29 Nisan 2013 Pazartesi

Zayıflatan bitki özleriyle kilo alıp vermeye son

Hızlı ve sağlıklı kilo vermek ve verilen kiloları tekrar geri almamak için zayıflama özelliği bulunan dört mucizevi bitkinin özünden yararlanabilirsiniz. İşte sürekli kilo alıp verme sıkıntısıyla karşı karşıya kalan hanımlar için tavsiyeler…

Şifalı bitkilerle ilgilenenlere doğal ve garantili "lokman hekim" zayıflama tavsiyeleri 6 yıldır yüzlerce kadını kalıcı zayıflatıyor. Herkesin "yaza kadar nasıl bu kilolardan kurtulacağım" endişesi taşıdığı şu günlerde, bu yolla ilgili önemli bilgileri toparlamak, anımsatmak istiyoruz: Bu sezon doğala dönüş var çünkü diyetlerle verilen kiloların kaçınılmaz olarak ve artarak geri geldiği bilinen bir gerçek. Aynı zamanda sentetik yöntemlerin sonuçlarını da basından duyuyoruz. Kalori tuzağına düşenlerin gerçeği görüp, başvurduğu tabiat yöntemleri bir inceltiyor pir inceltiyor.

Çeşitli diyetleri deneyip başaramamış ve hala şişman olanlara en doğru ve doğal bilgileri verme çabasındayız. Bu doğru inceltme formülü, fazlalıklardan kurtulup, estetik bir vücuda sahip olmayı sağlıyor. Hızlı ve sağlıklı kilo vermeniz için, zayıflama özelliği bulunan formül dört bitkinin özünde ve öğütülmüş özel şifalı bitkilerde. Tabiattan elde edilen bu özlerin zayıflama üzerindeki etkisi yağları çabuk çözmesinden ve yağ hücrelerini küçültmesinden kaynaklanıyor.

Tekrar kilo alıp vermeye son

Öncelikle kendinizi kilo vermeye şartlandırmalısınız ve kendinizden ödün vermemelisiniz. Sadece zayıflamak da yetmiyor verilen kiloların bir daha alınmaması için dengeli bir şekilde beslenmeli, kendinize dikkat etmelisiniz. Kilo verip tekrar alıyorsanız, sürekli tekrarlayan bir kısırdöngüden bilinçli, sağlıklı bir bakışla kurtulabilirsiniz. Doğal ve hiçbir yan etkisi bulunmayan ve "Z 34″ olarak bilinen 4 bitki özü formülünün içeriğinde herhangi bir kimyasal yer almıyor. Öğütülmüş gerçek bitki tozlarıyla birlikte ve 4 narenciye özü sayesinde doğal olarak herhangi bir diyet uygulamanıza gerek kalmıyor.

Şişmanlık ve fazla kilo kader değildir

Şuna artık inanın: Kilo tedavi edilmez ise, gün geçtikçe kötüleşerek devam eden bir çeşit hastalıktır. Kadınlarda hormonal dengeyi bozarak âdet düzensizliği, tüylenme artışı hatta kısırlığa yol açmakta. Orta yaşlara gelip gençlik inceliklerini muhafaza edemeyenlerin de başvurduğu doğal form yöntemleri uzun zamandır doğallık bilincinin yerleşmesi üzerine kabul gördü. Her yaşa hitap etme özelliği ile biliniyor fakat kiyolu gençler arasında da trend oldu. Ergenlik yaşında olup obez olan çok sayıda ergen insanımız bu yolla, bunalıma girdiği kilolarını def etti.

Kilo verme işini bir hapa havale edip sağlığınızı tamamen bozmaktan vazgeçmelisiniz. Onların kalbe zararlı yan etkilerinin olduğu artık herkesçe biliniyor. Bütün bunlardan dolayı çeşitli diyetleri deneyip, başaramamış kadın ve erkekler, gebelikte kilo alanlar, "çok boğazlıyım" diye yakınanlar ve aşırı şişmanlayan ergenler bu yolu deniyor, başarıyor.

Göbek, bel ve basensiz bir vücut sağlıyor

Bu sezon kilo sorunu olanlara en muhteşem önerimiz; bazı narenciye meyvelerinden özel yollarla elde edilen özler ve öğütülmüş bazı şifalı bitkiler. Bu narenciye meyve özleri, yağları bir daha gelmemecesine çözerek bedenden atıyor ve herhangi bir yan etki olmadan forma kavuşturuyor. Zayıflama konusunda bir genelleme yaptık ve önemli noktaları tekrarlayarak toparladık. Çünkü doğal yollardan uzaklaşanların gördüğü zararları duyuyoruz. Bunu bir görev bilerek aktardık.

Türk insanının göbek, bel ve basen yağlanması kronik bir mesele. Şimdi "Onlardan çok çekiyoruz, ne yapsak kurtulamıyoruz" dediğinizi duyan gibiyim. Onları eritmek en zor olanı elbette.. Söz ettiğimiz doğal yollar onlara da aman vermiyor. Fakat bunu hızlandırmak elinizde.

Çözüm olarak; o bölgelerin yağsız ve fit haline dönmesi için bazı mucizevi şifalı bitki yağlarından destek almalısınız. Karın ve basende inatçı ve kalıcı olmaya ısrar eden bu fazlalıklar, doğal özleri kullandığınız sürece eriyor. Ancak şifalı bitki yağlarıyla her gün yapılacak kısa masaj erimesini kolaylaştırdığı gibi kalıcı olarak yok ediyor. Biraz gayret ve doğaya inanç ile bu sorundan sonsuza dek kurtulmak mümkün. Tavsiyemiz olan özel bitkisel fit mönü ile 4 haftadan sonraki günlerde müthiş incelmeyi sevinçle göreceksiniz. Tekrar tekrar kilo verip alma kısırdöngüsü içinden çıkacaksınız.

Sağlıkta Yeni Trend “Bardak Çektirme”

Ünlülerin yaptığı her hareket bir trend halini alıyor. Gün içerisinde tercih ettikleri kıyafetlerden tutunda yemek yeme alışkanlıklarına, spor tercihlerinden sağlıkları için yaptıkları uygulamalara kadar…


Bunlardan bir tanesi de Jennifer Aniston’un katıldığı bir galaya sırtında bardak izleri ile gelmesi ile “Sağlıkta yeni bir trend” halini aldı.

Doğu kültüründe yüzyıllardan bu yana bir tedavi yöntemi olarak kullanılan bardak çektirme ısıtılan bardakların sırta yapıştırılmasının ardından hızla çekilmesi ile uygulanan bir yöntemdir.

Bu yöntem doğu kültüründe kanın dolaşımın hızlanması ile özellikle soğuk algınlığına çok iyi geldiğine inanılmaktadır. Fakat Hollywood dünyasında şifasından çok sırt bölgesinde yarattığı görünümü ile güzellik trendi haline gelmeyi başardı.

Sezon boyunca gerek makyajı, gerek üzerilerinde ki kıyafetleri şık olan bayanların sırt bölgelerinde bardak izleri gördüğünüzde şaşkınlığınızı gizleyin ve bunun artık trend bir görünüm olduğunu unutmayın!

“Bardak Çektirme” trendine bir çoğumuzun uyum sağlamakta zorluk çekeceğini düşünüyorum.
Sizler bu trendi beklemeye alıp tercihinizi güzelliğiniz ve görüntünüz için farklı trendler aramaktan yana kullanmak istiyorsanız eğer; Parfüm, kozmetik, cilt bakımı, vücut bakımı, kişisel bakım, sağlık, fitness kategorileri ile oldukça geniş bir hizmet yelpazesi olan Evoria Indirim kodu’na göz atabilirsiniz. Sitede sağlığınıza, görüntünüze ve havanıza yepyeni trendler katabileceğiniz yüzlerce seçenek indirimlerle sizleri bekliyor.

Bakım ürünlerinin yanı sıra daha kapsamlı online alışveriş siteleri arayışındaysanız eğer Hepsiburada Hediye Çeki‘nde de A’ dan Z’ye günlük hayatta ihtiyaç duyabileceğiniz her türlü ürünü uygun ödeme kolaylıkları ve indirimli fiyatlarla bulabilirsiniz.

Sağlığınıza, güzelliğinize kısacası hayatınıza katacağınız yepyeni trendler sadece bir “tık” ötenizde. Üstelik indirimlerle..

Bu konuk makale indirimhediyeceki.com’a aittir.

26 Nisan 2013 Cuma

DOKTORLUKTAN YAZAR VE BAHÇIVANLIĞA

Dalış, müzisyenlik, bahçıvanlık ve yazarlık  ile ilgilenen Dr. Işıl Arıcan, San Fransisco çevresindeki önde gelen sağlık kurumlarına yönetim, bilgi işlem ve kalite alanında danışmanlık yapıyor.

Sağlık ile uğraşanlar işlerinin verdiği stresi atmak için farklı hobilerle ilgilenirler. “Tıp fakültesinden her mesleği yapan adam çıkar, arada da doktor çıkar” sözünü hatırlatan Dr. Işıl Arıcan, dalış, müzik, yazarlık ve bahçıvanlıkla bu sözü doğruladığını anlattı. 
Hobilerinin mesleğine olan faydalarını anlatan Arıcan, Med-Index’in sorularını yanıtları. 

Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi mezunuyum. Türkiye’de bir süre aktif hekimlik ve sağlık sigorta sektöründe yöneticilik yaptıktan sonra 2008 yılında Amerika’ya yerleştim. Burada Sağlık Yönetimi ve Bilişimi üzerine yüksek lisansımı tamamladım. Şu anda, San Fransisco çevresindeki önde gelen sağlık kurumlarına yönetim, bilgi işlem ve kalite alanında danışmanlık yapıyorum.

