et, yumurta, balık ve tahıl yedirmeye saklayın. Çünkü bu besinler çocuğunuzun gelişimi için çok daha yaşamsal öneme sahipler.

4- 7. aydan itibaren pütürlü gıdalar yedirin: Yiyecekleri çatalla ezip, yumuşatarak yedirmeye çalışın. İlk denemelerde pütürlü yiyemeyen çocuğunuza karşı soğukkanlılığınızı koruyun. Sabır ve inatla denemelere devam edin.

5- Sofraya birlikte oturun: 9 aylıktan sonra çocuğunuzu tok bile olsa mutlaka sizinle birlikte sofraya oturtun. Çocuğunuz erişkinlerin tükettiği gıdaları yiyebilecek yaşa geldiyse sofrada olan yemeklerden yedirmeye çalışın. Çocuğunuzun önüne koyacağınız küçük bir ekmek parçası veya köfte ile kendi kendine yemek yeme hazzına varmasını sağlayın.

6- 1 yaşından sonra kontrollü emzirin: Anne sütüne çok alışkın ve düşkün bebekler, bir yaşından sonra anne memesini bir nevi tiryaki gibi emiyor. Anneyi her gördüğü yerde, her canı istediğinde emmeye çalışıyor. Anne memesi emip bir şekilde doyduğu için de ekstra gıda yemek istemeyebiliyor. Siz de bu durumdaysanız 1 yaşından sonra emzirme konusunda çok daha kontrollü olun.

7- Çocuğunuza örnek olun: Çocuğunuzun sizin yemek yeme alışkanlıklarınızı aynen taklit edeceğini unutmayın. Sebze yemeğini sevmeyen bir babanın, makarnadan maydanozları ayıklayan bir kardeşin bulunduğu bir ailede küçük bebeğin önüne koyulan her şeyi yiyip bitirmesi beklenmemeli. Elinizde tabakla televizyon izliyorsanız, çocuğunuzu sofrada oturup yemek yemeye  ikna etmeniz kolay olmayacaktır.

8- Yemek öncesinde abur cubur yedirmeyin: Yemek öncesi verilen abur cubur atıştırmalıkların, ara öğünlerin yemek saatinde kabusa neden olacağını unutmayın.

9- “Yemek sofrada yenir” mesajını verin: Çocukların dikkat süresi çok kısadır ve uzun süre sofrada sabit halde oturmaya tahammül edemezler. İki lokma yedikten sonra ayağa kalkan çocuğunuzun peşinden, elinizde tabak çatalla koşuşturmayın. Onu birkaç kez uyardıktan sonra hızla sofrayı kaldırıp, yediği besinle yetinmesini sağlayın ve bir sonraki yemek saatine kadar da herhangi bir gıda almasına engel olun.

10- Israr etmeyin, ancak alternatif de yaratmayın: Çocuğunuza 'teklif var ısrar yok,  ancak alternatif de yok' deyin. İşin sırrı gaddar anne kavramında yatıyor. Kereviz yemeğini yemeyi  reddeden çocuğa karşı doğru yaklaşım makarna pişirmek değil, bir hafta süreyle her öğünde kereviz yemeği sunmaktan geçiyor.

11- Oyun oynayarak yedirin: Çocuğunuz 1 yaşında ise belli oranda  oyunla, kandırmaca ile yemek seanslarını daha çekici hale getirilebilirsiniz. Ancak bunu, videoya kaydedilmiş reklam serilerinin önüne oturtularak, her reklam döngüsünde  ağzını robot gibi açan bir çocuk noktasına kadar götürmeyin.

12- Ceza ya da ödül vermeyin: Yemek seanslarıyla ilişkilendirilmiş ceza/ödül yöntemleri başlangıçta işe yarıyor gibi görünebilir, ancak' yaşamak için yemeliyiz' algısının kurulmasına  olumlu katkısı olmaz.

Beş adımda çekici kadın olma tüyoları

Kendine güven, seksi görünüş, karşı cinsi kendinize çekebilmenin anahtar kelimeleri. 

Amerika'da bu aralar pek çok kadının okuduğu 'How to be a Super Hot Woman' kitabının yazarları Mandy Simons ve Emily J. Terry'den beş küçük tüyo...

1. VÜCUDUNUZU İLK ÖNCE KENDİNİZ SEKSİ HİSSEDİN
Çok kulanılan bir klişe olarak bakarız çoğumuz, içimizde gerçekten hissettiğimiz şeylerin dışa yansıdığı fikrine. Ama eğer çekici görünmek istiyorsanız önce kendinizle flört etmeyi ve negatif önyargıları bir kenara bırakmanız diyor, yukarıda bahsedilen kitabın yazarları. Eğer kötü bir gece geçirip bunu tüm makyajınıza ve şıklığınıza rağmen bütün gün yanınızda taşıdıysanız kesinlikle etrafa 'çekici' vibrasyonlar göndermeyeceksiniz. Pozitif olmayı öğrenmenin yanısıra kendinizi seksi bir kadın gibi hissetirecek özelliklerinizi bulmanız gerekir. Gerisi bu yönlerinize tam olarak güvenmekle alakalı...

2- BAĞIMSIZ OLUN 
Geçmiş dönemlerin bağımlı kadın tipi artık kitaplarda kaldı. Günümüz kadını kendine yettiği ve güvendiği kadar erkeklere çekici geliyor. Erkeğin vereceği güvenlik hissine değil onunla birlikte ama kendi ayaklarınızın üzerinde durduğunuz bir yaşam daha çarpıcı ve istenen bir kadın tipi sunuyor günümüzde. Bir ilişkide bile olsanız erkek sizin de etkin olduğunuz, küçük romantik geziler ve geceler bplanladığınız ve herşeyi ona bırakmadığınız bir yaşamı arzuluyor.

3-  İÇİNDE  RAHAT ETTİĞİNİZ VE SEKSİ KIYAFETLER SEÇİN
Seksi olmanın anlamı illla ki bol dekolte değildir. Herşeyden önce hangimiz bir model vücuduna sahibiz? Önemli olan kendini taşıdığın kıyafetin için güvenli hissetmen, bu güvenli duruş herşeyden daha çok çekici görünmeni sağlayacaktır. Çünkü en kötü görünen kadın, kendini içinde güvenli hissetmediği kıyafetlerle ortada dolaşan kadındır. Rahat bir kıyafetin içine de süper seksi iç çamaşırlar giyebileceğinizi ve bunun hissetirdiği yükselmeyi etrafınıza hissetireceğiniz unutmayın.

4- KIRKLI YA DA ELLİLİ YAŞLARDA OLMAK SİZİ DAHA AZ ÇEKİCİ YAPMAZ
Yaşınızla barışık olun, ne demişler 'her yaşın ayrı bir tadı var'. 40'lı y ada 50'li yaşlardaki Hollywood yıldızlarını gözünüzün önüne getirin ve hissetikleri kendine güveni kendinize örnek almaya çalışın. Olgunluk ve yaşam hakkında sahip olduğunu  bilgi sizi pek çok genç rakibenizin önüne geçiriyor, bunu unutmayın. Ve kimse görmese dahi asla pazardan alınmış pamuklu iç çamaşırlarını giymeyin. Unutmayın herşeyden önce kendinizi seksi görmeniz gerekiyor.

5- HANGİ YAŞTA OLURSANIZ OLUN SPOR YAPIN
Ana Kournikova, Danika Patrick ya da  Maria Sharapova olun demiyor tabi bize yazarlarımız ancak bir sporu ucundan da olsa yapabilmek sizi fit kılacağı gibi erkeklerin gözünde daha eğlenceli kılacaktır. Sevgili kadınlar belki sizin hiçbir tüyoya ihtiyacınız yoktur ancak bu tavsiyeleride aklınızın bir köşesinde tutmak günün birinde işinize yarayabilir.

Bitkisel çaylar zayıflatmaz mı?

Doğa mucizesi olan bazı bitkileri o kadar yanlış kullanmaya başladık ki "bitkisel tedavi" artık tedavi olmaktan çıktı. Önüne gelen herkes, her türlü "otu, çöpü, sapı, kökü" ilaç gibi öneriyor.

Çoğunun iyi niyetle yapıldığından hiç kuşku duymadığım bu bilimsel onaydan uzak tavsiyeler bazen tehlikeli olabiliyor. Nerede, nasıl yapıldığı kaç kişi üzerinde uygulandığı bilimsel olup olmadığı belli olmayan ön görüler insanlara onaylanmış güvenli sağlık bilgileri gibi anlatılınca fayda yerine zarar veriyor.

