30 Eylül 2013 Pazartesi

KARACİĞER OLİMPİYATLARI TÜRKİYE'DE YAPILACAK

Dünyadan yaklaşık 6 bin bilim insanının katılacağı ve 12-15 Mart 2015'te İstanbul’da gerçekleştirilecek "Asya Pasifik Karaciğer Araştırma Derneği Kongresi'nin (APASL)" ilk Türk başkanı Prof. Dr. Abdülkadir Dökmeci olacak.

 KKTC'de düzenlenen 10. Ulusal Hepato Gastroenteroloji Kongresi'nde, Med-Index’e açıklama yapan Prof. Dr. Abdülkadir Dökmeci, Türkiye’de bu alanda söz sahibi çok sayıda hekimin, karaciğer hastalıklarıyla savaşta önemli başarılar elde ettiğini, uygulanan tedavi yaklaşımları ve elde edilen sonuçların dünya standartlarında olduğunu söyledi. 

10. Ulusal Hepato Gastroenteroloji Kongresi'nin yoğun katılımla gastroenteroloji ve hepatoloji alanında uzman isimlerin önemli birçok konuyu ele aldığını belirten Dökmeci, “Bu sene gastroenteroloji cerrahisinin de katılımıyla Türkiye’de de artık multi disipliner kongrelerin yapılabileceğinin çok güzel bir örneğinin olduğunu gösterdik. Kongrede, kabul edilen 250 abstract ve 20 sözel sunum var” dedi. 

Dökmeci, "Asya Pasifik Karaciğer Araştırma Derneği Yıllık Kongresi"nin, dünya genelinde alanda çalışan en fazla bilim insanının bir araya gelerek, önemli çalıştaylar düzenlediği ve yeni tedavi yaklaşımlarını bilimsel verilerle ortaya koydukları önemli bir kongre olduğunu söyledi. 

“APASL, Karaciğer Hastalıklarının En Kapsamlı Ele Alındığı Olimpiyatı”
APASL'ın, dünyada mevcut üç önemli karaciğer derneğinin ülke sayısı ve hasta potansiyeli açısından en büyüğü olduğunu belirten Dökmeci, şunları söyledi: “Bu nedenle Türkiye’de böyle bir toplantının yapılması, Türk hepatolojisinin gelişmesi açısından çok önemlidir. Bu kongre karaciğer hastalıklarının en kapsamlı ele alındığı olimpiyat özelliğindedir. Türkiye, karaciğer olimpiyatlarının ev sahipliğini üstlenecek. Kongrede Türk bilim insanları yapacakları araştırmaları uluslararası arenaya sunacak. Birçok Türk bilim insanı yapacağı sunumlar ve oturum başkanlıklarıyla isimlerini dünyaya duyurma imkanı bulacak. Bu sayede bilim insanlarımız, sadece Asya-Pasifik ülkeleri değil, aynı zamanda Ortadoğu, Türk Cumhuriyetleri, Avrupa ülkeleri ve ABD'den gelecek katılımcılarla ortak paylaşımlarda bulunacaktır.”

İstanbul’da 2015'te yapılacak kongrenin başkanlığını Prof. Dr. Abdülkadir Dökmeci, Bilimsel Komite Başkanlığını Prof. Dr. Necati Örmeci'nin, Sekreterliğini Prof. Dr. Hasan Özkan’ın, Finans Komite Başkanlığını da Selahattin Ünal'ın üstlenecek. Prof. Dr. Dökmeci, dünyanın saygın derneklerinden biri kabul edilen bir kurumun başkanlığına getirilmesinin hem kendisi hem de Türk bilim insanları adına gurur verici olduğunu, bunun, dünyanın Türk bilim insanına duyduğu güvenin göstergesi olduğunu söyledi. 

Med-Index

27 Eylül 2013 Cuma

TORBA YASA İLE ŞİDDETE KARŞI YENİ DÜZENLEME GELECEK

Torba Kanun içerisinde, sağlık çalışanlarına şiddet uygulayanlara, tutuklama yetkisini hakimlerimize verileceğini belirten Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, “Şiddet bugün olup da tutuklanırsa 15 gün tutuklu kalırsa esas caydırılıcığı biz burada bekliyoruz. O nedenle tutukluluktaki faydayı cezanın artışından daha çok önemsiyorum” dedi.

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, medya kuruluşlarının Ankara temsilcileri ile Swissotel'de bir araya geldi.

Hekim, hemşire ve sağlık çalışanı gibi toplumu buluşturmadaki stratejik kararların, yönetim ile elde edilebilen önemli bir başarı ayağı olduğunu anlatan Müezzinoğlu, "Ama, asla yadsınamayacağımız, belki de en önemli başarı, hekimlerin, hemşirelerin ve diğer sağlık çalışanlarının bu mesleğe olan duyarlılıklarıdır. Sağlık hizmetlerine ilişkin memnuniyet oranı yüzde 75'in üstündedir. Bundaki en büyük pay sahibi sağlık çalışanlarıdır” dedi. 