Hobileriniz nedir ve ne kadar süredir yapıyorsunuz?
Bizim zamanımızda önceki dönemdeki arkadaşlarımız “Tıp fakültesinden her mesleği yapan adam çıkar, arada da doktor çıkar” derlerdi. Onların sözünü kara çıkarmamak için olacak, öğrenciliğimden beri pekçok alanda aktif olarak hobi sahibi olmaya çalıştım, hala da çalışıyorum.
Önce geçmişte yaptığım hobilerden bahsedeyim. Son 15 yıldır, lisanslı balıkadamım. Halen PADI Advance Diving brövem var, ama işler nedeniyle artık fazla aktif dalış yaptığımı söyleyemem. Aktif dalış yaptığım dönemlerde Akdeniz ve Kızıldeniz’de pekçok dalışa katıldım, batık dalışlarıyaptım. 

Türkiye’de yaşadığım zamanlarda, arkadaşlarla kurduğumuz bir rock grubumuz vardı. Haftada bir stüdyoya gidip, çalıp söyleyip deşarj oluyorduk. Eşimle de o grup sayesinde tanıştım. Daha çok eğlence amaçlı bir gruptu, beste yapmaktan ziyade cover yapıyorduk. Birkaç kayıt yaptık, birkaç yerde de sahneye çıktık. Tabi üilke değiştirince grubumuz dağıldı.

O yıllardan sonra, ABD’ye taşındıktan sonra en aktif uğraştığım hobiler ise bahçıvanlık ve yazarlık.Önce yazarlıktan başlayayım. 2009 yılında yalansavar.org isimli bir web sitesi kurdum. Ana amacı, insanların doğru sandığı şehir efsaneleri ve yanlış bilgilerle savaşmak olan site, zamanla evrilerek bir bilimsel skeptisizm ve eleştirel düşünme yetisi aşılayan bir site haline dönüştü. Zamanla yazar kadromuz genişledi, şu an 9 yazarıyla, günde bine yakın okuyucusu olan bir site haline geldi. Yalansavar.org ile başladığım yazarlık deneyimine, geçen yıl Açık Bilim dergisi de ilave oldu.Şu an yalansavar’a ek olarak aylık yayınlanan çevrimiçi bir dergi olan Açık Bilim’de her ay yazı yazıyor ve insanların ilgisini çekeceğini düşündüğümk popüler bilim konularına değiniyorum.

Bütün bunlardan kalan zamanlarda da bahçemde sebze yetiştiriyorum. Daha önce hiçbir şekilde çiçek yetiştirme ve tarımla ilgim olmamıştı. Ancak geçen yıl epeyce büyük bir bahçesi olan bir eve taşınınca, deneme amaçlı bahçevanlığa başladım. Zaman içinde birşeyler yetiştirmenin insanı inanılmaz gevşeten, kafasındaki düşünceleri boşaltan bir özelliği olduğunu fark ettim. İşimi çok sevsem de, işten trafikte eve gelip üzerime bahçe kıyafetlerimi giyip, sebze bahçemde domateslerimin altını çapalamaya veya güllerimi budamaya başladığımda beynim adeta şarj oluyor. 


Hobinizin mesleğinize katkısı oluyor mu?
Kesinlikle evet. Yalansavar ve Açık Bilim yazıları için zaten son bilimsel gelişmeleri, tıp literatürünü yakından izliyorum. Sonuçta iş ile güzel bir birliktelik oluşturuyorlar, güncel bilimsel ve teknolojik gelişmeleri takip etmek hem yazılar için malzeme bulmamı, hem de kariyerim için kendimi geliştirmemi sağlıyor.

Bahçıvanlık ise, kafamı boşaltıp bana masa başında durma, okuma ve yazı yazma sürecinden çıkmak adına bir mola oluyor benim için. O anlamda katkısı olduğunu söyleyebilirim. Elbette bitkilerle ilgili inanılmaz şeyler de öğreniyorum bahçıvanlık yaparken. Hatta bazen sebzelerim için yaptığım araştırmadan, makale yazıverdiğim de oluyor. Mesela yetiştirdiğim domateslerin tadıyla ilgili araştırma yaparken Domateslerin rengi üzerine makale çıktı araştırmanın meyvesi olarak: http://www.acikbilim.com/2012/08/dosyalar/domatesin-cekirdegi-kirmizi.html 

Neden bu hobiyi seçtiniz?
Yazarlık hobisini bilinçli olarak seçmedim aslında. Zaten arkadaşlarım bana e-posta ile ilgili birşeyler sorduklarında uzun uzun onlara açıklamalarda bulunuyor, yazılı cevap veriyordum. Oldum olası bilgi aktarmayı sevmişimdir. Sonra yakınlarım, karmaşık bilimsel süreçleri günlük dile uyarlayıp anlaşılır hale getirme konusunda oldukça başarılı olduğumu söylediler. Hakikaten de aktif hekimlik yaparken bana çok hasta gelirdi. Mesela bazen “Doktor hanım, bizim çocuğun kulağı ağrıyor ama başka doktora gittik, doktor kulak yerine burun damlası verdi. Bir de siz bakın” diye gelirlerdi, ben de elime kafa kesiti maketini ni alıp burun, sinüs sistemini, orta kulak ile östaki borusu bağlantısını uzun uzun anlatırdım. Dinleyen hasta başta ilk doktor yanlış ilaç vermiş diye gelmiş olduğu halde, neden kulağı ağrıyan çocuğun burun damlası kullanması gerektiğini anlayıp giderdi muayenehanemden. Sonra eş dost da çok sormaya başladı. Ben de yanıtları yazayım dedim. Zamanla yazı yazmaktan keyif aldığımı farkedince üzerine gittim.

Bahçıvanlık hobisi biraz tesadüf oldu bilerek istediğim birşey değil. Dediğim gibi bahçeli eve taşınıp, bahçedede hazır sebze bahçesi yetiştirmek için ayrılmış yer olunca, ‘hadi deneyeyim’ dedim. Başta epey umutsuzdum aslında. Yerden çıkan otlar ayrıkotu mu, çiçek mi onu bile ayıramıyordum. Neyse ki araştırma hevesim sayesinde bir sürü kitapların yardımı ile gayet bilimsel şekilde, ne nedir öğrendim. Sonra deneme amaçlı domates ve biber ektim. Hatta o kadar umutsuzdum ki, nasılsa hepsi ölür diye fide sayısını bol tutmuşum. İnanılmaz ürün aldık! İlk domatesi kestiğimde, eşimle dumur olduk. Çocukluğumuzdan beri yemediğimiz güzellikte ve lezzette domates yedik yıllardan sonra. Bizimle birlikte tüm arkadaşlarımız da yediler, çünkü benim ölür diye bol bol diktiğim herşey canavar gibi ürün vermeye başladı. Zamanla diğer bitkileri de öğrendikçe aldığım keyif daha da arttı. Bu yıl ürün serisini büyüttüm. Şimdi bahçemde taze bakla, bezelye, marul, kale ekili. Yaz için de domates, biber, patlıcan ve börülce fidelerini büyütüyorum evde, yakında bahçeye dikilecekler. İlaveten birkaç meyve ağacım da var: Limon, portakal, mandalina, armut ve şeftali yetiştiriyorum.



Yaptığınız hobi size ne hissettiriyor?
Yazarlık kısmı beni sürekli araştırmaya sevkediyor. Yeni bir şeyler öğrenmekten, öğrendiğim yeni şeyleri de başkasına aktarmaktan keyif alıyorum. Zaman zaman okur yorumları sayesinde verimli tartışmalara giriyoruz, gelen yorumlardan bambaşka şeyler de öğreniyoruz. Özellikle tıp tarihi ile ilgili yazılar yazmayı çok seviyorum, geçmişte yaptığımız hataları anımsayarak güncel tıbbın gelişmesine katkıda bulunacağımızı ya da kendimizi kandırmanın önüne geçebileceğimizi düşünüyorum.

Bahçe ile uğraşmak ise bambaşka birşey. Mevsimler geçtikçe yeni hayatın doğuşunu seyretmek, doğadaki çeşitliliği, o çeşitliliğe uygun gelişmiş bitki ve hayvanların adaptasyonlarını görmek müthiş. Yerden ayrıkotu bile sökerken, ayrıkotunun kendi tohumlarını etrafa saçmak için evrimleştirdiği mekanizmalara bakıp evrimsel işleyişe adaptasyonlarahayranlık duyuyorum. Kış mevsiminde kupkuru hale gelmiş ölü bir dalın, bir ay sonra havalar ısınınca üzerinin tomurcuk kaplanmasını seyretmek inanılmaz keyifli.Elbette en keyifli anlardan biri de, üzerinde damlacıklar halinde özsuları bulunan taptaze domatesi ve biberden çoban salata yapılan an!

Tavsiye edeceğiniz kitap, film ve müzik nedir?
Çok zor bir soru! Hangi birini söylesem ki? Kitaplardan başlayayım. Ben genelde aynı anda birkaç kitap okuyorum. Genelde biri kurgu, diğerleri araştırma oluyor, ruh durumuma göre seçiyorum hangisini okuyacağımı. Şu an Ben Goldacre’nin Bad Pharma isimli kitabını okuyorum. İlaç endüstrisi ile ilgili problemleri objektif bir dille anlatıyor, herkese öneririm. Herkesin mutlaka okumasını önerdiğim kitap ise Carl Sagan’ın Karanlık Dünyada Bilimin Mum Işığı kitabı. Bu kitap, benim için Yalansavar’ın kuruluşuna ilham veren kitap olma niteliğini taşıyor. Hem sloganımız, hem de logomuz bu kitaba gönderme yapıyor. Bu sıralar okuduğum ve en beğendiğim roman ise çok sevdiğim yazar Margaret Atwood’a ait: The Year of Flood (Sel Yılı). Henüz Türkçesi çıktı mı bilemiyorum, eğer çıkmadıysa aynı yazarın Damızlık Kızın Hikayesi romanını öneririm.