Biz de her yıl eskiden başımıza gelen olaylardan ders almadan yeni bir veya birkaç kötü örneği yaşamak zorunda kalıyoruz. Bu bazen zayıflama tozlarıyla hayatını kaybeden Kahramanmaraşlı dondurmacı Ahmet Bey, bazen zayıflatıcı yosun kapsülleriyle genç yaşta öbür dünyaya göç eden basın camiasından bir arkadaş bazen de genç bir yavrumuz olabiliyor.

ÇAYLA, OTLA, ÇÖPLE KİLO VERİLMEZ! 

Mesela son yıllarda zayıflamak ve forma girmek amacıyla içilen bitkisel çaylar, prostatı iyileştirmek amacıyla kullanılan sebze suları böbrek iltihaplanması veya adet düzensizliklerini önlemek amacıyla kullanılan bitki karışımlarına bağlı karaciğer hastalıklarına çok sık rastlanmaya başlandı.

Karaciğer uzmanı doktor arkadaşlarımız (gastroenterologlar) infial içindeler. Söylediklerine göre bitkisel desteklerin veya ürünlerin yanlış kullanılmasına bağlı karaciğer hastalıklarında müthiş bir artış var. Bu ürünlerin içinde bulunan bazı toksik kimyasalların karaciğer hücrelerine ciddi zararlar verdiğini söylüyorlar. Özellikle zayıflama çayları olarak satılan ürünlerden çok şikáyetçiler.

DOĞAL OLAN HER ŞEY ZARARSIZ DEĞİLDİR

Doğal olan her şeyin yararlı olduğunu düşünmek yanlış bir yaklaşımdır. Doğada da birçok bitki zararlı veya zehirli kimyasallar içerebiliyor. Ayrıca düşük dozlarıyla faydalı olabilen bu bitkisel kimyasallar fazla miktarlarda ya da uzun sürelerle kullanıldıklarında zararlı olabiliyorlar. Bu nedenle bitkisel destekleri kullanırken de dikkatli olmakta onlara da ilaç muamelesi yapmakta fayda var.

Tıbbi bitkileri bile doğru kullanmak beceri istiyor. Eğer dikkat edilmezse bu doğal mucizeler bile bazen zararlı toksik maddelere dönüşebiliyor. İster ekinezya, sarıkantoron, zerdeçal, ister ginseng, deve dikeni, meyan kökü, ısırgan kullanın, bilgisizlik her zaman sorun yaratabiliyor. Bitkisel bir tedavi önerisi ya da koruyucu mucizesi ile karşılaştığınızda biraz "mütereddit" ve "ihtiyatlı" yaklaşmakta fayda var.

Gerçekten aşık olduğunu nasıl anlarsın?

Bir erkeğin size aşık olup olmadığını anlamak hiç de zor değil. İşte bir kaç ipucu...

İltifat eder 
Erkekler her ne kadar "Benim için iç güzelliği önemli, fiziki değerlere çok önem vermem" deseler bile mutlaka dış güzelliğe bakarlar, öncelikle bir erkek âşık olduğunu ilk olarak sizi baştan aşağı süzerek belli eder.

Giyiminize, makyajınıza, yüz hatlarınıza, kilonuza, el- ayak bakımınıza, saçlarınıza, gözlerinize… Kısacası onun tarafından baştan sona fiziksel bir sınavdan geçirilirsiniz. Sınav bitiminin ardından, "Ne güzel gözlerin var", "Saçlarını çok beğeniyorum", "Mini etek sana çok yakışıyor" gibi iltifatlarla karşılaşmaya başlarsınız.

Sözün kısası, iç güzelliğiniz de olsun ama yine de siz her zaman güzel ve bakımlı olmaya gayret edin. Çünkü bir gün mutlaka bir erkek tarafından iltifat alacaksınız.

Dinler 
Eğer bir erkek sizden hoşlandıysa ses tonunuzu, diksiyonunuzu; kısacası onu sözlerinizle nasıl etkileyeceğinizi merak eder. Yanınıza gelip sizinle konuşmak ve sorular sormak ister. Mümkün olduğunca ikinizin de hoşuna gidecek güncel konular bulmaya çalışın. Ona soracağınız sorular hem kendisiyle ilgilendiğinizi gösterecek hem de onun nelerden zevk aldığına dair size ipuçları verecek.

Erkekler güldüren ve zeki kızlardan hoşlanırlar. Örneğin ona çocukluğunuzun komik anılarını anlatabilirsiniz. Ayrıca tane tane konuşmaya gayret edin. İyi bir diksiyon ve etkileyici bir ses tonuna önem verdiklerini de unutmayın.

Fedakâr olur
Eğer bir erkek sizden hoşlanıyorsa içgüdüsel olarak sizi korumak ister, örneğin kalabalık ortamlarda rahatsız olduğunuzu düşünürse sizin için tartışmaya girebilir. Size sorular sorarak ihtiyaçlarınızı anlamaya çalışır.

Sağlığınızın ve keyfinizin yerinde olmasını herkesten çok o ister. Sizi her koşulda korumaya çalışıp üzülmemeniz için elinden geleni yapar.

Zaman ayırmanızı ister
Bir erkeğin hayatta en önem verdiği şeylerden biri de ilgilenilmektir. Kısacası ona önem vermenizi ve onunla vakit geçirmenizi bekler. "Bu akşam ne yapıyorsun?", "Kiminle çıkıyorsun?", "Seni evine bırakmamı ister misin?" gibi hafif kıskançlık kokan sözlerle de hayatınıza dâhil olmaya çalışır.

Onunla ilgilendiğiniz zaman mutlu olup, ona vakit ayırmadığınız zamanlarda ise kıskançlık duyguları ön plana çıkar. Eğer bir akşam eski aşkınızla yemeğe çıkacak olursanız, "Neden, ne gerek var ki?" veya "Ben varken neden onunla yemeğe çıkıyorsun?" gibi onlarca soruyla karşılaşabilirsiniz. Yani dikkat! İlişkinizin tehlikeye girmesini istemiyorsanız eski sevgililerinizle görüşmemeye çalışın. Eğer görüşecekseniz de bunu ölçülü tutmaya çalışın.

Bilin ki o sadece sizin tarafınızdan ilgi görmek istiyordur. Ona olan konsantrasyonunuzun azaldığını hissettiği andan itibaren aklına "Acaba başka bir erkek mi var?" sorularını getiriyor olabilir.

Her halinizle güzel bulur
Elbette ki de saçlarınız yapılı olduğunda ve ışıl ışıl parladığınızda size iltifat etmesini doğal karşılıyor olabilirsiniz. Yataktan kalktığınız andan gece uyuyana kadar geçen her saniyenizde, ister bakımlı görünmek için tonlarca para harcayın isterseniz de en doğal halinizle, makyaj bile yapmadan gezin, o sizi yine de güzel bulacaktır. Bu durumda gözü sizden başkasını görmüyor demektir.

Öncelik sizsinizdir
Seven erkek sevgilisine öncelik tanır. Onun için siz, zaman zaman ailesinden ve en yakın arkadaşlarından bile önce gelirsiniz, örneğin kız kardeşiyle ve sizinle alışverişe çıktığında en güzel kıyafetleri öncelikle size alır. Önce sizin iyi olmanızı, sizin gülmenizi ve mutlu olmanızı ister.

Soğuk bir yerde sizden başka üşüyen biri varsa ceketini önce size verir, hasta olduğunuzda işine gitmek yerine önce sizi ziyaret eder, hafta sonlarını ailesiyle geçirmek yerine sizinle program yapmaya çalışır. Çünkü siz onun hayatının en önemli değerisinizdir.

26 Aralık 2013 Perşembe

“HABERCİLİKTE ETİK DURUŞ İÇİN MESAFEYİ KORUMAK GEREKİR”

SAĞLIK HABERCİLİĞİNE YÖN VERENLER

Sağlık muhabirinin haber yapacağı haber kaynağı ile arasındaki “mesafe”nin çok önemli olduğuna dikkat çeken Bugün Gazetesi Sağlık Muhabiri Nesrullah Sonay, “Meslek hayatımda tanıdığım ve görüştüğüm firma, özel kurum ya da PR temsilcisi sayısı parmakla gösterilecek kadardır. Etik duruş için bunu çok önemsiyorum” diye konuştu.  