“Hasta Eşine, Ailesine Söyleyemediğini En Yakını ile Paylaşamadığını Hekimi ve Hemşiresi ile Paylaşıyor”
Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olaylarını tepki ve üzüntü ile karşıladığını belirten Müezzinoğlu, şunları söyledi: “ ‘Acaba, evinde annesine, babasına, ailesine bu kadar şefkatle davranabiliyor mu’ diye düşünülen bu insanlara zaman zaman şiddet uygulanıyor olmasından rahatsızlık duyuyoruz. Bununla ilgili kamuoyu duyarlılığının artırılması gerekir. Kamuoyunun, sağlıkçıları sahiplenen, evladı gibi koruyan, kendisine gönülden hizmet eden bir yapı olarak görmesini istiyoruz. Bu nedenle kamuoyu duyarlılığı bizim için en önemli emniyet sibobu, en önemli güvenlik tedbirimizdir. Yoksa, hekim ile hasta arasına güvenlik güçlerini ya da kanunları koymak açıkcası çok mümkün değil, çok da doğru değil. Çünkü, hasta eşine, ailesine söyleyemediğini en yakını ile paylaşamadığını hekimi ve hemşiresi ile paylaşıyor. Buralara, üçüncü şahısların girmesini mesleğin saygınlığı ve devamlılığı açısından da çok arzu etmiyoruz. Meclis açılır açılmaz Torba Kanun içerisinde, bu anlamda sağlık çalışanlarına şiddet uygulayanlara, tutuklama yetkisini hakimlerimize vereceğiz.”

Günde bir milyon hastanın dahil olduğu bir sistemin söz konusu olduğunu söyleyen Müezzinoğlu, hastayla doktor arasında bir güvenlik duvarı bulunmasını doğru bulmadığını kaydetti. Hiç kimsenin hekime şiddet uygulamaya hakkı olmadığını vurgulayan . Müezzinoğlu, ailelerin hastayla ilgili bilgi edinme hakkı olduğunu ancak her hastayla ilgili bir muhatap bulunması gerektiğini dile getirdi.


“Bugün Olup da Tutuklanırsa 15 Gün Tutuklu Kalırsa Esas Caydırılıcığı Biz Burada Bekliyoruz”
Müezzinoğlu, şiddet konusunda şunları söyledi: “Mahkeme 6 ay-1 yıl sürmüş, 1 yıl yerine 5 yıl hapis cezası vermiş. Bir yıl sonra bunun caydırıcılığı noktasında, 1 yıl ya da 5 yıl olmasının bir anlamı yok. Ama olay bugün oldu ve tutuklandı. Bugün olup da tutuklanırsa 15 gün tutuklu kalırsa esas caydırılıcığı biz burada bekliyoruz. O nedenle tutukluluktaki faydayı cezanın artışından daha çok önemsiyorum."
Son 1 yılda alınan kararlarla ilgili hakimlere teşekkür eden Müezzinoğlu, "Cezalarda üst sınırı ya da kanunu uygulamadaki cesaretleri dolayısıyla caydırıcılığı yakalamaya başladık" dedi.

Tam Güne Yeni Düzenleme
Tam Gün Yasası ile ilgili Müezzinoğlu, "Ekim ayında, bayramdan önce çıkmasını bekliyoruz. Hiçbir konuda beklentileri yüzde yüz karşılamayacak ancak düzenlemenin yüzde 70-80 oranında beklentilere cevap vermesi bekliyoruz. Sürdürülebilir ve geliştirilebilir bir sistem kurulacak” dedi. 

Med-Index

26 Eylül 2013 Perşembe

"MOBİLLEŞEN SAĞLIK HİZMETLERİ KALİTEYİ ARTIRACAK"

Digital Health Summit Turkey 2013′te mobil sağlıkta son gelişmeler hakkında konuşma yapan Bozlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Şükrü Bozluolçay, mobil sağlık hizmetlerinin gelişmesine paralel olarak hem hizmet kalitesinin artacağını hem de kişiye özel tedavinin gelişeceğini söyledi. 

Digital Health Summit Turkey 2013′te “Mobilleşen dünyada sağlık hizmetleri nereye gidiyor?” başlıklı sunum yapan Bozlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Şükrü Bozluolçay, şunları söyledi: “Mobil sağlık hizmetleri ile hastane dışı medikal uygulama ve hizmetleri kolaylaşarak yaygınlaşacak. Evde bakım ve evde takip ile sağlık giderlerinde tasarruf ve hizmet kalitesinde önemli artış sağlanacak. Kişiye özel tedavi ve takip yöntemleri gelişecek.” 
Bozlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Şükrü Bozluolçay, Med-Index Yayın Yönetmeni Esra Öz’ün sorularını yanıtladı.