Son zamanlarda film endüstrisini aktif olarak takip ettiğimi söyleyemem. Ancak benim için kült olan birkaç film ismi verecek olursam: City of Lost Children, The Eternal Sunshine of the Spotless Mind, District 9, The Quill. Geçen hafta epey bir gecikmeyle King’is Speech’i de seyrettim, o da epey güzel bir filmdi.

Müzik önerisine gelince, ben genelde biraz sert müzik seviyorum. Genel olarak metal ve rock’un her türünü sevmekle birlikte, tercih ettiğim tarz progressive metal ve iskandinav metal. Bu aralar en çok Amorphis, Opeth, Gojira, Ayreon, Diablo Swing Orchestra, Eluvetie, Animals as Leaders gibi greupları dinliyorum.

Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!

25 Nisan 2013 Perşembe

ANKARA TIP “SAĞLIKTA MÜKEMMELİYET ALANI” OLUYOR

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanelerinin binalarının büyük çoğunluğunun eski ve fiziki olanakları yeterli olmadığını, bu nedenle istenilen kalitede hizmet verilemediğini belirten Rektör Prof. Dr. Erkan İbiş, Sağlıkta Mükemmeliyet Alanı projeleri ile geleceğin modern sağlık yapılarını bünyelerine katmayı ve daha kaliteli hizmet sunmayı hedeflediklerini söyledi.

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastane binalarının eskidiği, çağdaş eğitim ve hizmet için mimarisinin istenilen uygunlukta olmadığı ve hasta kapasitesini kaldıramadığını söyleyen Ankara üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erkan İbiş, hem sağlık çalışanlarının hem de hastaların memnuniyetinin giderek düştüğünü dile getirdi. Geleceğe dair bazı vizyonlar belirlediklerini ifade eden İbiş, “Ankara batıya doğru genişlediği için şehrin gelişimi ile paralel bir proje ortaya koyduk, “Sağlıkta Mükemmeliyet Alanı” adında. Sayın Başbakanımıza sundum ve bunun için üniversitemize Bağlıca’dan bin 500 dönümlük arazi talebinde bulunduk. Başbakanımızın onayı ve talimatları ile böyle bir alan üniversitemize tahsis edildi. Bu alan 20-30 yıl sonra tümüyle şehrin içinde kalacak ve Ankara kenti ile bütünleşecek” dedi.

Sağlıkta Mükemmeliyet Alanı Nedir?
“Sağlıkta Mükemmeliyet Alanı” adı ile oluşan proje hakkında Med-Index’e bilgi veren Prof. Dr. Erkan İbiş, şunları söyledi: “Onkoloji ağırlıklı ancak tüm disiplinleri de içerecek bir tıp fakültesi hastanesi ve etrafında entegre uydu merkezler şeklinde yerleşmiş ileri tıbbi teknoloji alanları olarak yorumlanabilecek, kök hücre, medikal teknopark, biyomedikal ve biyoteknoloji gibi, birimleri içeren bir yapı olacak. Bu alanda hem uluslararası düzeyde hem eğitim, hem araştırma hem de tanı-tedavi hizmetleri sunulması hedefleniyor. Bölgesel eğitim ve araştırma istasyonu olacak. Sadece Türkiye’den değil, Balkanlardan, Kafkaslardan ve birçok ülkeden araştırıcılar, öğrenciler gelip , bilgi edinip kendilerini geliştirebilecekleri bir üs, bir mükemmeliyet alanı olacak. İleri teknolojinin uygulanacağı bir merkez olacak.” 

İmar Bu Yaz Bitecek ve Projelendirme Başlayacak
İmar çalışmaların devam ettiğini belirten İbiş, leke plan ve proje tasarımları üzerinde çalışıldığını kaydetti. Projenin detaylanması imar planının tamamlanmasına bağlı olduğunu ifade eden İbiş, “İmar bu yaz bitecek ve projelendirme başlayacak. Ardından temel atılacak. ” diye konuştu. 

Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!


22 Nisan 2013 Pazartesi

BEYNİNİZ İLE ALIŞVERİŞ YAPMAYI ÖĞRENİN!

Nörobilim alanında yapılan çalışmalar pazarlama alanında “nöromarketing” adıyla kullanılıyor. Sağlık sektöründe bu yöntemin kullanımı hakkında bilgi veren Sales Brain Ortağı Kıvılcım Kayabalı, beynin duygusal konulara karşı daha hassas olduğunu söyledi.

Nöromarketing karar verme eğilimlerimizi bilimsel bir yol ile açıklamaya çalışan yeni bir disiplin. Nöromarketing’in amacı müşterilerin tercihlerini anlayabilmek ve bir ölçüde öngörebilmek. 
Nöromarketing’in geçmişi 90’lı yıllarda Harward Üniversitesinde başlatılan ve daha sonra birçok araştırma kurumunda devam eden nörobilim ile ilgili çalışmalara dayanıyor. Bunların arasında çok önemli kabul edilen bir çalışma ise 2004 yılında Houston, Teksas Tıp Fakültesi Baylord College’de gerçekleştirilen Cola ve Pepsi’nin karşılaştırıldığı meşhur araştırma (blind test). Bugün bilimsel verilere dayanarak satın alma kararlarımızın ardında mantıksal nedenlerden çok duygularımızın olduğunu biliyoruz. 

1999 yılında Journal of Consumer Research’te yayınlanan Kathryn Braun’un makalesi de bu sürece ışık tutmak açısından bir mihenk taşı oldu. Eskiden, tüketicilerin satın alma davranışında eylem sıralamasının “düşün-hisset-yap” şeklinde olduğu sanılırken, Braun’un çalışması gerçek sıralamanın “hisset-yap-düşün” olduğunu ortaya koydu. Yani satın alma hareketimiz rasyonel bir düşünceyle başlamıyor, hissederek başlıyor. Önce duygularımızla karar veriyor ve daha sonra verdiğimiz kararı mantıklı bir zemine oturtmaya çalışıyoruz. Bu durum hiç giymeyeceğimiz bir ayakkabıyı satın alırken de, çok büyük iş anlaşmalarını imzalarken de geçerli. İlginç bir şekilde alınan risk ne kadar büyükse duygular o kadar çok devreye giriyor. Kalifornia’da UC Irvine Nörobilim Bölümü Direktörü ve karar mekanizmalarında duyguların etkisini inceleyen en önemli uzmanlardan olan Antonio Damasio, ‘Descartes Error’ adlı kitabında "Biz hisseden düşünme makinaları değil, düşünen hissetme makinalarıyız " diyor. 

Pazarlamacıların beynin çalışma mekanizmalarına giderek daha fazla ilgi duyduğunu ve yeni bakış açıları kazandığını söyleyen Sales Brain Ortağı Kıvılcım Kayabalı, “Nöromarketing çalışmaları pazar araştırmaları açısından önemli bir yer tuttuğu gibi, bu kavramın pazarlama dünyasında kabul görmesi ve uygulanması, pazarlama ve satış alanındaki stratejilerimize büyük katkılar sağlayacak” dedi. 
Nöromarketing konusunda sağlık sektörünün nasıl faydalanması gerektiği üzerine Kayabalı, Med-Index’in sorularını yanıtladı. 

Bu toplantıların amacı nedir?
Bu toplantılarda katılımcılara müşterinin nasıl karar verdiğini, karar verme mekanizmasının altındaki bilimsel gerçekleri anlatıyoruz. Nörobilim üzerinde son yapılan araştırmalara dayanarak müşterini nasıl etkileyebileceklerini gösteriyoruz. Programda gerçek karar vericinin beynimizin hangi bölgesi olduğunu, neden duygulara hitap etmemiz gerektiğini açıklıyoruz. Yine nörobilim çalışmalarından elde ettiğimiz verilere dayanarak değer mesajlarını ve iddia’larını oluşturma, etkili sunum yapma ve kişiler arası ilişkilerde önem verilmesi gereken noktalara değiniyoruz. Bu açıdan dünyadaki tek work-shop.

Bu Workshop’ta neler anlatılıyor?
21.yüzyılın eğitimli tüketicileri mantıklı görünen seçimlerinde ve kararlarında sandıklarından daha az kontrole sahipler ! Beyni farklı hücresel ve işlevsel özellikleri olan üç bölüme ayırarak inceleyebiliyoruz. Yeni beyin yani neokorteks düşünür, rasyonel verileri işler, entelektüel süreçlerden sorumludur. Orta beyin; hisseder, duyguları işler. Eski beyin ya da sürüngen beyin adını verdiğimiz bölge ise karar vericidir. 

Nörobilim alanında yapılan son çalışmalar gösteriyor ki, beyinde satın alma kararı rasyonel gerekçelere dayanarak verilmiyor. Kararları duygularımızın etkisiyle içgüdüsel olarak veriyoruz ve daha sonra verdiğimiz kararı rasyonelize etmeye çalışıyoruz. Nöromarketing ise eski beyni etkileyen süreçleri ve satın alma kararlarının arkasındaki nedenleri inceliyor

Toplantıda satış ve pazarlama dünyasındaki yöneticilere müşterilerin nasıl düşündüğünü kavrayabilmenin pazarlamacıları başarıya götürecek en önemli yol olduğu mesajını veriyoruz. Karar verme mekanizmalarının ardındaki bilimsel gerçekleri öğrenmek ürün özelliklerinden ve ürünlerin piyasa ve müşterilere nasıl ulaştığından daha fazla önem taşıyor. Yeniliklere açık olan pazarlama yöneticileri, konfor alanlarını genişleterek farklı disiplinleri keşfetmeye çalışıyorlar. Bizde onlara beyin, nörobilim alanında yapılmış araştırmaları aktarıyoruz ve bu bilgileri satış ve pazarlama alanında nasıl kullanabileceklerini gösteriyoruz. Örneğin konferansta katılımcılara müşterilerin beynindeki karar verici bölge olan eski beyine ulaşmayı sağlayan 6 temel uyarı hakkında örneklerle detaylı bilgi veriyoruz.
Bunlar; 
Eski Beyin benmerkezcidir. 
Zıtlık eski beynin hızlı ve risksiz karar vermesini sağlar. 
Eski beyin somut ve kolay anlaşılır verilere ihtiyaç duyar
Eski beyin başlangıç ve bitişlerden hoşlanır
Eski beyin görseldir
Eski beyin yalnızca duygular tarafından harekete geçer.
Bu workshop’ta farklı seviyelerden satış ve pazarlama uzmanları müşterinin bakış açısını ve karar verme mekanizmasını öğretiyor.