Sağlık haberciliğinde etik ve objektif yaklaşım çok önemlidir. Haberin çok ses getirmesi ya da sansasyonel olması için yanlış bilgi aktarılmamalı. Haber kaynakları ile belli bir mesafenin korunmasının etik açıdan çok önemli olduğuna dikkat çeken Bugün Gazetesi Sağlık Muhabiri Nesrullah Sonay, konu ile ilgili şu bilgileri verdi: “Sağlığın ve doğal olarak sağlık haberciliğinin ülkemizde her geçen gün daha da önemli hale geldiğini görüyoruz. Ancak sağlık haberinin yazılmasında gösterilen hassasiyet aynı paralellikte değil. Tiraj ve yeni haber üretme kaygısı maalesef bazı etik değerlere gölge düşürüyor. Amaç daha iyi haber değil daha çok haber üretmek oluyor.  Hiçbir okuyucu bir haberi baştan sonra okumaz. Haberin kısa ve özü itibariyle aktarılanı makbuldür.

Sağlık Haberciliği İşin Öznesi Olmadan O Çizginin Üzerinde Yürümektir
Sıradan bir insan hayattan ne bekler? Para, mutluluk, huzur ve sağlık… İlk üçü olmadan da o insan yaşamına devam eder; ama sağlık için aynı şey söz konusu değil. Sağlıklıysa yaşayacak değilse ölecek ya da acılar için yaşamını sürdürecek. Yani yaşamla ölüm arasında bir çizgidir sağlık. Sağlık haberciliği de işin öznesi olmadan o çizginin üzerinde yürümektir.  

Mesleğe Yeni Başladı Diye Kimse Çok Sansasyonel Haber Yapmak Zorunda Değil
İdeal bir sağlık muhabirinin tıpkı diğer alanlarda olduğu gibi tecrübe bence bu işin kilit noktasıdır. Mesleğe yeni başladı diye kimse çok sansasyonel haber yapmak zorunda değil. Her şeyin bir sırası var. Börtü böcekle başlarsınız ama o sizin için iyi bir deneyim olur. Kesinlikle bunu hafife almamak lazım. Ve bence mesleğe yeni başlayan biri için börtü böcek haberi yapmakla başlaması gerekir. Devamında edindiğiniz kazanımlar sizi gündem yaratacak haberlere getirecektir.



 “Mesafe” Çok Önemlidir
Sağlık muhabirinin haber yapacağı haber kaynağı ile arasındaki “mesafe” çok önemlidir. Meslek hayatımda tanıdığım ve görüştüğüm firma, özel kurum ya da PR temsilcisi sayısı parmakla gösterilecek kadardır. Haberimde konu olan hekim kamuda çalışıyorsa 2, özeldeyse 3 kez düşünürüm ve haberi öyle yazarım. Diğerleri için ise sayı artarak devam eder.  

Hasta ve Hasta Yakınları Moral İster
Haberi, haber yapan konusu kadar görselidir aynı zamanda. Bu nedenle görsel malzeme seçerken çok hassas davranılmalı. Kesinlikle tercihi iç karartıcı bir fotoğraftan yana kullanmamalı. Kimse kimsenin kanlar içinde böbreğini, ciğerini ya da neşter kesiklerini görmek zorunda değil. Hasta ve hasta yakınları moral ister. Fotoğrafta da bunu vermeliyiz.    

Sağlık Programları Ticari Bir Sektöre Doğru Sürükleniyor
Sağlık programlarında dikkat edilmesi gerekenler bütün meslektaşlarımın dillendirdiği ve benim de değinmeden geçemeyeceğim bir konu. Üzülerek görüyorum ki sağlık programları ticari bir sektöre doğru sürükleniyor. Söz konusu programa çıkmak için doktorlar veya bağlı olduğu kurum belli ücretler ödüyor. Yani ona ulaşacak hastaları para vererek buluyor. Böylesi bir durumda sağlık adına sağlıklı bir iş yapılıyor olduğunu söylemek mümkün değil. Yapılacak şey derhal bu uygulamaya son vermektir.   



Kim Bilir Belki 10 Yıl Sonra Basılı Gazete Kalmayacak
Gazetelerdeki tiraj kaygısı var televizyonlarda reyting. Her ikisi de gazeteciliğe konulan bir bomba gibidir. Fitili her ateşlediğinde patlar. Habercilik yavaş yavaş internet mecrasına kaymaya başladı. Kim bilir belki 10 yıl sonra basılı gazete kalmayacak ve biz haberlerimizi buradan okuyuculara ulaştıracağız. Endişem, burada da benzer sorununun baş göstermesi; daha fazla ‘tık’ alma. Bunu şimdiden görmeye başladık. Bunun önüne geçmek için yine bize iş düşüyor. Haberi hiçbir müdahale gerektirmeyecek şekilde yazmak. Haber illa parlatılacaksa bunu haberin sahibi yapmalı. Başkalarına bırakılırsa o haber, haber olmaktan çıkar. 

Farklı Yerlerde Paylaşılan Haberde Kaynak Belirtmemek, Emek Hırsızlığıdır
Farklı yerlerde paylaşılan haberde kaynak belirtmemek, emek hırsızlığıdır. En çok yakındığımız konulardan biri de bu sanırım. Hatta bazı haber siteleri sadece kurumun adını geçmekle yetiniyor. Muhabirin adı ortada yok. Dolayısıyla emeği de yok edilmiş oluyor. İkisinin birlikte yayınlanması şart. Aynı şey sadece gazeteler için geçerli değil. Haber ajanslarının da servis ettiği haberde mutlaka muhabirin ismini belirtmesi gerekir.” 



Nesrullah Sonay kimdir?
Bundan 31 yıl önce Trabzon’da dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini çok sevdiği memleketinde tamamladı. 2005 yılında İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nü kazandı. 2. sınıfın sonunda 1 yıl boyunca üniversitenin haber ajansında (İÜHA) muhabir olarak görev yaptı. Akabinde 4. sınıfta yani 2008’de Bugün Gazetesi’ne geçti. O gün bugündür aynı yerde. Ağırlıklı olarak sağlık ve eğitim alanında haberler yazıyor.  


25 Aralık 2013 Çarşamba

“EN ÇOK OKUNAN HABERLERİN BAŞINDA SAĞLIK HABERLERİ GELİR”

SAĞLIK HABERCİLİĞİNE YÖN VERENLER


Bir televizyon kanalında ya da gazetede en çok okunan haberlerin başında sağlık haberleri geldiğini belirten CNN TÜRK TV Sağlık Muhabiri Duygu Ayaz, “Çünkü sağlık haberleri geniş kitleleri ilgilendirir. Haberi izleyen ya da okuyanı ilgilendirmese bile yakın çevresinden mutlaka birini ilgilendirir” diye konuştu. 

Sağlıkla ilgili yapılan bir haber diğer haberlere oranla çok daha ilgi çekiyor. Bunun nedeni hem sağlıklı yaşam hem de hastalıklarla ilgili bilgi edinme isteğinden geliyor. Sağlık haberlerinin eskiye oranla daha fazla haber bültenlerinde ya da yazılı basında yer aldığını, toplumun da daha çok dikkati çektiğini kaydeden CNN TÜRK TV Sağlık Muhabiri Duygu Ayaz, şunları söyledi: “Aslında gelişen teknolojiyle birlikte sağlık haberlerinin yayılması,  daha geniş kitlelere ulaşması da artık mümkün. Bilgiye ulaşmanın kolaylığı ilgiyi arttırıyor. Bilgiye erişim eskiye oranla çok daha kolay, örneğin artık neredeyse bilgisayar olmayan ev yok. Kendisinde herhangi bir hastalık belirtisi fark eden ya da olduğunu düşünen bireyler akıllarındaki soru işaretleri için internetten yararlanabiliyor. Her alanda olduğu gibi sağlık alanında da araştırma şansı doğuyor. Ayrıca teknolojinin hızı nedeniyle artık tıp alanında da eskisine göre gelişim çok daha hızlı yaşanıyor. Her geçen gün gerek tıbbi cihaz teknolojisi olsun gerek ise tedavi yöntemleri olsun çok daha ileri seviyelere ulaşıyor.