Mobilleşen dünyada sağlık hizmetleri nereye gidiyor?
Dijitalleşen dünyada hayatımızın her alanında birçok mobil hizmet almaya başladık. Eskiden fatura ödemek için bile kuyruklarda beklenirdi, şimdi koltuğumuzdan kalkmıyoruz. Kamu kurumlarından bile bir çok hizmeti online olarak alabiliyoruz. Eskiden bize bilim kurgu gibi gelen birçok uygulama artık hayatımızın bir parçası oldu.
Bugüne kadar teknolojideki gelişimlerden en çok faydalanan ve kendini yenileyen sektörlerden biri olan sağlık sektörünün de bu gelişmelerin dışında kalması düşünülemez. Yakında hepimizin aşina hale geleceği mobil sağlık hizmetleri ile hastane dışı medikal uygulama ve hizmetleri kolaylaşarak yaygınlaşacak, evde bakım ve evde takip ile sağlık giderlerinde tasarruf ve hizmet kalitesinde önemli artış sağlanacak. Kişiye özel tedavi ve takip yöntemleri gelişecek.

“Kişilerin Yaşam Tarzları ve Alışkanlıklarını Değiştirecek Uygulamalar Yaygınlaşacak”
Ameliyat sonrası veya kronik hastalıklar için uzaktan hasta takip sistemleri, uzaktan ikinci görüş alma olasılığı, sağlık personeli için uzaktan asistans sistemleri, sensörler aracılığı ile hastanın evinde yaptığı fizik tedavi hareketlerinin izlenmesi gibi hastane dışı sağlık hizmeti sunumu gibi hizmetler hayatımıza çoktan girdi. Bunların daha da yaygınlaşmasını bekliyoruz. Ayrıca kişilerin yaşam tarzları konusunda alışkanlıklarını değiştirecek uygulamaların yaygınlaşması ve benimsenmesi ile hastalıkların önlenmesi de mobil sağlık uygulamalarının bize getirilerinden biri olacak.

Mobil Sağlık, Verimliliğin Artması ve Maliyetlerin Düşmesini Sağlıyor
Hizmetlerin mobilleşmesi ise hastane ya da tıp merkezleri sınırları içinde verilen hizmetlerin, bu merkezlerin dışında da verilebilmesinin sağlanması ve önleyici tıp faaliyetleri ile sektör çapında verimliliğin artması ve maliyetlerin düşmesine kadar birçok avantaj sağlıyor. Kimi zaman Mobil Sağlık, kimi zaman da Tele Medicine, Teletıp, eHealth veya mHealth olarak adlandırdığımız bu olgu, teknolojinin ve modern yaşam tarzımızın kaçınılmaz kılmakta olduğu ve tüm aktörlerin uyum sağlamak zorunda kalacağı yeni bir paradigma.

Dikkat edilmesi gerekenler nelerdir?
Mobil sağlık söz konusu olduğunda en çok dikkat edilmesi gereken konunun hasta verilerinin mobil dünyadaki gizliliğini ve güvenliğini sağlamak olmalı. Bu konunun göz ardı edilmesi tüm taraflar için maddi ve manevi telafisi imkansız sonuçlar doğuracaktır.

Veri Güvenliği En Hayati Önceliklerimiz Arasına Giriyor
Elektronik hasta kayıtları ve hasta geçmişi verilerine, verinin nerede olduğuna bakılmaksızın istenildiği anda ihtiyaç sahibi tarafından merkezi veritabana toplanan ve her yerden ulaşabilme imkanı sağlanıyor. Elde ettiğimiz birçok avantajın yanı sıra veri güvenliği en hayati önceliklerimiz arasına giriyor. Bu konuya hem kanun koyucular, hem yazılım ve teknoloji şirketleri hem de bu sistemleri kullanacak insanlar olarak çok dikkat edilmesi gerekiyor.

Sağlık Bakanlığı’nın Stratejiyi Belirlemesi Ve Yasal Altyapıyı Oluşturmasını Bekliyoruz 
Mobil sağlıkta olasılıklar sonsuz gözükürken bu alanı düzenleyecek yeni yasalara ihtiyaç olacağı aşikar. Bu konuda Sağlık Bakanlığı’nın ülke genelindeki stratejiyi belirlemesi ve yasal altyapıyı oluşturmasını bekliyoruz. Ayrıca bu konuda teşvik sistemlerinin de oluşturulması tüm aktörlerin yararına olacaktır.

Yurt dışında sağlık sektöründe bu alanda uygulamalar ne durumdadır? 
Dünya ile karşılaştırdığımızda ülkemiz gerek hastaneleri ve doktorları ile sağlık konusundaki yetkinliği, gerek mobil iletişim altyapısı, gerek sosyal medya ve internet yatkınlığı ile gelişmiş ülkeler ile yarışır konumda. Ancak ülkemizdeki uzaktan takip ve tedavi sistemleri henüz dünyadaki örneklerinin gelişmişliğini yakalamış durumda değil. Burada sağlık kuruluşlarının, sigorta şirketlerinin, Telekom ve teknoloji şirketlerinin hastalara direkt etki edecek sistemlere yatırım yaparak hayata geçirmesi gerekiyor, ancak bu sistemlerin finansmanı konusunda da teşviklerin sağlanması gerekiyor. Yine de kısa süre içerisinde bu konudaki en iyi uygulamaları yakalayacağımıza inanıyorum. 