Nöromarketing sağlık sektöründe nasıl kullanılabilir?
Nöromarketing prensipleri tüm sektörler için geçerli. Hatta kişiler arası iletişimimizde bile aynı yöntemleri uygulayabiliriz. Bir ürün veya hizmeti tanıtırken en etkili yol, hizmeti götürdüğünüz kişinin sıkıntısını keşfetmek. Onun duygularına hitap edebilmek ve en önemlisi ’ben’ değil ’biz’ dilini kullanmak. Yani verdiğiniz hizmet, ürünleriniz hakkında bilgi verirken asıl üzerinde odaklanmanız gereken nokta bu hizmetin kişinin hangi sıkıntısını gidereceğini, kişiye sağlayacağı yararları net bir şekilde anlatmak. Ayrıca hizmeti sunduğumuz kişinin duygularına hitap edebildiğimiz sürece akılda kalıyoruz ve değerimiz artıyor. Duygulara etkili hitap eden markalar veya kurumlar tercih ediliyor. 
Dünyada Siemens gibi sağlık alanında çalışan birçok kurum ve sağlığa yönelik hizmetler pazarlayan şirketler bu konuda danışmanlık alıyor. Sağlık veya diğer sektörlerdeki kişisel ilişkilerimizde de aynı prensipler geçerli. İlkel beyin veya eski beyin güvenilir kanıtlar karşısında etkileniyor. Bu kanıtları kolay anlaşılabilir şekilde sunmak önemli. Başarılı kişilerin doğal olarak bu yöntemleri uyguladığını görüyoruz.

Nöromarketing bilmenin avantajları nelerdir?
Nöromarketingin en büyük yararlarından biri satış ve pazarlama için ortak bir dil içermesi. Birçok kurumda satış ve pazarlama bölümleri iletişim için ortak bir dil platformu paylaşmıyor ve firma da bu bölünmüşlüğün faturasını ağır ödüyor.
Nöromarketing ile birlikte satış ve pazarlama işlevleri dört basit ve temel adım üzerinde yoğunlaşıyor ve aşağıdaki mesajlar iletiliyor;
Müşterinin sıkıntısını teşhis edin: teşhis ederken ’yargılamayın, derinlemesine dinleyin, varsayımlardan kaçının, araştırın ve düşünün 
Firmanızın iddialarını farklılaştırın : yeri doldurulamaz olmak, farklı olmayı gerektirir.
Kazancı gösterin : kazancı verilerle kanıtlayın
Eski beyne iletin : eski beyne iletirken siz üslubunu kullanın, büyük resmi gösterin, zıtlıklardan yararlanın, bir hikayeniz olsun
Bütün bunları gerçekleştirmek için öncelikle duygulara hitap etmeyi, etkili sunum hazırlamayı, topluluğa hitap etmeyi, satış ve pazarlamanın tüm diğer boyutlarını etkili kullanmayı öğreniyorsunuz.

Bu programa katılanlar ne gibi bilgiler edinecek?
Sales Brain kurucu ortağı Christophe Morin, tarafından gerçekleştirilecek olan Nöromarketing workshopta katılımcılar bilimsel verilerin ışığında müşterilerinin satın alma kararlarını etkileyen faktörleri öğrenecekler, karar verme sürecinde duyguların rolü üzerinde geniş bir vizyon kazanmış olacaklar.
Günümüzde satış ve pazarlama artık hiç olmadığı kadar zor. Çünkü müşteriler çok bilinçli, rekabet çok yoğun, geleneksel anlaşma tekniklerine olan direnç çok arttı.
Bu workshop etkili pazarlama stratejileri yaratmak ve başkalarını etkileme yeteneğinizi geliştirmek, ikna edici sunumlar yapabilmek ve mesajlarınızın akılda kalıcı bir şekilde sunulabilmesi için devrimsel nitelikte teknikler aktarıyor. İstanbul’da bir önceki konferansımıza katılan kurumların web sitelerindeki değişiklikleri ve farklılaşan iddialarını görmek etkileyiciydi.

Yayınlar
Neuron, Vol. 44, 379–387, October 14, 2004, Neural Correlates of Behavioral Preference for Culturally Familiar Drinks (http://www.librimedia.com/website/content/research/papers/neural_correlates_of_behavioral_preference_for_culturally_familiar_drinks.pdf)
Journal of Consumer Research Vol 25 Nov 4 March 1999 Kathryn Braun Consumer Memory ( http://www.jstor.org/discover/10.1086/209542?uid=3739192&uid=2&uid=4&sid=21102060296521)
Kitaplar
Neuromarketing “Understanding the Buy Button Inside Your Customers’ Brain”(Patrick Renvoise&Christophe Morin )
Descartes Error (Damasio)
Neuromarketing (Zurawicki)
How Customers think (Zaltman)

Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!

21 Nisan 2013 Pazar

Anne Sütü Alan Bebeklerde Meme Kanseri Riski Azalıyor!

Anne sütü, bebeği enfeksiyon hastalıkları, alerjik rahatsızlıklar, obezite ve diyabet gibi bir çok hastalıktan koruyor. Yapılan araştırmalar anne sütünün aynı zamanda kız bebekleri meme kanseri riskinden de koruduğunu ortaya koyuyor. 

Anne sütü bir bebek için vazgeçilmez bir besin kaynağı. Bebeğe sağladığı sayısız yarar var. Anne sütünün bebeklerin sağlığı üzerindeki etkisi üzerine yapılan araştırmalarsa her geçen gün yeni bir faydasını ortaya çıkartıyor. Acıbadem Maslak Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Ülkü Tıraş, yapılan son araştırmaların sonuçlarına bakıldığında anne sütünün, bebeği meme kanserinden lösemiye kadar birçok hastalıktan koruyucu etkisi bulunduğunu belirtiyor.

Anne Sütü Bebeği Hastalıklara Karşı Koruyor

Anne sütü alan bebeklerde alerjik hastalıklar, çocukluk çağı şeker hastalığı, ishal, orta kulak enfeksiyonları ve tüm diğer enfeksiyon hastalıkları daha az görülüyor. Hatta yapılan araştırmalar, anne sütünün bağışıklık sistemini güçlendiren özelliği nedeniyle kız bebeklerin ileride meme kanserine yakalanma risklerinin çok daha az olduğunu gösteriyor. Ayrıca anne sütü ile beslenen bebeklerde lösemi yüzde 9, Hodgin lenfoma yüzde 24, çocukluk çağı kanserlerinden biri olan nöroblastomun ise yüzde 41 oranında daha az görülüyor.
Emzirmenin sonunda gelen yağlı süt bebeği obeziteden koruyor

Anne sütü bebeğin ihtiyaçlarına özel olarak üretiliyor. Bu yüzden her annenin sütü kendi bebeğine özel. Hatta emzirmenin başlangıcındaki sütle son kısmı bile birbirinden farklı oluyor. Emzirmenin sonuna geldikçe anne sütünün yağ oranı da artıyor. Bu da bebeğin doymasını sağlıyor. Böylece bebeği obeziteden de koruyor.

İlk Süt, Bebeği Enfeksiyonlardan Korur

Anneden doğum yapar yapmaz gelen ve kolostrum denilen ilk süt bebekler için yaşamsal önem taşıyor. Bebeğin bu dünyadaki ilk besininin mutlaka anne sütü olması gerekiyor. İlk süt enfeksiyonlara karşı koruyucu madde içeriyor. Bu da enfeksiyonlara karşı direnci düşük olan yeni doğan için çok önemli. Bu nedenle bebeklere doğumdan sonra şekerli su gibi başka besinlerin kesinlikle verilmemesi gerekiyor.

Formül Mama Anne Sütünün Yerini Asla Tutmaz

Bebeği hastalıklardan korumak adına anne sütünün, ilk 6 ay tek başına, daha sonra ise ek gıdalarla birlikte 2 yıl boyunca bebeğe mutlaka verilmesi gerekiyor. Özellikle doğumdan sonraki bebeğin yeterli anne sütü alıp almadığı açısından bebeğin kilosu ölçülerek takip edilmeli. Belirli zaman dilimlerinde aldığı kilo, bebeğin yeterli anne sütü alıp almadığını gösteriyor. Pek çok anne bebeğinin yeterli kilo almadığını düşünerek, daha tombul olsun diye formül mama verme ihtiyacı duyuyor. Ancak sütleri varken, bebeklerine formül mamaların verilmesi doğru değil. Çünkü bu mamalar anneye ve bebeğe özel olarak üretilmiyor.

Dereotu, Maydanoz ve Nane Suyu Sütü Artırıyor

Anne sütünü artırmak için mümkün olduğu kadar sık aralıklarla bebeği emzirmek ve memeye masaj uygulamak gerekiyor. Bunun yanı sıra anneler mutlaka beslenmelerine özen göstermeli ve bol su tüketmeliler. Dereotu, maydanoz ve naneden elde edilen bitki çayları anne sütünü artırıyor.