En Çok Okunan Haberlerin Başında Sağlık Haberleri Gelir
Bir televizyon kanalında ya da gazetede en çok okunan haberlerin başında sağlık haberleri gelir. Çünkü sağlık haberleri geniş kitleleri ilgilendirir. Haberi izleyen ya da okuyanı ilgilendirmese bile yakın çevresinden mutlaka birini ilgilendirir. Bu kapsama genel de toplumun büyük bölümünü ilgilendiren konular girer. Örneğin kanser ile ilgili bir araştırma ya da yeni bir tedavi yöntemi toplumda hemen her kesim tarafından merakla izlenir. Çünkü çağın hastalığıdır ve insanların yakın çevrelerinde görülebilir ya da insanlar yaygın olarak görülen hastalıklar için bilgi sahibi olmak isterler. Genel olarak toplumda yaygın olan hastalık türleri ya da tedavi yöntemleri en çok ilgi gören haberlerdir. Kişiyi ilgilendirmese bile bilgilenmek ister.



Haber Çok Açıklayıcı, Ufak da Olsa Şüpheye Yer Vermeyecek Şekilde Olmalıdır
Öncelikle gazetecilerin toplumun sağlığını ön planda tutarak haber yapması gerekiyor. Bu çok önemli bir husustur. Bireylerin sağlığını bozacak başlıklardan ve içeriklerden kaçınılmalıdır. Zira Sağlık haberleri hassas olunması gereken bir alandır. Çünkü başka bir alanda hata yaptığınızda belki çok fazla hasara neden olmaz ama sağlık haberlerinde bir doktorun tedavi yöntemini yanlış ya da olması gerektiğinden farklı anlatılması kalıcı hasarlara yol açabilir. Bu yüzden çok dikkatli olunması gerekir. Özellikle haberlerde kullanılan isimler: ilaç adı, tedavi yöntemi ya da muayene; çok dikkat edilmesi gereken hususlardı. Örneğin bir muhabir toplumun büyük bir bölümünde yaygın olarak görülen bir hastalık ile ilgili röportaj yapıyor ise haber çok açıklayıcı, ufak da olsa şüpheye yer vermeyecek şekilde olmalıdır. O haberde kullanılan hekim adından tedavi yöntemine kadar en doğru bilgi sade bir şekilde izleyiciye verilmeli hem kafa karışıklığı yaratılmadan anlaşılır olmalı hem de bilgilendirici anlam ifade etmeli.

Mutfakta Bulaşık Yıkayan Bir Kadın Salondaki Haberi Dinlediğinde Bu Haber Sağlık Haberi Dahi Olsa Anlayabilmeli
Sağlık haberleri pek çok çeşitlilik gösterir. Yeni bir tedavi yönteminden yeni bir hastalığın görülmesi gibi haberler ya da Sağlık Bakanlığının yeni uygulamalarından,  projelerinin yer aldığı haberler yapılabilir ancak önemli olan haberin açık, anlaşılır ve hatasız olmasıdır. Örneğin, mutfakta bulaşık yıkayan bir kadın salondaki haberi dinlediğinde bu haber sağlık haberi dahi olsa anlayabilmelidir. Haberde “açıklık” bu anlamda çok önemlidir. İdeal bir haber için de bu şarttır. Haber açık anlaşılır olur ise zaten televizyon haberciliğinde görsel malzeme de haberinizi besleyeceği için inandırıcılık ya da işlevsellik yönünden habere pek çok katkı sağlanmış olur.



İyi Bir Sağlık Muhabiri Yeniliklere Açık Olmalıdır
Tüm alan muhabirleri içinde geçerli olmak üzere özveri çok önemlidir. Ayrıca haberciliği haberi sevmekte iyi bir muhabir için gereken önemli bir özelliktir. İyi bir sağlık muhabiri yeniliklere açık olmalıdır. Tıp alanındaki son gelişmeleri çok sıkı takip etmelidir. Dergiler ya da internet siteleri olmak üzere sağlık alanında gerçekleştirilen son teknolojiler, tedavi yöntemi gibi konulara hakim olunmalıdır.

 Muhabir, Haberde Ne İstediğini Açıkça Belirtmelidir
Öncelikle muhabir haberde tam olarak neyi ön plana çıkaracağını iyi bilmelidir. Bunu bilir ise haberini çok daha iyi servis edebilir. Muhabirin röportaj yapacağı konuya hakim olması gerekir. Bir muhabirin röportaj sırasında yönelteceği sorular TV’de haber izlenirken izleyicinin aklına gelen merak ettikleri olacaktır. Bu yüzden muhabir;  hekim, özel kurum temsilcisi ya da basın birimleri ile iletişiminde;  haberde ne istediğini açıkça belirtmelidir. Röportajdan önce bu beklentiler karşılıklı konuşulduğunda çok daha verimli bir haber ortaya çıkar.



Haberi Çarpıtmamak Esas Olmalıdır
Bir haberin,  haber değerini arttıran en önemli faktörlerin başında kullanılan dil gelmektedir. Televizyon haberciliğinde kullanılan dil oldukça sade ama bir o kadar da ilgi çekici olmalıdır. Haberi İlkokul mezunu da,  doktora yapmış bir kişi de anlayabilmelidir.  Biz haber dilinde “ haberi süslemek“ olarak nitelendiririz. Sade bir dille haberi anlatırsınız ama ilgi çekici bir kaç başlık ya da cümleyle tüm ilgiyi haberin üzerine alabilirsiniz. Ama haberi çarpıtmamak esas olmalıdır. Özellikle televizyon haberciliğinin en önemli noktalarından biri görsel malzemedir. Haberin inandırıcılığını her zaman artırır, haberin kalitesini yükseltir. İzleyici dinlediğini görmek ister. Görsel malzeme ne kadar çok ise o haberi yazmak, montajlamak da o kadar kolay olur. Görsel malzeme yok ise mecburen arşiv görüntülerden yararlanılır. Yani TV haberciliğinde görüntü şart!

 “Tıp Dili” Uzmanlık Alanı Olmayanlar İçin Zor ve Yanlış Anlaşılmalara Neden Olan Sonuçlar Doğurabilir
Sağlık programlarında konuklar kesinlikle alanında uzman olmalı, izleyicinin yanlış yönlendirilmemesi adına konukların alanlarına çok iyi hakim olmaları gerekir. Konukların verdiği bilgiler de oldukça anlaşılır bir dilde olmalıdır. Örneğin bir hekimin bilgi verirken çok fazla tıbbi terim kullanması sadece  izleyenlerin kafasını karıştırır. Hastalık ile ilgili ya da uygulama ile ilgili bilgi aktarımını zorlaştırır. Ancak hekim tıbbi terimlerin izleyicinin anlayacağı,  halk arasında yaygın olarak kullanılan terimlerle açıklaması kafa karışıklığını önler. Keza haberde de aynı yöntem izlenir. “Tıp dili” uzmanlık alanı olmayanlar için zor ve yanlış anlaşılmalara neden olan sonuçlar doğurabilir. Konular yine izleyici kitleyi yakından ilgilendiren ya da ilgilendirebilecek alanlardan seçilmelidir. Görsel malzeme ise tv haberciliğinin olmazsa olmazıdır. Bir sağlık programında sadece uzman görüşü alınması ile program gerçekleşebilir ancak görsel malzeme her zaman programın kalitesini ve izlenebilirliği arttırır.



 Güvenilir Sitelerden de Sağlıkla İlgili Bilgiler Alınması Yararlı
Sosyal medya son yıllarda hayatımıza girmeye başladı. Ama güvenilir sitelerden de sağlıkla ilgili bilgiler alınmasını yararlı buluyorum. Örneğin geçtiğimiz günlerde Sağlık Bakanlığı twitter hesabı üzerinden beslenme ile ilgili soruları yanıtladı. Bu uygulama;  hem Sağlık Bakanlığı’na bağlı doktorlar cevap verdiği için güvenilirdi hem de halk sağlığı açısından merak edilenlerin sosyal medya aracılığı ile akıllardaki soruları yanıtlaması bakımından kayda değerdi.

Blog Haberciliği Tabi Ki Biraz Daha Özgürdür
Günümüzde de sosyal medya bu kadar yaygın bir iletişim organı iken iyi bir şekilde bu alandan yararlanılmasını faydalı buluyorum. Tabi ki güvenilirlik en üst düzeyde olmalıdır. Blog haberciliği tabi ki biraz daha özgürdür. Haberinizi belli kalıplara sokmanıza gerek yoktur. Olduğu gibi okuyucu kitlenize aktarabilirsiniz. Çünkü bazen bağlı olduğunuz kurumun ideolojileri nedeniyle haberde yeteri kadar özgür olamayabilirsiniz. Ama Blog haberciliğinde sınırlar biraz daha geniş tutulabilir. Bu da her zaman avantajlı bir durumdur. Haberinizi belli kalıplara sokmanız gerekmez.