Sizce sağlık sektörü sosyal medyayı nasıl kullanmalı?
Sağlık sektöründe sosyal medya çok dikkatli kullanılmalı. Sağlığın ve sağlık hizmetlerinin kar ve sansasyon uğruna suistimal edilmesi düşünülemez. Bu yüzden sağlık sektörü paylaşımlarında azami dikkat göstermeli. Takipçilere anlayabilecekleri dilde ve uygun seviyede, bilimsel dayanağı olan bilgiler verilebilir ancak hastaları korkutan, onların endişelerini en üst düzeye çıkaran. Yine de kronik hastalıkların önlenmesi veya aile sağlığı gibi konularda bilinçlendirme çalışmaları için sosyal medyanın son derece uygun olduğunu düşünüyorum.

Sağlık sektörünün sosyal medyaya bakışı nasıl olmalı?
Sektör olarak sosyal medyadan uzak kalamayacağımız oldukça net ancak burada oto-kontrol mekanizmaların mümkün olduğunca kullanılmasını tavsiye edebilirim. Sosyal medya yönetimlerinin sağlık konusunda bilgi birikimi olmayan sosyal medya ajansları tarafından yapılmasının birçok iletişim kazasına neden olabileceği unutulmamalı. Sağlık kuruluşlarının sıkı denetimi altında yapılmalı. Tüm içerikler uzman doktorlar tarafından kontrol edilerek ilerlenmeli. İnternette bilgi arayan hasta ve hasta yakınlarını yanlış yönlendiren ve tedirgin edici içeriklerden uzak durulmalı.

Hastalar sağlık alanında sosyal medyadan nasıl etkileniyor?
Hastalar ve hasta yakınları sosyal medyadan ve internetten olumsuz vakalar ile karşılaştıklarında oldukça fazla etkileniyor. Bu da kanser gibi moral gerektiren birçok hastalıkta oldukça moral bozucu bir durum. Ayrıca internetteki kirli bilgi dediğimiz yanlış sağlık bilgisi nedeni ile hasta ve hasta yakınlarının bilim dışı uygulamalara kayması veya yanlış ilaç kullanmaları bizi oldukça üzüyor.

Sağlık haberciliği üzerine düşüncelerinizi öğrenebilir miyim? 
Sağlık haberciliğinde sansasyondan uzak durulması gerektiğine inanıyorum ve şanslıyım ki ekiplerimizdeki tüm hekimlerimiz de benimle aynı fikirde. Hastaları korkutan ve yanlış yönlendiren haberlerden kaçınıyoruz.

Sağlıklı iletişiminin olmazsa olmazı size göre nedir?
Sağlık iletişiminde bilimsellikten kesinlikle uzaklaşılmaması ve uygun bilinçlendirme çalışmalarına ağırlık verilmesi gerektiğine inanıyorum.

Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
1975-1989 yılları arasında İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde tıp eğitimi ve Nükleer Tıp ihtisasımı yaptım. 1989 yılında nükleer tıp hizmeti veren MNT’yi kurdum. Ağırlıklı olarak sağlık sektöründe cihaz ve hizmet sağlayıcılığı ve ilaç üretimi konularında faaliyet gösteren şirketleri bünyesinde barındıran Bozlu Holding’in Yönetim Kurulu Başkanlığını yürütüyorum. Halen TÜSİAD’ın "Sağlık Çalışma Grubu"nun başkanlığını yapıyorum. Evli ve 2 çocuk babasıyım.

Med-Index

25 Eylül 2013 Çarşamba

2013 BRİGHT FUTURES ÖDÜLÜNE TÜRK BİLİM İNSANI ADAY

Brigham and Women's Hastanesinin global bilimsel yarışmasında “Epilepsiyi kontrol altına almak” konusunda çip tasarımı ile Dr. Utkan Demirci finale kaldı. Oylarınızla çalışmaya destek olabilirsiniz.


Brıght Futures Ödülüne Aday Türk Bilim Adamına Destek için Tıklayın


Boston’daki en büyük medikal ve akademik alanda yer alan Harvard Tıp Fakültesi bünyesindeki Brigham and Women's Hastanesi (BWH) tarafından düzenlenen yarışmada sayısız proje içinden sona sadece 3 finalist kaldı. "Taking Control of Epilepsy" yani “Epilepsiyi kontrol altına almak” çalışması ile Dr. Utkan Demirci finale kaldı. En çok oy alan çalışma büyük ödülün sahibi olacak.  21 Kasım 2013 tarihine kadar herkes sadece 1 oy kullanabiliyor. http://bwhresearchday.partners.org/bff/ 

Finale kalan Harvard Üniversitesi Tıp Fakültesi Sağlık Bilimleri ve Teknolojisi bölümünden Dr. Utkan Demirci, Med-Index Yayın Yönetmeni Esra Öz’ün sorularını yanıtladı. 