Çalışan Anneler de Anne Sütü Verebilir!

Bebeğini belirli bir dönemin sonunda evde bırakıp çalışmaya başlayan anneler emzirme dönemlerinin biteceğini düşünüp, kaygıya kapılıyor. Oysa bu yanlış bir  düşünce. Anneler iş yerlerinde belirli aralıklarla sütlerini sağmaya devam ederlerse, bebeklerini istedikleri kadar anne sütüyle besleyebilirler. Süt sağılmaya devam ettikçe, beyinden salgılanan hormonlar da çocuğun süte ihtiyacının sürdüğünü düşünüyor ve bol miktarda salgılanmaya devam ediyor. İş yerinde sağılan anne sütü, özel kaplara konularak buzdolabının kapağında 24 saat, derin dondurucuda ise 6 aya kadar saklanabiliyor. Ancak anne sağma işlemine ara verirse beyin, hormon salgılanmasını azaltıyor, bunun sonucunda da süt yapımı giderek azalıyor.

20 Nisan 2013 Cumartesi

Sağlıklı sutyen seçimi nasıl yapılır?

Uzmanlar, günlük kullanımlar için çok sıkı olmayan göğüslere tam oturan pamuklu kumaştan üretilmiş doğal boyalarla boyanmış sutyen kullanılmasını tavsiye ediyor.

Sutyen seçerken dikkat etmeniz gerekenler kısaca şu şekilde açıklanabilir…

Spor yaparken de tabii ki zıplama hoplamalara karşı koruyucu sıkı spor için üretilmiş özel sutyenler kullanılmalı. Sutyen alırken birkaç noktaya dikkat etmek şıklığınız ve rahatınız için çok yaralı olacaktır.

Sutyeninizi yeni aldığınızda en uç agrafta (klipste) rahatsanız sorun yok demektir. Sutyenler kullandıkça gevşerler. İlerde sutyeniniz gevşedikçe daha yakın agraflara takabilirsiniz. Sutyen almadan mutlaka doğru beden ölçünüzü bildiğinizden emin olun.

Göğüsleriniz sutyen kabından taşıyorsa beden ölçünüzde bir hata var demektir. Göğüslerin sutyenin üst kısmından kontrolsüz olarak dışarıya doğru bombe yapacak şekilde taşması hoş bir görünüm oluşturmaz. Sutyeninizin arka bantı yere paralel olarak sırtından geçmelidir. Eğer bu bant yukarıda kalıyorsa askılar olması gerektiğinden daha kısa ayarlanmış ya da sutyen üzerinize göre değil demektir.

Regl öncesi dönemde normal dönemlerde giyeceğiniz sutyenleri almayın. Memelerinizin bu dönemde büyümesi, normal dönemlerde giyemeyeceğiniz sutyenlere sahip olmanıza yol açabilir. Aslında doğrusu kadınların bu iki farklı dönem için ayrı ayrı sutyenlere sahip olmasıdır.

Kendinize regl dönemleri için normal bedeninizden farklı bedende bir ya da iki sutyen almanızı öneririz. Göğüslerinizin dolgun görünmesi için ‘push-up’ denilen içten dolgulu sutyenleri tercih edebilirsiniz. Bu tip sutyenlerin dolguları günümüzde sıvı, hava ve pamuk gibi çeşitli malzemelerle oluşturulmaktadır.

Beğendiğiniz birini seçmekte serbestsiniz; hepsi hemen hemen aynı rahatlıktadır. Ancak sıvı dolgulu push-up’ların göğsün kendi dokusuna daha yakın olduğunu söyleyebiliriz.

Eğer sutyeninizin agraflarının arkada olması sizi zorluyorsa ya da biraz değişiklik ve pratiklik arayışındaysanız önden agraflı yani önden açılan sutyenleri deneyebilirsiniz. Genel olarak şöyle de bir saptama yapabiliriz; aldığınız sutyen rahatsa ve sizce güzel gözüküyorsa sorun yok demektir.

19 Nisan 2013 Cuma

"CAN GÜVENLİĞİM OLANA KADAR MESLEĞİMİ YAPMAYACAĞIM"

Ankara Üniversitesi İbn-i Sina Hastanesi’nde bir hasta yakını dün akşam saatlerinde ağır küfür ve hakaretler ettiği bir asistan hekimle hemşireyi, belindeki silahı gösterip “Ölmek mi istiyorsun?” diyerek ölümle tehdit ettiği iddasıyla protesto düzenlendi. Şiddete uğradığını belirten Dr. Batuhan Erdoğdu, "Can güvenliğim olana kadar mesleğimi yapmayacağım” dedi.

Ankara Tabip Odası üyelerince, Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbn-i Sina Hastanesinde görevli bir hekimle hemşirenin fiziksel ve sözel şiddete maruz kaldığı iddasıyla protesto düzenlendi. İbn-i Sina Hastanesinde bugün yaşanan şiddet olayına tepki koymak için hastanenin poliklinik servislerinde hizmet verilmiyor. 

Hastane bahçesindeki eylemde, asistan hekimler adına konuşan Dr. İzzet Doğan, dün gece hastanelerinin endokrinoloji kliniğinde bir asistan hekimle hemşireye hasta yakını tarafından sözel ve fiziksel saldırı yapıldığını ve silahla ölüm tehdidinde bulunulduğunu öne sürdü. Yaptığı konuşmada, sağlık çalışanlarının çok sık şiddete maruz kaldığını söyleyen Doğan, "Artık hekimlik yapılamaz hale gelmiştir. Bakanlık hastayla sağlık çalışanlarını karşı karşıya getirici politikalardan vazgeçmelidir. Sağlıkta şiddet yasası bir an önce Mecliste kabul edilmelidir" dedi.

Şiddete uğradığını belirten İç Hastalıkları Anabilim Dalı Asistanı Dr. Batuhan Erdoğdu ise olayı kınayarak, "Can güvenliğim olana kadar mesleğimi yapmayacağım" diye konuştu.


“Olumsuz Bir Sonuç Alınması Halinde Eylemlerimize Devam Edeceğiz”
Ankara Tabip Odası Başkanı Özden Şener ise şunları söyledi: “Gözaltına alınan hasta yakını Metin Ataoğlu hakkındaki kararın bugün öğleden sonra açıklanacak. Kararı öğrenmek için adliye önüne yürüyeceğiz. Olumsuz bir sonuç alınması halinde eylemlerimize devam edeceğiz.”
Konuşmaların ardından "herkese sağlık güvenli gelecek" şeklinde slogan atan sağlık çalışanları, adliyeye yürüdü. Adliye binası bahçesinde toplanan sağlık çalışanları, sonucu öğreninceye kadar beklediler. 



Gözaltı Süresi Uzatıldı
Adliye binası bahçesinde toplanan sağlık çalışanları, şiddet uyguladığı iddia edilen Metin Ataoğlu'nun gözaltı süresinin uzatılması üzerine buradan ayrılarak Ankara Üniversitesi İbn-i Sina Hastanesi'ne döndü. Eyleme katılan hastanenin sağlık çalışanları, bir araya geldi. Toplantıda, şiddetin önlenmesine yönelik tedbirler ve taleplerin ele alınacağı, bunların hastane yönetimi ve öğretim üyelerine iletileceği öğrenildi. 

Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!

ANKARA TIPTA ASİSTAN HEKİME DARP!

Alınan bilgilere göre; dün Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi İbn-i Sina Hastanesi'nde Asistan Hekim darp edildi.

Hasta yakını tarafından darp edilen hekim şahsın silahlı olduğunu söylediği alınan bilgiler arasında. Darp edilen hekim, saldırgan hakkında suç duyurusunda bulundu. 

Endokrinoloji servisinde gerçekleşen olayı protesto etmek amacıyla dahiliye ve cerrahi bölümü asistan hekimleri bugün greve gidiyorlar. Ayrıca grev yapan hekimler bugün hastanede basın açıklamasında bulunacaklar.

Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!

SAĞLIK BAKANI AMERİKA'DA

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, Amerika’da gemi hastane incelemelerinde bulundu.

Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Nihat Tosun resmi twitter adresinden gemi hastane inceleme fotoğraflarını paylaştı. Sağlık Bakanı ve beraberindeki heyetle Amerika’da 2 hastane gemisinden biri olan ve Pasifik kıyısında San Diego'da Amerikan donanmasına ait limanda demirli olan USNS Mercy Hastane gemisini ziyaret edip, bilgi aldı. Gemi Hastane Kaptan Köşkü incelendi ve simülasyonda hastaya müdahale değerlendirildi. 

Ayrıca Müezzinoğlu, Gemi Hastane yetkililerine plaket verdi. Gemi hastane yetkilileri tarafından da Nihat Tosun’a hatıra plaketi verildi.


Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!

Duruşunuza 10 Dakika Ayırın!

Düzgün duruş; bel, sırt ve boyun ağrılarından korunmanın en önemli yolu. Bunun yanı sıra olumlu bir ilk izlenim ve etkili bir iletişim için de düzgün duruşun rolü büyük. 

Dik duran kişi, karşısındakinde kendinden emin, yaşam enerjisi yüksek, başarılı bir insan etkisi bırakıyor. Kambur duruş ise içe kapanık ve kendine güveni olmayan bir kişiliğin göstergesi olarak kabul ediliyor. Acıbadem Sağlık Grubu International Hospital Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Demet Parlar, günde 10 dakikalık mola egzersiziyle kötü duruş sorunundan kurtulabileceğimizi belirtiyor.

Genelde 20’li yaşlardan itibaren kadınlarda boyun-sırt, erkeklerde bel ağrılarının önemli nedenlerinden biri duruş bozukluğu. Bu ağrılar, ofiste ya da evde düzenli olarak yapılan basit egzersizlerle duruş bozukluğu düzeltilerek önlenebiliyor.