 Türkiye’deki Temel Sorunlardan Biri Haberin Çabuk Tüketilmesidir
Sağlık konulu yayınlara ilişkin bir denetim olduğunu düşünmüyorum. Aslında günümüzde haber o kadar çabuk tüketiliyor ki bu sağlık haberciliğinde de aynı şekilde. Türkiye’deki temel sorunlardan biri haberin çabuk tüketilmesidir. Çabuk tüketildiği için de haberlerin gözetim mekanizması ya da denetimi çok fazla mümkün olmuyor. Yazılı basında biraz daha hatalar ön planda göze çarpabilir ancak TV haberciliğinde haberlerin denetleme mekanizması olmadığı sürece yayınlardaki sorunlar çok zor ortaya çıkıyor ve geç fark edilen maddi hatalar belki de çok önemli hasarlara yol açabiliyor.

Fotoğrafın Etik Olması Çok Önemli
Haberi besleyen fotoğraftır. Televizyon haberinde görüntü ne ise gazete haberinde de fotoğraf o kadar önemlidir. Tek kare fotoğrafla belki de sayfalarca haber yazılabilir. Ancak fotoğrafın etik olması çok önemlidir. Haber de çok değerlidir ama o fotoğraf aynı zamanda toplumda farklı yankı uyandırabilir. Örneğin, bir gazetenin manşetinde şiddete uğramış bir kadının yüzü kan içinde ve göğsünde bıçakla gazetenin manşetinde yer alması ne kadar doğrudur, tartışılır. Burada iki önemli faktör vardır. Fotoğrafın çarpıcılığı toplumda yankı uyandırır ilgi çeker hatta daha geniş kitlelere ulaşmasını da sağlar ancak,  o gazetedeki dehşet saçan görüntüler 5-7 yaşlarındaki bir çocuğunda eline geçebilir. Ya da kendi çocuklarının eline geçebilir. Haber yayınlandıktan sonra da yankısı devam eden bir süreçtir. Bu yüzden fotoğrafın ya da görüntünün toplumu nasıl etkileyeceği hangi yaşa hitap edeceği de göz önünde bulundurulmalıdır.



Kaynak Belirtmek Haberin Güvenilirlik, İnandırıcılık Oranını Her Zamana Arttırır 
Haberin kaynağı belirtilmelidir. Kaynak belirtmek haberin güvenilirlik, inandırıcılık oranını her zamana arttırır. Ancak bazı haberlerde örneğin bakanlıktan alınan bilgiye göre ya da yetkililerden alınan bilgilere göre denebiliyor. Bunun nedeni de haber kaynaklarının deşifre edilmemesi için bu yol tercih edilir. Kaynak kendi isminin haberde kullanılmamasını isteyebilir. Bu durumda isim kullanılmaz ancak verilen bilgi haberde yer alır.”



Duygu Ayaz kimdir?
1988 yılında Zonguldak'ta doğdu. İlk Öğretim Okulunu; Yayla İlk Öğretim’de tamamladı. 2005 yılında Zonguldak Hasan Ali Yücel Lisesi'nden mezun olduktan sonra;  Başkent Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’ne girdi. İlk olarak kanal B’de staj yaparak bu mesleğe başladı. Ardından üniversite de okurken 2. sınıfta stajyer olarak CNN TÜRK’te çalışmaya başladı. Dördüncü sınıfta; CNN TÜRK’te muhabir olarak çalışmaya başladı, Halen CNN TÜRK'te muhabirliğe devam ediyor.

           Ayduy_@hotmail.com 


24 Aralık 2013 Salı

ANTİBİYOTİK DİRENCİ KABUS OLMAKTAN ÇIKACAK MI?

Son günlerde sık sık gündeme gelen antibiyotik direnci için yeni bir yöntem bulan Brown Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Moleküler Farmakoloji, Fizyoloji ve Biyoteknoloji bölümünden Dr. Gözde Durmuş, “Biz bu çalışmamızda ucuz ve geniş spektrumlu bir yöntem geliştirerek antibiyotik dirençli biyofilmleri özellikle de MRSA biyofilmlerini yok etmeyi başardık” dedi. 

Antibiyotik direnci tıpta çok büyük bir problem haline geldi. Türkiye'de ve dünyada birçok hasta, hastanelerde kaptıkları antibiyotiklere dirençli bakteriler yüzünden ölüyor. Bu tür enfeksiyonların asıl sebebinin bakterilerin biyofilm oluşturması olduğunu belirten Brown Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Moleküler Farmakoloji, Fizyoloji ve Biyoteknoloji bölümünden Dr. Gözde Durmuş, yaptıkları araştırma sayesinde bakterilerin, 3 boyutlu biyofilmler oluşturup, metabolizmalarını yavaşlatarak dışarıdan besin alınımını durdurduğunu belirtti.  Aynı zamanda, antibiyotiklerin de alınımının durduğunu kaydeden Durmuş, “Böylelikle, antibiyotiklere ve hastanın bağışıklık sistemine karşı direnç kazanıyorlar. Geçtiğimiz senelerde, bazı nanomateryallerin antibakteriyel özellikleri gösterildi. Ancak, nanoteknoloji alanında asıl medikal problem olan biyofilmler üzerine çalışmalar çok az. Biz bu çalışmamızda ucuz ve geniş spektrumlu bir yöntem geliştirerek antibiyotik dirençli biyofilmleri özellikle de MRSA biyofilmlerini yok etmeyi başardık” dedi.  

Dr. Durmuş, bu doktora çalışmasıyla ayrıca 2012 yılında Amerika’da ülke çapında yapılan ve mühendislik öğrencilerinin katıldığı “CIMIT Student Prize for Healtcare” adlı yarışmada finalist olmuş, yarışmaya katılan 78 projeden ilk 10 proje arasına girerek, 10 bin dolar araştırma fonu kazanmıştı.(*) 

Vancomycin’den 2 Kat Etkili Yöntem
MRSA enfeksiyonlarının tedavisinde şu anda klinikte kullanılan en yaygın antibiyotiğin Vancomycin olduğunu dile getiren Durmuş, bu antibiyotiğe de dirençli bakteri türleri de oluşmaya başladığına dikkat çekti. Durmuş, yaptıkları çalışmayla ilk kez, süperparamanyetik demiroksit nanoparcacıkların (Resim 1) Vancomycin - dirençli MRSA’yı öldürdüğünü ve bu parçacıkların Vancomycin’den 2 kat etkili olduğunu gösterdiklerini belirtti.  Durmuş, ayrıca, sentezlenen nanoparçacıkların vücutta birçok enfeksiyona sebep olan gram-negatif E. Coli ve P. aeruginosa  biyofilmlerini yok etmeyi başardığını kaydetti.  


Resim 1.  Süperparamanyetik demiroksit nanoparçacıkları. Elektron mikroskopu analizine göre, demiroksit parçacıkların ortalama büyüklüklüğüne 9.92 ± 3.14 nm’dir.  (scale bar = 100 nm)

“Bakterilere Şeker Verip Kandırdık”
Literatürde nanoparçacıkların 3 boyutlu yapısından dolayı biyofilmlerin içine çok da nüfuz edemediğinin gösterildiğini vurgulayan Durmuş, “Bu problemi çözmek için, geliştirdiğimiz nanoparçacıkların biyofilmlerin içine alınımı ve etkisini arttırmak için ilginç bir metot geliştirdik. Nanoparcacık solüsyonuna şeker (fruktoz) ilave edildiğinde, antibakteriyel özelliklerin yüzde 90 oranında arttığını gösterdik. Bu basit yöntemle besin alınımını durduran bakterilere şeker verip “kandırarak” nanoparcacıkların daha iyi alınımını sağlamış olduk” diye konuştu. 