Araştırma projeniz nedir?
Epilepsi beyini etkileyerek kişinin nöbet geçirmesine neden olan bir durumdur. Bu durum kişinin  bilincini ya da hareketini etkileyerek nöbet geçirmesine neden olur. Epilepsi dünya çapında 65 milyon insanda, Amerika’da 2.2 milyon kişide ve Massachusetts’te yaklaşık 60 bin kişi de görülüyor. Herkeste ve her yaşta epilepsi gelişebilir. Nöbetler  hayatı tehdit edici olabilir. Bizim bulduğumuz cihaz hayat kurtarabilir.

BWH ülkede epilepsi için en iyi tedavi merkezlerinden birisidir.  Ancak, mevcut tedavi prosedürü epilepsi hastaları için zor ve bu testlerin evde yapılması imkansız. İlaçların bazen her gün, bazen de günde birkaç kez alınması gerekiyor. Doktorlar genellikle doğru doz olduğundan emin olmak için ilaçların düzeylerini ölçmek için kan testleri istiyor. Sadece ilaca bağlı yan etkilere neden olmadan nöbetleri önlemek mümkün. Epilepsisi olan insanların, bu kan testlerini yaptırmak için laboratuvar veya hastaneyi ziyaret etmesi gerekiyor. Ayrıca kan testleri, ilaçların alınma sürecinde çok önemli. Projemiz sayesinde  hastalar, evlerinde kan testlerini yapabilecek.  




Projeyi eşsiz kılan özelliği nedir? 
Epilepsi olan çocuk ya da erişkin hastanın cebinde veya çantasında taşıyabileceği kadar kolay bir test cihazı tasarlıyoruz. Bu test her zaman, her yerde yapılabilecek. Cihaz, "Star Trek" filmlerinde küçük el makinelerinden esinlenerek tasarlandı ve nanoplazmonik benzeri olarak adlandırılan çok küçük sensörler içeriyor. Hastalar şeker ölçüm cihazı gibi parmak ucundan alınacak çok küçük bir damla kan ile test yapabilecek. Cihaz, kan örneğini kontrol ederek, 10 dakikadan daha az sürede sonuç veriyor. Kolay ve güvenli bir yöntem. 

Bu projenin faydaları nelerdir?
Cihaz, hastalara epilepsiyi yönetmek konusunda tavsiye verecek. Test sonucu, doktorlara veya hemşireye çağrı gönderecek. Hastanın bu sonuçları doktora gönderildiği için, hemen yardım alabilecek. Bizim cihazımız, yaşam kalitesini artıracak. Epilepsiden etkilenen hastanın  ambulans ile taşınmasında ya da bir hastanenin acil servisinde yapılacak müdahale sırasında yardımcı olabilecek.

Med-Index

24 Eylül 2013 Salı

KRONİK HASTALARA MOBİL DESTEK VERİLMELİ

Mobil sağlık hizmetlerinin kronik hastalıklarla mücadeledeki kullanımasının gerektiğini belirten İstanbul Anadolu Kuzey Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreteri Dr.Şuayip Birinci, “Türkiye’de diyabet hastalığının her yıl yüzde 100 artıyor. Hastaların nasıl yaşaması gerektiğini anlatmak gerekir. Bu ancak mobil sağlıkla olabilir” dedi.

Digital Health Summit Turkey 2013′te konuşan İstanbul Anadolu Kuzey Kamu Hastaneler Birliği Genel Sekreteri Dr.Şuayip Birinci, kurumların iş modellerinin nasıl geliştirileceği, sağlık iletişiminde yeni davranış biçimlerinin nasıl üretileceği ile ilgili soruların cevaplandığı oturumda konuşma yaptı. 

Hasta Olmanın Önüne Nasıl Geçilecek?
İstanbul Sağlık Müdürlüğü’nde üç yıl çalışan Birinci konuşmasında, söz konusu sistemle hasta olmanın önüne nasıl geçileceği ve nasıl daha az harcayarak tedavi uygulanacağına yer verdi. Sistemin çok ciddi bir şekilde iletişime doğru gitmeye başladığını belirten Birinci “Ciddi anlamda başvuru sayısı çok arttı ve bu durumda sağlıklı insanları da muayene etmeye zorunda kalıyorsunuz. O zaman bu insanların sağlıklı olduklarına dair bilgiye erişmelerini sağlamak gerekiyor” dedi. 

İnsanların Sağlık Okuryazarlığını Arttırmak Gerekiyor
Birinci, bir süre önce eski Sağlık Bakanlığı Recep Akdağ’a, “Bugünkü bilgilerinizle Sağlık Bakanı olsaydınız öncelikle neyi sağlamaya çalışırdınız?”diye sorduğunda, “İnsanların sağlık okuryazarlığını arttırmaya çalışırdım” şeklinde cevap verdiğini belirtti. 