Kasların En Ekonomik Olarak Kullanıldığı Duruş

Halk dilinde dik ya da sağlıklı duruş olarak tabir edilen düzgün duruş, kasların en ekonomik olarak çalıştığı durumdur. Bu duruşta baş önde durmamalı, omuzlar öne doğru dönmemeli, karın çok öne gelmemeli. Bu nedenle fizik tedavi sırasında düzgün duruş eğitiminin yanı sıra boyun, sırt, bel, karın ile bacak kaslarını güçlendirmeye ve esnetmeye yönelik bir egzersiz programı verilmesi önemli. Egzersiz programlarında hastaların bu egzersizleri yaşam boyu düzenli olarak yapmalarını sağlayarak boyun, sırt ve bel ağrısına neden olan omurga sorunlarından korunmalarına yardımcı olmak amaçlanıyor.

Duruş Bozukluğunun Sebebi Tespit Edilmeli

Duruş bozuklukları bazı kas-iskelet ve sinir sistemi hastalıklarına bağlı olabildiği gibi, genelde çocuklukta başlayan yanlış duruş alışkanlığına, ileri yaşlarda ergonomik olmayan ortamlarda çalışmaya bağlı olarak da görülebiliyor. Bu nedenle duruş bozukluklarında öncelikle altta yatan nedenin tespit edilmesi gerekiyor.

Kreşlerde Doğru Duruş Eğitimi Verilmeli

Çocuklara doğru duruşu öğretebilmek için onların oyun alanlarını, omurgayı dik tutacak biçimde planlamak gerekiyor. Örneğin çalışma masalarının ergonomik olması, sandalyenin destekli olması, masa ile iskemle yüksekliğinin uygun olması omurga sağlığı için önemli. Özellikle hem çocukların hem de gençlerin yatakta veya koltuğa oturarak, bağdaş kurarak laptop kullanması kötü duruş alışkanlığını yerleştiren önemli yanlışlardan biri. Masada veya koltukta mutlaka sırt dik durmalı, bel ve sırt desteği olmalı.

Ergenlik Döneminde Çocuklar Dik Durmaya Teşvik Edilmeli

Ergenlik döneminde göğüsleri büyümeye başlayan genç kızlar bu durumdan utandıkları için, uzun boylular ise “kendini beğenmiş” bir etki bırakma endişesiyle bir anlamda vücutlarını saklamaya, ufaltmaya çalışıyor; omuzlar önde kambur durma alışkanlığı ediniyorlar. Bu duruş, ilerleyen yıllarda da kalıcı hale geliyor. Bu nedenle özellikle ergenlik döneminde anne babaların ve öğretmenlerin çocukları dik durmaya teşvik etmesi gerekiyor. Onları cinsel gelişimlerinden rahatsızlık duymamaları gerektiği, bunun güzel bir olay olduğu konusunda ikna etmeliler.

Küçük Yaşta Spor Alışkanlığı Kazandırılmalı

Düzenli olarak yapılan spor, omurgayı destekleyen kasların kuvvetli ve esnek olmasını sağlıyor. Bu nedenle çok küçük yaştan itibaren çocuklara spor alışkanlığının kazandırılması gerekiyor. Yüzmek, bisiklete binmek, tenis ya da jimnastik, omurga sağlığı üzerinde olumlu etkiye sahip sporların başında geliyor.
Yanlış bir duruş, birçok rahatsızlığa da zemin hazırlıyor. Kaslarda oluşan zayıflıklar, gerginlik ve kısalıklar yumuşak dokularda ve eklemlerde incinmeleri, zorlanmaları kolaylaştırıyor. Bu nedenle hem sporla hem de özel egzersizlerle omurgayı destekleyen kasların yanı sıra, kol ve bacak kaslarını da güçlü ve esnek tutmak gerekiyor.

Fazla Kilo Duruşu Bozuyor

Karın bölgesinde toplanan yağ, hareketsiz yaşama, karın kaslarının zayıflamasına ve bel çukurunun artmasına yol açıyor. Bu da omurganın sağlıklı duruşunu bozuyor ve sırtta kamburlaşmaya neden oluyor.

Fizik Tedaviyle Ağaç Her Yaşta Eğilir

Yanlış duruş, ilerleyen yaşla birlikte yalnızca boyun, sırt ve bel ağrılarına neden olmuyor; omuz ve çene eklemlerinde de incinmeleri kolaylaştıran önemli bir risk faktörü haline geliyor. Bu nedenle bel, boyun, sırt, omuz ve çene eklemi ağrısı olan hastaların tedavisinde duruş egzersizleri ve eğitimi, tedavinin ayrılmaz bir parçası olmak zorunda. Bel, boyun, sırt, omuz ve çene ekleminde sorunu olan hastaların tümüne ağrıları geçtikten sonra, tedavi sırasında veya sonrasında duruş eğitimi ve egzersiz programı verilmeli. Eğer kemik, sinir ve eklem kökenli bir sorun, başka bir deyişle altta yatan nörolojik, romatolojik bir hastalık ya da omurgada yapısal bir bozukluk yoksa yanlış duruş, egzersiz ve eğitimle her yaşta düzeltilebiliyor.

İşe Verilen Kısa Bir Mola Yeterli

Temel egzersizler için en az 10-15, en fazla ise 30 dakika yeterli. Ayrıca her meslek grubundan ve her yaştan hastanın yapabileceği mola egzersizleri 2-3 dakikalık bir zaman diliminde bile uygulanabiliyor. Tabii ki yapılan işe bağlı olarak saat başı veya 2 saatte bir verilen kısa molalar da olmak üzere.

Molalarda Yapılabilen Günlük Yaşam Egzersizleri

Bu egzersizleri sabit pozisyonda, özellikle başı öne eğik olarak çalışan herkes; örneğin başta bilgisayarı yoğun kullanan ofis çalışanları olmak üzere, uzun süre araç kullananlar, yemek ve temizlik yapan ev hanımları, dikiş diken terziler, öğrenciler mutlaka yapmalı.

Sağlıklı Duruş Modeli

• Ayakta; çene ve omuzlar geride, karın içeride olmalı. Böylece vücut için yerçekimi ekseninin kulak, omuz, kalça, ayak bileğinin aynı çizgi üzerinde olması sağlanıyor. Bu da eklemler ve kaslar için en uygun ve sağlıklı duruşu oluşturuyor.
• Bilgisayar karşısında otururken bilgisayar monitörü göz seviyesinde; kulak, omuz ve kalçanın aynı hizada, sırt ve belin ise destekli olması gerekiyor.

Mola Egzersizleri

• Gözler karşıda, çene yere paralel durumdayken omuzlarınızı geriye alın; karnınızı içeri çekin, çenenizi geriye doğru hareket ettirin ve 5 sn. bekleyin.
• Çalışmaya kısa bir mola verip boynunuzu önce sağa sonra sola yatırın, her hareketin son noktasında 5 sn. bekleyin. Daha sonra boynunuzu önce sağa sonra sola çevirin. Aynı şekilde her hareketin sonunda kasınızın iyice esnemesi için 5 sn. bekleyin.
• Sandalyede otururken iki elinizi önde birleştirin. Önce öne doğru, arkasından da aynı hareketle arkaya doğru esneyin. Bu hareketi ayak uçlarınıza eğilerek ve yukarı uzanarak da tekrarlayın. Yine her hareketin sonunda 5 sn. kadar bekleyin.
• Ellerinizle dizlerinizi tutup oturur pozisyondayken kendinize doğru çekip bırakın.
• Belinizi geriye doğru esnetin. Aynı hareketi arada ayağa kalkarak da tekrarlayın.
• Her molada 3-4 dakikalık egzersiz yapın. Gün içerisinde yaptığınız işin yoğunluğuna göre 3-5 kez tekrar edin. Egzersizler sırasında rahat nefes alıp verin, nefesinizi tutmayın. Ağrınız olduğu takdirde hareketi bırakın ve doktorunuza danışın.

18 Nisan 2013 Perşembe

AHEF, UEMO ÜYESİ OLDU



UEMO(Avrupa Genel Pratisyenler Birliği) toplantısına katılan Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu, yapılan çalışmalarda söz sahibi olmayı hedefliyor. 

 Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonuna, “Türkiye” adını eklemek için işlemleri başlattıklarını kaydeden Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF) ikinci Başkanı Dr. Akif Emre Eker, denetlemelerinde Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanacak olan raporları beklediklerini dile getirdi. 
Eker, ayrıca Federasyon’un UEMO(Avrupa Genel Pratisyenler Birliği) toplantısı hakkında şu bilgileri verdi: “Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu (AHEF) adına Dr. Zafer Kalaycıoğlu ve Dr. Serdar Gürel Berlin’deki UEMO(Avrupa Genel Pratisyenler Birliği) toplantısına katıldı. AHEKON tanıtım sunumu Dr. Serdar Gürel tarafından 2013’te İrlanda’da yapılacak UEMO ve Prag’da yapılacak olan WONCA toplantıları sunumlarının ardından gerçekleştirildi. Toplantıda, Almanya CDU/CDS koalisyon partisi milletvekili ve sağlık komisyonu üyesi Dr. Rolf Koschorrek Almanya’da çok disiplinli ve iyi bir sağlık sistemi olduğunu, son dönemdeki krizler ve demografik değişikliklerden etkilenmeden bu sistemi sürdürmenin tek hedefleri olduğunu belirtti. 

“Aile Hekimliğinin Özendirilmesi Gerekiyor”
Almanya Aile Hekimleri Derneği Başkanı Ulrich Weigeldt ise daha fazla aile hekimine ihtiyaçları olduğunu, aile hekimliğinin özendirilmesi gerektiğini dile getirdi. Weigeldt, özellikle doktor açığının kırsal kesimlerde daha çok hissedildiğini, uç dal uzmanlıklarının fazla artmasının olumsuz etkilerinin olduğunu söyledi. Bu problemleri ancak politikacıların çözebileceğini ifade etti.