Manyetik Nanoparçacıklar Memeli Hücrelerinin Büyümesini Hızlandırırken, Bakterileri Öldürüyor
Bu çalışmalara ek olarak, sentezlenen demiroksit nanoparçacıkların memeli hücrelerine olan etkisinin, kemik hücreleriyle deneyler yapılarak araştırıldığını dile getiren Durmuş, şunları söyledi: "Yapılan çalışmalarda nanoparçacıkların toksit etkilerinin minimum olduğu ve hatta manyetik nanoparçacıkların kemik hücrelerinin büyümesinde pozitif etkisi olduğu görüldü.  Klinik uygulamalara geçmeden önce bu parçacıkların memeli hücreleri ve bağışıklık sistemi üzerindeki etkileri ve toksiteleri daha detaylı incelenmelidir. Özetle, manyetik nanoparçacıklar memeli hücrelerinin büyümesini hızlandırırken, bakterileri öldürüyor. Bu ve diğer çalışmalar, enfeksiyonların tedavisinde antibiyotiklere alternatif terapiler yaratma konusunda büyük bir potansiyeli olduğunu göstermiştir.  Gelecekteki uygulamalarda, nanoparçacıklar kana verildikten sonra manyetik bir güç kullanarak enfeksiyonlu bölgelere gönderilir ve MRI benzeri yöntemlerle görüntülenip sürekli monitör edilebilir.  Bu tarz uygulamalar bulaşıcı hastalıkların ve kanserin erken teşhisi ve tedavisi konusunda gelecekte çığır açma potansiyeline sahip." 



Resim 2.  Demiroksit nanoparçacıkların antibakteriyel özelliklerini analiz etmek için Live/dead (yeşil/kırmızı) boyaması kullanıldı ve biyofilmler mikroskopla incelendi. Analizde yeşil boyama yaşayan bakteri hücrelerini, kırmızı boyama da ölü bakteri hücrelerini göstermektedir.  a) MRSA biyofilminin mikroskop altındaki görüntüsü; b) 24 saatlik süperparamanyetik demiroksit nanoparçacık tedavisi, dirençli MRSA biofilmlerini yok etmeye başlamıştır. c) Nanoparçacık solüsyonuna şeker (fruktoz) ilave edildiğinde, antibakteriyel özellikler ve ölen bakteri sayısı artmıştır. 


Resim 3. Fruktozun nanoparçacıkların antibakteriyel özelliklerine etkisi. A) Nanoparçacıklar biyofilmlerin içine çok da nüfuz edemeyip, hücre duvarı ve zarına yapışmıştır. B) Nanoparçacık solüsyonuna şeker (fruktoz) ilave edildiğinde ise nanoparçacıkların bakterilerin içine daha iyi alınımı sağlanarak bakteri duvarı ve zarı zedelenmiştir. Bu da nanoparçacıkların antibakteriyel özelliklerini yüzde 90 oranında arttırmıştır. 

Kaynaklar: 

23 Aralık 2013 Pazartesi

“GAZETELER KENDİ YARATTIKLARI YAZAR-DOKTORLARA, KENDİLERİ TAPMAYA BAŞLIYOR”

SAĞLIK HABERCİLİĞİNE YÖN VERENLER

Giderek daha fazla sayıda doktorun sayfa yaptığını kaydeden Hürriyet Gazetesi Sağlık Editörü Mesude Erşan, “Hastanelere yazılar hazırlatılıyor. Gazeteler kendi yarattıkları yazar-doktorlara, kendileri tapmaya başlıyor. Haber servisleri giderek daralıyor. Bu da uzmanlaşmayı zorlaştırıyor” diye konuştu. 

Sağlık haberciliğinde uzmanlaşmanın çok önemli olduğu tartışmasız bir gerçek. Bu alanda çalışan muhabirlerin uzmanlaşmaları için alan muhabirlerine gerekli önem ve kontenjan verilmeli. Sağlık haberleri yerine doktorlar ya da hastaneler tarafından köşe hazırlanarak yapılmamalı.  Sağlık haberciliğinin 1980’li yıllarda başladığını belirten Hürriyet Gazetesi Sağlık Editörü Mesude Erşan, konu ile ilgili şunları söyledi: “Bir dönem hemen her gazetenin sadece sağlık ile uğraşan muhabirleri oldu. Sadece tek alanla ilgilenmek ciddi bir uzmanlığı beraberinde getirdi. Güzel işler yapıldı. Gazeteler kıymet verdi, kullandı. Ancak ne yazık ki sağlık muhabirlerinin sayısı giderek azalıyor. Gidenlerin yerine yenileri gelmiyor. Kurumlar yetişenleri ellerinde tutmak için nazlanıyor. Giderek daha fazla sayıda doktor sayfa yapıyor, köşe yazıyor. Hastanelere yazılar hazırlatılıyor. Gazeteler kendi yarattıkları yazar-doktorlara, kendileri tapmaya başlıyor. Haber servisleri giderek daralıyor. Bu da uzmanlaşmayı zorlaştırıyor. Buna gençlerin sağlık haberciliğine hevessizliği de eklenince branşın geleceği ile ilgili kaygı duyuyorum. 

Sağlık Haber Kaynak Ağı Çok Geniş
Kuşkusuz gazeteciliğin bütün alanlarında sorumluluk büyük. Ama sağlık haberciliğinde bu durum daha da büyük. Zira sağlık insanların çok hassas olduğu bir konu. Özellikle bazı hastalıklarda kanser, MS gibi hassasiyet çok daha fazla.  Abartmadan, çarpıtmadan, yanıltmadan, zamanından önce, yersiz umut yeşertmeden haberleri vermek lazım.  Sağlık haberlerinin kapsamı çok geniş. Hastalıklar, tedaviler (ilaç, ameliyat vs), tıbbi teknolojideki yenilikler, sektörün tüm aktörleri (Sağlık Bakanlığı, hekim ve diğer sağlıkla ilgili örgütler, dernekler vs), mevzuattaki değişiklikler,  ünlülerin sağlıkları-hastalıkları gibi birçok konu  sağlık haberi alanına girer.  Haber kaynak ağı da çok geniş. Hekimler, hekim örgütleri, tıp fakülteleri, tüm hastaneler, Sağlık Bakanlığı ve bağlı kurumlar, dernekler, sendikalar, gazete ilanları, gelen mailler hatta Facebook ve Twitter bile haber kaynaklarımız arasında yer alıyor. 


İyi Bir Sağlık Muhabiri Anlatılanı Yorumlayacak, Değerlendirebilecek Kapasitede Olmalı 
Haber kaynağının güvenilir ve doğru olması önemli. Her anlatılan sağlık haberi olmaz. Anlatılanın doğru, bilimsel dayanağı bulunan hatta kanıta dayalı olması gerekiyor.  Yani bir bilgiyi bir öğretim üyesinin dahi vermesi yüzde 100 doğru olduğu anlamına gelmiyor. Burada deneyim çok önem kazanıyor. İyi bir sağlık muhabiri anlatılanı yorumlayacak, değerlendirebilecek kapasitede olmalı. Diğer önemli bir konu, doğru kaynak seçmek. Sadece “gazetede büyük yer alıyor, iddialı başlık veriyor” diye haber ya da röportaj yapılmaz. Daha az haber çıksın ama doğru çıksın… Ne yazık ki herkes gibi doktorlar, sağlık sektöründen insanlar da hata yapar. Alet olmamak lazım.  Benim kendime göre bir listem var. Bir kısmı çok ünlü olan ve okunan bazı kaynaklara asla güvenmem, görüşmem ve haber yapmam. Önem verdiğim bir diğer konu, konuyu doğru insanla konuşmak. Kolesterol ilaçlarını göğüs hastalıkları uzmanları değil, kardiyologlarla konuşmak gibi… 

Hangi Kaynağa En Kestirmeden Nasıl Ulaşacağını Bilmeli
Gazetecilikle ilgili standart özellikler dışında söyleyebileceğim birkaç özellik var. Klişe olacak ama bu alanı sevmek lazım. Sağlık zengin bir alan bu açıdan çok şanslıyız. Ancak sürekli yenilenen, gelişen ve dinamik bir alan olduğu için olan, biteni iyi takip etmek gerekiyor. Çok okumak şart. İlgili tüm birimlerin dergileri, web siteleri, internet üzerinden yayın yapan sağlıkla ilgili siteler gibi izlemek şart.  Telefon defteri isim, telefon ve mail adresi açısından çok zengin olmalı. En azından hangi kaynağa en kestirmeden nasıl ulaşacağını bilmeli.  