Hastalar Mobil Cihazlarla Yönlendirmeli
İnsanların kendi sağlığı ile ilgili bilgilerin hekim ya da sağlıkçı tarafından iletilmesi gerektiğini belirten Birinci, “Hastaların nasıl yaşaması gerektiğini anlatmak gerekir. Bu ancak mobil sağlıkla olabilir. Hastaya, günlük nelere dikkat etmesi gerektiği ile ilgili mobil cihazlardan yönlendirme yapılması gerekiyor” diye konuştu. 

Mobil Cihazlar Kronik Hastalıklarla Mücadelede Kullanılmalı
Konuşmasında mobil sağlık hizmetlerinin kronik hastalıklarla mücadeledeki kullanımı konusuna da yer veren Birinci, Türkiye’de diyabet hastalığının her yıl yüzde 100 arttığını, mobil sağlık çalışmalarından ilk olarak kronik hastalıkların ve obezite hatalıklarının datalarına ulaşmak için faydalanılması gerektiğini belirtti. Yurt dışında diyabetten dolayı ayak kesisinin sona erdiğini kaydeden Birinci, ancak ülkemizde inanılmaz sayıda komplikasyonlardan organ kayıpları yaşandığına dikkat çekti. 

Bilişim Olmadan Sağlığın Yönetilmesi İmkansız
Gelecekte hiç kimsenin ilaç kullanmak istemeyeceğini belirten Birinci, “Elinizdeki verileri bilmiyorsanız, tespit edip gerekli tedbirleri alamıyorsanız sistemi yönetemezsiniz. Bu süreci iyi yönetmenin en güzel yolunun sağlıkta bilişimden faydalanmak olduğunu düşünüyorum. Bilişim olmadan sağlığın yönetilmesi imkansız. Bir şeyi izlemiyorsanız onu yönetemezsiniz. ” dedi. 

“Avrupa’daki Dijital Okur Yazarlığa Yakın Seviyelerdeyiz”
Konuşmasında toplumdaki dijital yetkinliğin artışının sağlık sektörüne etkisine de yer veren Birinci, şunları söyledi: “Yüksek dijital okuryazarlık seviyesine sahip olan ve aileleriyle sağlık konusunda ilgilenen gençler sayesinde Avrupa’daki okur yazarlığa yakın seviyelerdeyiz. Bizim misyonumuz hastayı izleyip, doğru tedavi uygulayıp daha az harcayarak hastamızı sağlığına kavuşturmak. 10 yıllık bir süreçte sağlığa ulaşım çok kolaylaştı. İnsanlar artık süreçleri ellerindeki mobil cihazlardan takip etmeye başladı. Artık istemesek de mobil pencereden dünyaya bakmaya ve insanları görebilmeye başladık. İnsanların bu pencereden kurtulması imkansız. Sektörün de bu konuda önümüzü açmasını istiyoruz. Dünya’da 20 bin buluştan sadece bir tanesi kendi bütçesini ortaya koyabiliyor. Bu konuda kendimizi şanslı görüyoruz.” 

Med-Index

23 Eylül 2013 Pazartesi

EN FAZLA KULLANILAN MOBİL SAĞLIK APLİKASYONLARI NELER?

“Türkiye’de Mobil Sağlık Aplikasyonu Kullanım Araştırması” İlk Kez Digital Health Summit Turkey 2013′te açıklandı. Bilgi Üniversitesi Araştırma Görevlisi Seray Öney Doğanyiğit tarafından yapılan araştırmaya göre, Türkiye’de akıllı telefonda mobil sağlık aplikasyonu kullanımı yüzde 15, tablette ise yüzde 9 çıktı.

Tüm dünyada insan sağlığının geliştirilmesi ve teşvik edilmesi için sağlık hizmetlerinde yardımcı öğeler olarak kullanılan mobil sağlık aplikasyonları, ülkemizde de akıllı telefon pazarının gelişmesiyle kullanıcılara kendi sağlıklarını daha yakından izleyebilmeleri için avantajlar sunuyor. 
Bilgi Üniversitesi Araştırma Görevlisi Seray Öney Doğanyiğit tarafından Türkiye’de yapılan en geniş kapsamlı araştırma olma özelliğini taşıyan ’ Mobil Sağlık Aplikasyonu Kullanım Araştırması’’nın ilk sonuçları DHS Turkey 2013’te açıklandı.

Türkiye’de bugüne kadar yapılmış en kapsamlı araştırma olma özelliğini taşıyan ‘’Mobil Sağlık Aplikasyonu Kullanım Araştırması’’, kullanıcıların hem teknolojiye eğilimlerini hem de kendi sağlıkları ile ilgili eğilimlerini anlamak üzere yapıldı. Bu araştırma, Mobil Sağlık Aplikasyonu kullanıcıları kimlerdir? Hangi demografik özelliklere sahip kullanıcılar ne tür kategoride aplikasyonlar kullanmaktadır? Kullandıkları sağlık aplikasyonlarının özellikleri nelerdir? Sağlık aplikasyonu kullanma sebepleri nelerdir? gibi sorulara cevap arıyor.