“Aile Hekimliği Bazı Ülkelerde Uzmanlık Kabul Edilmiyor”
Aile Hekimliğinin uzmanlık kabul edilmediği Avusturya, İtalya, İngiltere, Belçika temsilcileri Aile Hekimliği eğitimlerini anlattılar.

UEMO Neler Yapıyor?
Professional Qualifications Directive(2005/35/EC) denen bir yönergenin revizyon sürecinde, konunun aile hekimleriyle ilgili kısmı olan ve aile hekimliğinin koşulsuz olarak tüm Avrupa’da uzmanlık sayılması gerektiğini öngören, kısa süre sonra hukuksal anlam kazanacak bu yönergenin sonuçlandırılmasında UEMO’nun üstüne düşeni yaptığı vurgulandı. UEMO Başkanı Ferenc Hajnal Avrupa Birliğine üye ülkelerin, Avrupa Parlamentosu milletvekillerine ulaştırılmak üzere “aile hekimliğinin bir uzmanlık” olduğunun ilgili yönergenin Ek V 5.1.3 no’lu kısmına eklenmesini talep eden bir dilekçe hazırladığını söyledi.

“Avrupa’da Yeni Mezunlar Ağır İş Yükü Yüzünden Aile Hekimliğini Seçmiyor”
Başkan yardımcılarından Nena Kopcevar Gucek yapılan bir araştırma sonucunda, yeni mezunlara ‘neden aile hekimliğini seçmedikleriyle’ ilgili soru yöneltilince diğer uzmanlık dallarına göre, ağır iş yükü olduğu ortaya çıktığını belirtti.

Aile Hekimliğinin bir uzmanlık dalı olarak kabul edilmesini sağlamak, tüm Avrupa’da geçerli olması, serbest dolaşım hakkı, sürekli tıp eğitimi UEMO’nun ana hedefleri olarak ortaya çıktı.
Tüm bu konularla ilgili çalışma gruplarına AHEF temsilcileri bizzat katıldı.

Türkiye’de İlk Olacak Çalışmalar
Türkiye’de ilk defa olacak projeleri olduğunu belirten Eker, bunları ilk defa birinci basamak hekimlerinin yapacağını kaydetti. Eker, ayrıca birinci basamak hekimlerinin diğer meslek gruplarından çok önemli bir farkı olduğunu, 75 milyon nüfusa aynı anda dokunan tek meslek grubu olduklarını dile getirdi. Eker, yaptıkları ve yapılmayı planladıkları bazı proje başlıklarını şu şekilde sıraladı:

STRAAHEF
DİYAAHEF
ANNE AHEF
AHEF OBEZİTE
GAZETE AHEF ve AHEF Dergi
AHEF TV ( kongre de yayına başladık )
AHEF application
Avrupa Birliği Projeleri
Hekime şiddet çalıştayı
Aile hekimliğinde iş yükü analizi çalışması
AHEF AHBS
Uemo ile Smart Proje

Doğru, etik ve tarafsız haberciliğin adresi Med-Index : www.med-index.com Mutlaka ziyaret edin!

Güzel göğüsler için egzersiz yapın

Güzel göğüslere sahip olmanın öncelikli maddesi tabii ki temizlik. Bunun için göğüsler her gün yıkanmalı ve alınan duşun ardından birkaç dakika soğuk su masajı yapılmalı. Soğuk su masajı göğüslerimize dirilik, sıkılık, ve canlılık kazandıracaktır.

Kan dolaşımını hızlandırıp cildin gerilmesine neden olan soğuk su ile nasıl masaj yapılmalı? Bunun için göğüslere dairesel hareketlerle soğuk su tutun. Sadece birkaç dakikanızı alacak. Ama dikkat edin buz gibi sular tutup da üşütmeyin.

Duştan çıktıktan sonra meme ucunda çatlamalara karşı nemlendirici krem kullanın. Bu krem vücut için üretilmiş nemlendirici kremler olabilir ya da göğüsler için özel üretilmiş nemlendirirken sıkılaştıran kremlerden de kullanabilirsiniz.

Göğüs (meme) güzelliği için hangi egzersizleri yapmalısınız?

Yüzme bildiğimiz gibi bütün vücut için yararlı, tabi göğüsleri de şekle sokan bir spor türü. Eğer göğüsleriniz büyükse şiddet içeren sporlardan kaçının.

Göğüs güzelliği için önerilen egzersizlerde ise temel amaç sırt ve pazı kaslarının kuvvetlendirilmesidir. Bunun için 3 egzersiz vardır.

- Diz ve ellerinizi yere koyun (emekler gibi) sırtınızı ve başınızı dik tutun. Bacaklarınızı kalça seviyenize dek havaya kaldırıp çapraz hale getirin. Dirseklerinizi bükerek gövdenizi yere doğru indirin. Bir kaç saniye bekleyip ilk pozisyonunuza dönün. Aynı hareketi 20 kez tekrarlayın

- Yere uzanın, omuzlarınız yerle tamamen temas etsin. Bacaklarınızı havaya kaldırıp çapraz hale getirin. Kollarınızı önce vücudunuza paralel şekilde yana uzatın, sonra dümdüz ve gergin olarak yukarı kaldırın ve ellerinizi birleştirin. Bir kaç saniye bekleyip ilk pozisyonunuza dönün. Aynı hareketi 20 kez tekrarlayın.

- Bağdaş kurarak oturun. Omuzlarınızı gevşek tutun. Kollarınızı göğüs seviyesine getirip avuçlarınız iç içe gelecek şekilde ellerinizi birleştirin. Tüm gücünüzle avuçlarınızı birbirine doğru itin. Bir kaç saniye bekleyip gevşeyin. Aynı hareketi 20 kez tekrarlayın.

Genç kızlarda ergenlikte meme bakımı ve gelişimi nasıl olmalıdır?

Kızlarda meme gelişimi 8-13 yaşlarında başlar. Meme bakımı gelişmeyi izler. Memelerin gelişimi sırasında önce bir tomurcuklanma, daha sonra meme dokusunda genişleme ve büyüme olur.

Memenin büyümesi ile beraber meme ucundaki kahverengi kısım da büyümeye başlar. Gelişiminin sonuna doğru meme ucunun kahverengi kısımdan daha kabarık bir hale geldiği fark edilir. Kızlarda meme gelişimi başladıktan birkaç sene sonra sutyen giyme gereksinimi doğar.

Genç kız ne zaman sutyen giyme gereksinimi olduğunu en iyi kendisi anlar. Bir genç kıza sutyen almasında yardımcı olabilecek en yakın kişi annesi veya ailesinden birisidir.

Öncelikle hangi boy sutyen alınmasına karar vermek gerekmektedir. Bunun için öncelikle göğüs çevresi göğüs altından mezurayla ölçülür, bu sutyenin beden büyüklüğünü vermektedir.

İkinci ölçüm ise kalıp için gerekmektedir. İkinci ölçüm göğsün meme uçlarından yapılan ölçümüdür. Göğüs altı ile göğüs uçları arasındaki ölçümler arasındaki fark hesaplanır. Bu fark 15 cm.den az ise “B” kalıbı, 15-22 cm arasındaysa “C” kalıbı ve 22 cm den büyükse “D” kalıbıdır.

İlk defa sutyen takarken pamuklu dokumadan, göğüsleri rahatça saran ve destek olanlar tercih edilmelidir. Sutyen doğrudan vücuda giyilen bir çamaşır olup, sık sık değiştirilmesi gerekmektedir. Sutyenlerin yıkanma kuralları ise genellikle üzerinde bulunan kullanım kılavuzunda bulunmaktadır.

17 Nisan 2013 Çarşamba

Hiperaktif mi, Yoksa Burnu mu Tıkalı?

Burnu tıkalı çocuklar rahat nefes alamıyor, rahat uyuyamıyor, baş ağrısı ile uyanıyor, gün içinde derslerine konsantre olamıyor, ders başarısı düşüyor. Etrafına karşı davranış bozuklukları sergiliyor ve hiperaktiftir oluyor. 

Bu durum birçok kez hiperaktivite ve dikkat eksikliği tanısıyla tedavi ediliyor. Acaba çocuğunuz hiperaktif mi yoksa burnu mu tıkalı?

Alerji Uzmanı Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu, doğru ve burundan nefes almanın yaşam ve sağlık kalitesi açısından büyük önem taşıdığına değiniyor ve çocuklarda burun tıkanıklığının en önde gelen nedeninin alerjik nezle olduğunu belirtiyor. Nuhoğlu burnun, ısıtıcı, nemlendirici ve partikülleri temizleyici rolünün bulunduğunu, solunum yolu enfeksiyonlarına daha az yakalanmayı sağlayan özelliğine dikkat çekiyor. Özellikle mikroplarla ilk kez temas etmeye başlayan okul ve yuva çağındaki çocuklar için çok daha önemli olduğunu belirtiyor.

Burun tıkanıklığının ileri boyutta olmadıkça üzerinde durulmadığını fakat nefes alamamak gibi çok önemli bir şikâyetin oluştuğunu, belirtilerinin ise horlamak, ağızdan nefes almak ve uyku apnesi olarak kendini gösterdiğini vurguluyor.

Vücut Oksijensiz Kalıyor!