İyi Fotoğraf Haberin Kaderini Değiştiriyor
Sağlık muhabiri manipülasyonları fark edebilmeli, buna izin vermemeli. Kriteri, “haber değeri var” ve “kamu yararı” olmalı. İlişkileri kaynak-muhabir çizgisinde tutabilmeli, kaynaklarına borçlanmamalı.     Sonuç olarak haber de bir ürün. Elbette vitrine koyacak malzemeye ihtiyaç var. Başlık dahi çıkmayan malzemeden, haber yapmak zor.  Tabii ki herkesin anlayabileceği açıklık ve basitlikte yazmak önemli. Görsel malzeme en az yazı kadar önemli. İyi fotoğraf haberin kaderini değiştiriyor. Sadece fotoğrafları nedeniyle büyütülen işler var. Bunu çok önemsiyorum. Sağlık haberlerinde bazen grafik, çizim gibi de kullanmak haberin hem kolay anlaşılması hem de bakılması için ideal. 
Televizyon ayrı bir alan, hiç deneyimim yok. Ancak söylediğim konuların televizyonlardaki sağlık haber ve programları için de önemli olduğunu düşünüyorum. 

“İnterneti Çok Önemsiyor ve Buraya Özel Haber Yapmaya Çalışıyorum”
Sosyal medya ve internet ortamı hızı, sınırsızlığı, kolay yayılmasıyla beni heyecanlandıran bir mecra. “Neden hala girmiyorum” diye de kendime kızdığımı itiraf edeyim.  Şimdilik www.hurriyet.com.tr adresindeki haberlerimle yetiniyorum. Çok önemsiyor ve buraya özel haber yapmaya çalışıyorum. Şu bir gerçek ki gelecekte çok daha fazla yaygınlaşacak ve gelişecek. Sınırsız bir alan olması nedeniyle çok iyi bir oto kontrol gerektirdiğini düşünüyorum. Konservatif medya ile benzer hatta aynı etik kaygı ve kuralları olmalı. 

Bazen Okurlar Anlamak İstediklerini Anlıyor
Halkın sağlık haberlerini, okumasıyla ilgili çok ilginç deneyimlerim oldu bu konuda. Bazen haberde hayvanlar üzerinde yapılan bir araştırmadan açıkça söz edilse bile okurlar “Hangi doktor, hastane bu tedavi yapıyor” diye arıyor. Kısacası bazen okurlar anlamak istediklerini anlıyor… Bu nedenle dikkatli okunması şart. Gerek internet gerekse diğer mecralardan güvenilir yayınları izlemek en azından bir kalite garantisi verir. İnternet rahat bir mecra. Ağzı olan, satış yapmak isteyen herkes yalan-yanlış burada yer bulabiliyor. Temkinli olmakta yarar var.  


Hataları Önlemenin En Pratik Yolu Uzman Sağlık Muhabirlerinin Bulunması
Sağlık konulu yayınlara ilişkin bir denetim kurmak, pratik nedenlerden dolayı kolay değil. Bu yüzden hataları önlemenin en pratik yolu uzman sağlık muhabirlerinin bulunması. Kurumlara gelen bütün sağlık haberlerini bir de onların görmesi.  En azından kuşkulu olanlarla ilgili değerlendirme yapması istenebilir.  

Ajitasyon Yapan Fotoğraflardan Kaçınmak Lazım
Sağlık haberlerinde konuyu iyi anlatan fotoğraflar olmalı tabii ki… Fotoğrafın gücüne inancım sonsuz… Gazete sayfalarında kanlı ameliyat fotoğrafları koymak istemeyiz. Ancak gayet güzel ameliyathane fotoğrafları çekmek mümkün. Bilerek ajitasyon yapan fotoğraflardan kaçınmak lazım. 
Haberlerin altında kaynak belirtilmeli. Alıntı bir haberse mutlaka. Sonuç olarak ortada başkasının emeği var. Dünyanın her yerinde meslek etiği bunu gerektirir.”

Mesude Erşan kimdir?
İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu mezunu. Üniversiteden sonra 1990-91’de Hürriyet Vakfı Erol Simavi Özel İletişim ve Eğitim Merkezi sınavlarını kazandı. Bir yıllık eğitimden sonra Hürriyet Gazetesi istihbarat servisine stajyer olarak başladı ve kaldı. 1995-95 arasında yeni kurulan Akşam Gazetesinde çalıştı. 1995 Kasım’ında Hürriyet’e bu kez sağlık muhabiri olarak döndü.  Halen aynı görevde. 

Yağ yakıcı besinlerle zayıflayın

Bazı besinlerden ne kadar kıssanız da kilo veremiyor olabilirsiniz, ama bazı besinlerde yağ yakma özelliklerinden dolayı kilo kaybetmenize yardımcı oluyor.

Vücuttan en zor atılan, kilo vermeyi en zorlaştıran şeyler yağlardır. Kendinize uymayan diyet programları yüzünden ya da yanlış yemekleri yediğiniz için yağ yakamıyor olabilirsiniz. Ama bunun da doğal bir çözümü var. Bazı yağ yakıcı besinler sayesinde vücudunuzdan bir türlü atamadığınız kilolarınızdan kurtulabilirsiniz. İşte o besinler;

Suyosunu: Düşük kalorili suyosunu için adeta ilaç tanımlamasını yapmak kesinlikle yanlış değil: içindeki vitamin ve minerallerle tiroid bezlerinin çalışmasını düzene sokuyor, metabolizmayı hızlandırıyor ve tüketilen besinler kolay yakılmasına yardımcı oluyor.

Ananas: Ananastaki bazı enzimler, balık ve kırmızı etteki proteinin daha kolay parçalanmasına yardımcı oluyor. Böylece protein, hücreler içinde daha kolay emilebiliyor, vücut bu proteinlerden daha fazla yarar sağlıyor. Ananas aynı zamanda vücudun enerjisini artırarak daha fazla yağ yakılmasını da sağlıyor.

Elma: Elmanın sağlımıza pek çok faydası olduğunu artık herkes biliyor. Bu faydaların arasında özellikle bir tanesi kilo vermenize yardımcı olabilir. Hangisi mi? Tabii ki iştah kapatması. Elmadaki pektin sizi uzun süre tok tutar ve gereksiz atıştırmaları önler. Üstelik bir tanesi ile doymazsanız bir ikincisini yemekte hiç sakınca yok!

Enginar: Enginarda bulunan “cynarin” isimli madde vücuttaki toksinlerin atımını kolaylaştırıyor. Karaciğerin dostu olarak bilinen bu sebze bol magnezyum içeriyor ve yağ yakımını hızlandırıyor. Ayrıca bağırsakların çalışmasını da düzene sokuyor.

Fasulye: Yağ oranı düşük ve protein açısından zengin fasulyenin her türü, zayıflamak isteyenlerin listesinde mutlaka bulunmalı. Tok tuttuğu için atıştırmayı da önleyen fasulye, Kolesterolü düzenliyor, metabolizmayı hızlandırıyor, yağ yakımın kolaylaştırıyor. Tüm bu özelliklerin, nohut ve mercimekte de bulunduğunu hatırlatalım…

Kırmızı acı biber: Bibere acı tadın veren “capsaicin” maddesi metabolizmayı hızlandırıyor, vücut ısısını artırıyor. Vücut yükselen ısıyı düşürmek için ekstra enerjiye ihtiyaç duyuyor ve böylece yağ yakımı kolaylaşıyor. Zerdeçal da, vücutta kırmızıbibere benzer etkiye sahip.

Yabanmersini: C vitamini bombası yabanmersini aynı zamanda çok güçlü bir antioksidan. Ona koyu rengini veren madde serbest radikalleri yok ederek, toksinlerin dışarıya atılmasını kolaylaştırıyor. Yabanmersini yağ hücrelerinin çözülmesine de yardımcı oluyor.

Rezene: Çok güçlü bir aromaya sahip bu bitkinin içindeki uçucu yağlar metabolizmayı hızlandırıyor, enzim oluşumunu artırıyor ve bu enzimler yağların vücutta depolanmasını önlüyor.

Tavuk eti: Derisinden ayrılan beyaz tavuk eti protein açısından zengin, yağ açısından ise son derece fakirdir. Tavuğun yanı sıra piliç, deve kuşu ve hindi eti de aynı özelliğe sahip. Ayrıca bu gıdalar zengin birer protein kaynağı olarak cildin yağ dokusunu güçlendirirler.

Salatalık: Hemen hemen hiç kalori içermeyen salatalık, potasyum, kalsiyum ve demir açısından çok zengin. Selülitlere karşı kullanabileceğiniz bu gizli silah, vücudun su ihtiyacını karşılamaya da yardımcı.

Zencefil: Zencefil de, içerdiği yağlarla, tıpkı kırmızı acı biber gibi kalori yakımını hızlandırır. Aynı zamanda midenin yeterli derecede enzim salgılamasına yardım ederek sindirimi kolaylaştırır.