6 Bin Kişinin On-line Ortamda Katıldığı Araştırmadan Çarpıcı Sonuçlar Çıktı
Yaklaşık 6 bin kişinin on-line ortamda katılım gösterdiği araştırmada, kalitatif ve kantitatif araştırma yöntemleri kullanıldığını belirten Seray Öney Doğanyiğit, şu bilgileri verdi: “Türkiye’de de bugüne kadar yapılmış en kapsamlı araştırma olma özelliğini taşıyan ‘’Mobil Sağlık Aplikasyonu Kullanım Araştırması’’, kullanıcıların hem teknolojiye eğilimlerini hem de kendi sağlıkları ile ilgili eğilimlerini anlamak üzere yapıldı. Ülkemizde de akıllı telefon pazarının gelişmesiyle sağlık aplikasyonu kullanımının gün geçtikçe artıyor olması, kullanıcılara kendi sağlıklarını daha yakından izleyebilmeleri için avantajlar sunuyor. Bu araştırma, mobil sağlık aplikasyonu pazarına girmek isteyen oyuncular için çok geniş kapsamlı veriler sunuyor.



“İnternette Sağlık Arama Oranları Yüzde 98”
Araştırmaya katılanların yüzde 51’ini 18-35 yaş arasındaki bireyler oluştururken, bunların yüzde 55’i kadınlardan oluşuyor. Mobil telefon kullananların oranı yüzde 71 iken, tablet kullananların oranı yüzde 39. Tablet ya da akıllı telefon kullananların yüzde 71’i aplikasyon yüklerken, bunların yüzde 58’ini sosyal ağlar oluşturuyor. İnternette sağlık arama oranları yüzde 98 gibi bir oran olurken, bunlar arasında en üst sırayı, hastalık belirtileri, ilaç bilgisi ve tedavi önerileri oluşturuyor.

“Mobil Sağlık Aplikasyonu Kullanımında İlginç Veriler “
Mobil sağlık aplikasyonları yüzde 15 akıllı telefonlarda, yüzde 9 ise tablet bilgisayarlarda kullanılıyor. İleride sağlık aplikasyonu kullanmak isteyenlerin ise yüzde 74 ile çok büyük bir potansiyeli işaret ediyor. En fazla kullanılan mobil sağlık aplikasyonları; Hastane randevu arama Sağlık çalışanı arama, eczane, diyet takip ve egzersiz.. Seray Öney Doğanyiğit; Türkiye’deki en büyük açığın Türkçe aplikasyon eksikliği olduğunu ve aplikasyon üreticilerinin doğru ikna stratejileri ve o ülkenin sağlık eğilimlerini doğru anlayarak aplikasyonların ona göre tasarlanması gerektiğini vurguluyor. Araştırmada çeşitli demografik özelliklere göre yapılan çapraz analizler ilgi çekici.
Cep telefonunda herhangi bir aplikasyon kullanan kadınların yüzde 24’ü akıllı telefonda sağlık aplikasyonu kullanıyor.
İnternette sağlık bilgisi arayan erkeklerin yüzde 19’u akıllı telefonda sağlık aplikasyonu kullanıyor.
18-35 yaş arasında lisans mezunu muhasebeci erkekler en çok hastane randevu amaçlı sağlık uygulaması kullanıyor.



“Sağlık Personeli Yetersizliği Teknolojinin Daha Etkin ve Verimli Olarak Kullanılmasının Zorunlu Kılıyor”
Bozulan çevre dengesi, kaynakların eşit olarak dağılmaması, küresel ısınma vb. nedeniyle oluşan sorunlar ve insanın kendi eliyle sağlığına verdiği zararların artmasıyla birlikte, bilinçlenmeye başlayan toplumlar bu sorunları çözümlemek için artık daha fazla çaba ve kaynak harcamaya başladı. Bunun üzerine dünyada artan yaşlı nüfusu ve buna bağlı olarak kronik hastalıklardaki artış; hastane ve sağlık sistemi üzerindeki yükü arttırarak, sağlık harcamalarını baş edilemez düzeylere çıkarıyor. Sağlık personeli yetersizliği de tabloya eklenince sağlık sektöründe teknolojinin daha etkin ve verimli olarak kullanılmasının zorunlu olduğu belirgin şekilde ortaya çıkıyor.

“Sağlık Sistemi Hastane ve Doktor Odaklı Bir Sağlık Sistemden, Birey Odaklı Bir Sisteme Dönüşecek”
21. yüzyılda sağlıkta gerçekleşecek bu büyük dönüşüm sağlık sisteminin hastane ve doktor odaklı bir sağlık sistemden, birey odaklı bir sistem haline geleceğini ve “kişiselleşeceğini” de işaret ediyor. Kişiselleşen sağlık kavramı; sadece hasta olduğunda sağlık sistemine başvuran ve takip edilmeyen bireyden farklı olarak, kendi sağlığıyla ilgili sorumluluk alan, sağlıklı yaşamaya, hasta olmamaya özen gösteren, sağlık verilerini yanında taşıyan, gerektiğinde hastalığıyla ilgili verilerin 7/24 kontrol altında tutulduğu proaktif bir yaklaşımı betimliyor.”