Prof. Dr. Yonca Nuhoğlu, uykusunda huzursuz, horlayan, iç çeken çocuğun zaman zaman nefes almaya ara verdiğini ve bu nefes alamama süreçlerinin ardından vücudun oksijensiz kaldığını belirtiyor. Anne babaların en büyük şikâyetlerinin, gece aşırı terleyen çocuklar olduğunu, bu terlemenin nedeninin vücudun oksijensiz kalmasından kaynaklandığını söylüyor. Çocuklarda alerjik nezlenin, yutma sorunlarına dolayısıyla iştahsızlığa neden olduğuna, gece artan idrarın yatağı ıslatmaya varan boyutuna dikkat çekiyor. Bu durum karşısında kendini kötü hisseden çocukların davranış bozukluklarının psikolojik takibe alınarak tedavi edilmeye çalışıldığını, oysa ana sorunun burun tıkanıklığı olduğunu vurguluyor.

Attta Yatan Alerjik Neden Bulunmalı

Nuhoğlu; alerjik nezlede tekrar eden enfeksiyonların, çoğu kez geniz eti ve bademcik büyümesi ile sonuçlandığına değiniyor ve cerrahi operasyonlarla geçici çözümler üretildiğine dikkat çekiyor. Alta yatan alerjik neden tedavi edilmediği müddetçe 4 çocuktan birinde şikâyetlerin tekrarlamasının mümkün olduğunun altını çiziyor.

Çocuklarda alerjik hastalıkların bütüncül olduğunu, alerjik nezlesi olan çocukların çoğunda alerjik bronşit ve astımın da bir süre sonra başladığının gözlendiğini sözlerine ekliyor. Alerji tedavisinin bir bütün olarak yapılmasını önemle tavsiye ediyor ve sorumlu alerjinin saptanmasının ardından kökten çözümün ise dilaltı aşı tedavisi ile mümkün olduğunun altını çiziyor. Tedavi sonucu burnu açılan çocuğun uyku kalitesinin düzeleceğini, uyku kalitesi düzelen çocuğun okul başarısının yükseleceğini, gece uykuda büyüme hormonu salgısı artacağından büyümesinin hızlanacağını sözlerine ekliyor.

Aşkın 7 Farklı Hali!...

Aşk, belki de insanoğlunun en çok peşinde koştuğu duygu. Ama aşktan aşka da fark var; kimi kısa zamanda başlayıp saman alevi gibi yaşanıp bitiyor, kimi uzun yıllar sürüp gidiyor. Peki sizin aşkınız hangisi? 

Acıbadem Eskişehir Hastanesi’nden psikolog Orhan Öztürk aşkın 7 tipi olduğunu söylüyor.

Tarih boyunca romancılar, şairler, düşünürler, sanatçılar aşk konusundan ilham almış, aşk hakkında sayısız eser yarattılar ve yaratmaya devam ediyorlar. Ama aşk yalnızca sanatçıların konusu değil. bilim insanları da son 50 yıldır sistematik şekilde inceliyorlar. Psikologlar aşık olmanın insan duygu, düşünce ve davranışındaki etkilerini daha iyi anlamak için modeller geliştirirken; sinirbilimciler aşkın psikobiyolojik kökenini keşfetmek adına önemli deneyler yapıyor ve karşılaştırmalı metodlarla insanlarla hayvanları kıyaslayarak hangi organik süreçler aşkın doğasını idare ediyor sorusuna yanıtlar vermeye çalışıyorlar. Artık günümüzde aşk bilimi üzerine kitaplar yazıyor, sempozyumlar düzenliyor hale geldik. “Aşkın 7 hali” ise yüzlerce aşk kuramından yalnızca biri...

Platonik aşklar, patolojik (hastalıklı) aşklar, karasevda gibi durumlar haricinde aşk, iki kişi arasında yaşanan ortak bir süreç. Aynı aşıklar gibi aşklar da doğuyor, büyüyor, şekil değiştiriyor ve ölüyor. Bu aşklarda üç farklı özellik ve bu özelliklerin birbiriyle ilişkisi 7 aşk tipini ortaya çıkarıyor. Bu üç özellik şöyle sıralanıyor: “Yakınlık, Tutku ve Bağlılık”. 7 aşk tipini daha iyi anlayabilmek için bu üç temel özelliğin daha detaylı bilinmesi gerekiyor.

Yakınlık: Taraflar arasında kurulan karşılıklı duygusal bağ olarak ifade edilebiliyor. Yakınlık özelliği sayesinde ilişkide sıcaklık, samimiyet, duygusal destek, iletişim, anlayış, huzur, beraber geçirilen zamandan keyif alma durumları gelişiyor.

Tutku: Tutku aşkın psikofizyolojik boyutu olarak tarif ediliyor. Heyecanlanma, sevgilinin yanında olunca soluğun kesilmesi, kalp çarpıntısı, genel bir uyarılmışlık hali, enerji artışı, erotizm, fiziksel çekicilik, dikkatin sevgiliye odaklanması ve takıntılı şekilde sevgiliyi düşünme gibi özelliklerle kendini belli ediyor.

Bağlılık: Çiftler arasındaki karşılıklı bağımlılık, her şeye rağmen birlikte olmayı isteme, ortak bir hayat hedefi oluşturma ve sürdürme özelliği olarak açıklanıyor.

Bu üç temel özellikten her birinin tek başına veya diğer özelliklerle birlikte bulunması durumlarında 7 farklı aşk tipi oluşuyor:

1) Sadece “bağlılık” (Boş aşk): Tutku ve yakınlığın olmadığı, sadece hayat birlikteliğinin olduğu birliktelikler. Bu durum özellikle görücü usulü ile evlenme ve beşik kertmeliğinin yaygın oluğu toplumlarda (ve tabii ki ülkemizde) sıklıkla görülüyor. Bu tip boş aşk´lar ilerleyen dönemlerde diğer özelliklerin etkilenmesiyle şekil değiştirebiliyor; aynı şekil dolu aşklar da zamanla tutku ve yakınlık boyutunu yitirip boş aşk’a dönüşebiliyor.

2) Sadece “tutku” (deli dolu aşk): Genelde çoğu aşığın ilk planda ve en heyecanlı hissettiği, cicim aylarının deli dolu yaşandığı, desteğini erotizm ve cinsellikten alan aşk. Yakınlık özelliği de geliştiğinde bu deli dolu aşklar romantik aşklara evrimleşiyor; aksi taktirde yakınlığın ve bağlılığın olmadığı durumlarda genellikle kısa sürüyor. Bu kişiler birkaç gün veya hafta evli kalıp hemen boşanma davası açabiliyor ya da 40´lı yaşlarında beşinci eşinden de ayrılabiliyorlar.

3) Sadece “yakınlık” (arkadaşça aşk): Yakınlık ve hoşlanma dışında tutku içermeyen, uzun süreli olmayan aşklar. Bu tip aşkta taraflar genellikle partnerlerine ilişkin cinsel çekim hissetmezler. Arkadaşça aşklarda kısa süreli iyi anlaşma, “kardeş gibi sevme”, geçici heves, bittiğinde hemen unutma ama hatırlandığında saygı duyma gibi hallere sıklıkla rastlanıyor.

4) “Yakınlık” ve “tutku” (romantik aşk): Hem fiziksel çekimin hem de ruhani çekimin yoğun hissedildiği aşklar. Romantik aşklarda duygu yoğunluğu ve sevilen kişinin arzulanması ilişkinin dolu dolu hissedilmesine sebep oluyor. Geçmişteki unutulmayan aşk deneyimleri genellikle bu tip aşklardan kaynaklanıyor. Ancak ne fiziksel çekicilik ne de yakınlık hissi, ilişkinin kalıcı olması açısından tek başına yeterli olmuyor.

5) “Yakınlık” ve “bağlılık” (dostluğun paylaşıldığı aşk): Çiftlerin birbirine yoğun yakınlık hissettiği, saygı ve sevgi çerçevesi içinde her türlü duygusal ve düşünsel paylaşımın engellenmeden yaşandığı, ancak fiziksel çekimin olmadığı aşklar. Uzun yıllar evli kalıp hiç münakaşa etmeyen, dışardan bakıldığında resmiyet görünümünün belirleyici olduğu, dengeli ve tutarlı birliktelikler sıklıkla bu tip birlikteliklerde görülüyor. Zamanla arzu ve fiziksel çekimin azaldığını hisseden çiftler de dostluğun paylaşıldığı aşk evrenine geçiş yapabiliyor. Bu tip durumlarda sadakatsizliklere de sıklıkla rastlanıyor. “Eşimi çok seviyorum ama artık bir şey hissetmiyorum” veya “30 sene beraberlikten sonra artık çekim hissedemiyorum” tarzı ifadelerin bulunduğu bu aşklar kimi zaman aşırı kıskançlıklara da gebedir.

6) “Bağlılık” ve “tutku” (arzu dolu aşk): Beraberliği ve evliliği uzun süre devam ettirmenin altındaki temel dürtünün arzu olduğu aşklar. Yakınlık faktörünün olmaması bu tip ilişkilerde ihtilafların ve tartışmaların belirgin olmasına yol açıyor, çünkü taraflar genellikle anlayışsız, bencil, yapıcı iletişim becerilerinden yoksun ve sabırsız oluyorlar.

7) “Tutku”, “yakınlık” ve “bağlılık” (eksiksiz aşk): Her üç boyutun da tamam olduğu, ideal aşklar. “Mükemmel çift, ruh ikizi, hayatımın aşkı” ve benzeri tanımlamaların yapılabilmesi için tutku, yakınlık ve bağlılık boyutlarının eksiksiz şekilde beraber bulunması zorunlu sayılıyor. Eksiksiz aşk, aşıklara müthiş bir ilişki deneyimi sunuyor. Eksiksiz aşkı elde etmenin zor, ancak devam ettirmen daha da zor olduğu biliniyor. İlişkiyi canlı tutmak için çaba sarfetmek, özverili olmak, etkili ve empatik iletişim sağlamak, sürprizlere açık olmak, cinsel açıdan aktif olmak, saygı ve anlayışı her şeyden üstün tutmak gerekiyor.