İstediğiniz sonuca ulaşmak için öneriler

Sevgilinizin aklını başından almak, düşündüğünüz kadar zor değil. Yapmanız gereken tek şey, sizden ne istediklerini bilmek…

Erkekler seks yapabildikleri her anı sonuna kadar değerlendirmek ister ama rutine beklenmedik bir hareket getirdiğinizde akılları başlarından gider. Üstelik bunun için çok da çılgın şeyler yapmanıza gerek yok. İstediğiniz sonuca ulaşmak için aşağıdaki kurnaz önerilerimizden birini mutlaka deneyin.

Rahatlamadan önce canlanın
Ofiste geçen uzun bir günden veya sporda geçirdiğiniz yorucu saatlerden sonra tek isteğiniz eve gidip duş yapmak değil midir? Deneyimlerimizden biliyoruz ki, bu 15 dakika ile sonsuzluk arasında değişebilir. Teninizin duştan sonraki kokusu sevgilinizin hoşuna gitse de, üzerinize atlamak için zaman kaybetmek İstemez.

27 yaşındaki Taygun "Bir hafta sonu kız arkadaşımla gün boyunca bisiklete binmiştik. Eve geldiğimizde bitmiş bir haldeydik, hemen duşa gireceğini düşünürken beni yatak odasına sürükledi. Kesinlikle süperdi" diye anlatıyor.

Onun ateşli alarmı olun
Her erkek, bir kadın tarafından heyecanlı bir şekilde uyandırılmak ister. Bunun, sadece yaramazlık tarafı değil, yararlı tarafı onların ilgisini çeker. Zaten tetikte bekliyorlardır ama yine de bir sürprizin hiç de fena olmayacağını düşünürler. Cahit kendi deneyimini şöyle anlatıyor: "Kız arkadaşımın şimdiye kadar yaptığı en harika şey, bir pazar sabahı aşağılara doğru harekete geçmesiydi. Yarı yarıya uyanık olduğumdan başta olayın gerçek olup olmadığını kavrayamadım. Ama sonra, rüyalarımdan bile daha güzel bir deneyim yaşadığımı fark ettim."

Elbiselerinizin hepsini çıkarmayın
Erkeklere göre çıplaklık harika bir şey. Ama bazen seks esnasında üstünüzdeki bir parçayı çıkarmamak, onunla sevişmek için bir saniye bile bekleyemediğinizi gösterir. 27 yaşındaki Ali "Kız arkadaşım genelde beklenmedik sevişmelerden hoşlanır. O yüzden üstünden bazı şeyleri çıkarmadığı olur ve buna bayılırım" diye anlatıyor.

Işıkları söndürmeyin
Erkeklerin sevişme esnasında neden ışıkların açık olduğundan hoşlandığını Ercan'dan dinleyin: "Tutucu olduğunu düşündüğüm bir kız ışıkları söndürmememi söylemişti. Vücudunu net bir şekilde görmek çok hoşuma gitmişti. Ne yapacak diye meraklanmıştım" diyor. Kadınların çoğu sevişme sırasında vücutlarını göstermekten hoşlanmaz. Erkekler bunun aksi bir durumla karşılaştıklarında çok şaşırırlar. Bu ayrıca kendi çıplaklıklarının da sizin hoşunuza gittiğini düşünmelerini sağlar.

Her altı kadindan birinin derdi bu!

Her 6 kadından birinde vajinal bölgede aniden başlayan ağrı, yanma, batma ve kaşıntı ile kendini gösteren nedeni kesin olarak belirlenemeyen ''Vulvadini'' hastalığı görüldüğü belirtildi. 

Hastalığı tamamen ortadan kaldıran bir tedavinin bulunmadığını ifade eden Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği (TJOD) 2. Başkanı, Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Ali Baloğlu, antidepresanlar ve ağrı kesici kremlerin kullanılabileceğini kaydetti.

Doç. Dr. Ali Baloğlu, tıpta 'Vulvadini' diye bilinen hastalığın vajina ve çevresinde görülen, zamanla kronikleşen bir hastalık olarak tanımlandığını vurgulayarak, "Dünya genelinde hastalığın görülme sıklığı yüzde 16-18'dir. Her 6 kadından biri, yaşamının bir döneminde, vajinal bölgede ağrı, yanma, batma ve kaşıntı şikayetleriyle hekime başvurmaktadır. Birçok kadın ise bu durumu saklamakta ve hekime başvurmamaktadır" dedi.

TAMAMEN YOK ETMEK MÜMKÜN DEĞİL
Vulvadini hastalığında şikayetlerin yeri ve derecesinin gün içerisinde dalgalanmalar gösterdiğini ifade eden Baloğlu, ağrıların kalıcı, dönemsel, yaygın ya da bölgesel olabileceğini söyledi. Baloğlu, Vulvadini'ye etki eden birçok faktörün olduğunu ancak kanıtlanmış bir neden bulunamadığını belirterek, vajinal bölgedeki sinirlerde zedelenme, mantar enfeksiyonlarına karşı aşırı hassasiyet, ped ve tuvalet kağıdı gibi çevresel faktörlere karşı alerji, idrar ve bölgedeki kasların yapısının en önemli etkenler olduğunu kaydetti. Hastalığı tamamen ortadan kaldırıcı bir tedavinin bulunmadığını ancak dönemsel olarak şikayetlerin giderilmesini sağlayan tedavilerin yapılabildiğini ifade eden Baloğlu, tedavide özellikle sakinleştirici özelliği olan antidepresanların kullanıldığını söyledi.

Baloğlu, antidepresanların hastalığa bağlı gelişen psikolojik bozuklukları önlediğini, sinir ve kas sisteminde rahatlama sağladığı için ağrılı bölgede gevşemeye neden olduğunu belirterek, şöyle devam etti: "Antidepresanlar, bu ve benzeri nedenlerden dolayı diğer krem ya da ağrı kesicilerden daha etkilidir. Bununla birlikte çeşitli ağrı kesici kremler, mantar ve enfeksiyon tedavisinde kullanılan antibiyotikler, adalelerin rahatlaması için fizik tedavi uygulamaları ve psikolojik davranışsal terapi yöntemleri uygulanmalıdır. Tedaviler, tek tek değil bir arada uygulanmalıdır. Bu yöntemlerle hastalığın tedavisindeki başarı oranı yüzde 60'ı geçmemektedir."

CERRAHİ TEDAVİ MÜMKÜN
Baloğlu, bu yöntemlerden sonuç alınamadığı durumlarda cerrahi yöntemin de bir seçenek olduğunu ifade ederek, "Ağrılı bölge ameliyatla çıkartılıyor ancak bu yöntemde de hastaların yüzde 10'unda bir süre sonra hastalık tekrarlıyor" diye konuştu.

Cerrahi müdahale sonrasında fiziksel bir deformasyonun da söz konusu olduğunu dile getiren Baloğlu, operasyon sonrasında hastaya psikolojik destek verilmesi gerektiğini söyledi. Baloğlu, hastalığın kişinin yaşam kalitesini olumsuz etkilediğine, sosyal yaşamdan, iş hayatından koparabildiğine ve cinsel yaşamdan uzaklaştırabildiğine dikkati çekerek, bu ve benzeri kısıtlamaların kadında güven kaybına yol açabildiğini kaydetti. Vulvadini hastalığına bağlı olarak cinsel yaşamında sorun yaşayan, bu nedenle eşinden uzaklaşan birçok kadının aile düzeninin bozulduğunu belirten Baloğlu, aktif yaşamdan kopan kadının bir süre sonra içine kapanmaya başlayabileceğini, öz güvenini yitirebileceğini söyledi.

ÖNERİLER
Vulvadini hastalığından korunmak için genital bölgenin çok sık yıkanmaması, temizlikte sabun kullanılmaması, bölgenin yıkandıktan sonra iyice kurulanması gerektiğini anlatan Baloğlu, şu önerilerde bulundu:
"- Parfümlü tuvalet malzemeleri kullanmayın,
- Genital bölgeye asla sprey ya da parfüm sıkmayın,
- Çamaşırlarınızı yıkarken daha önceden bilmediğiniz deterjanları kullanmayın,
- Yüzde 100 pamuklu iç çamaşırı tercih edin,
- Tayt giymekten kaçının,
- Sürtünmeye neden olacak bisiklete binme gibi aktivitelerden mümkün olduğunca uzak durun,
- Gece yatarken mümkünse iç çamaşırı ve pijama altı giymeyin."