Seray Öney Doğanyiğit Kimdir?
Seray Öney Doğanyiğit İstanbul Bilgi Üniversitesi Halkla İlişkiler Programında Araştırma Görevlisi olarak çalışmaktadır. Sağlığın Geliştirilmesi ve Sağlık İletişimi alanlarında çeşitli konularda çalışmakta olan akademisyen, gelişen ve değişen sağlık ihtiyaçları doğrultusunda Sağlığın Geliştirilmesine yönelik uygulamalardan biri olan Mobil Sağlık uygulamalarının, bugün nasıl kullanıldığı ve sağlık davranışı üzerinde ne tür belirleyici etkilere sahip olabildiği üzerine tez çalışması yürütmektedir.

Med-Index

20 Eylül 2013 Cuma

MODERN HAYAT İÇİNDE KAYBOLANLARA: “RUHUNU BUL”

“Ruhunu Bul” adlı kitabında kendi kişisel gelişim sürecini “Ruh” ve “Düşüncenin” ağzından farklı bir dil ile anlatan Engin Yıldız, “İnanılmaz bir salgın ile karşı karşıyayız. Aydınlanma virüsü bir insandan diğerine hızlı bir şekilde bulaşıyor. Konuşmak yeterli virüsün bulaşması için” diye konuştu.

İnsanların kendi içindeki yolculuğu ömrünün sonuna kadar sürüyor. Bu yolculuğun uzun ve aydınlanmaya açılan bir kapı olduğunu söyleyen Satış Erişim Müdürü Engin Yıldız, yaşadığı deneyimleri, gözlemleri ve öğrendiklerini kitabında topladı.

Engin Yıldız, “Ruhunu bul” isimli kitabı hakkında Med-Index’in sorularını yanıtladı. 

Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
1977 yılının Mayıs ayında Zonguldak Ereğli’de ailenin beşinci çocuğu olarak dünyaya geldim. Liseye kadar olan öğrenimimi TED kolejinde tamamladıktan sonra üniversite eğitimimi Bursa Uludağ Üniversitesinde Kimyager olarak tamamladım. Uzun yıllar İlaç sektöründe Marka Müdürlüğü yaptım. Halen Johnson & Johnson şirketinde Satış Erişim Müdürü olarak görev yapmaktayım. Dijital ve Çoklu kanal tanıtım modelleri üzerine çalışmalar yapıyorum. AIFD ve Janssen Avrupa Dijital Kurul takımlarında görev almakta olup, Orta Doğu ve Güney Afrika bölgelerini kurul içinde temsil etmeye çalışıyorum. 2008 yılından beri “insanın yaşam amacı” üzerine yaptığım araştırmaları kendi görüşlerim ile harmanlayarak yazdığım ilk kitabım “Ruhunu bul” Ağustos 2013’de okuyucuları ile buluştu. 

Kitabınızı yazmanızdaki etken nedir?
Günümüzde neredeyse her insan kendi yaşamının anlamını bulmaya çalışıyor. Arkasındaki sırrı ve formülü çözümlemeye çalışıyor. Ben bu yolculuğa üniversite yıllarımda çıktım çünkü çözülemeyen her soru ve problem bende inanılmaz merak uyandırır. Farkındalık seviyesine ulaşmış milyonlarca insan gibi bende zihinsel bir sürüklenme içinde buldum kendimi ve kafamda bir soru belirdi: Yüzyılımızda bilgelik rozetini nasıl takabiliriz? Faturalarımız, çocuklarımız, işimiz ve birçok stres kaynağımız varken mutlak gerçekliği nasıl bulabilir ve stabil huzura ulaşabiliriz.
Kendimce bulduğum sonuçları okuyucularla paylaşmak ve onları da “Bilgelik” yolculuğuna çıkarmak için bu kitabı yazdım.

Devam kitabı yazmayı düşünüyor musunuz?
Kesinlikle düşünüyorum. Hatta yakın bir zamanda başlıyorum. Blog’da ikinci kitabın ne ile ilgili olacağından da şu kelimelerle bahsediyorum aslında;
Kimsenin çok girmek istemediği bir alan bazen ürküten bir kelime "Kader". Şu an bulunduğumuz noktaya varmak için yüzlerce karar aldık. Bu noktaya gelebilmek için mi o kararları aldık yoksa kararlarımız mı bizi bulunduğumuz noktaya taşıdı? 
Kader din demek değildir. Kader yazgıya safça inanmak hiç değil. İrdelenmeli ve tartışılmalı. Eğer insan tüm yaşadıklarını ayrıntılı bir şekilde irdelerse kendi kaderinin patikasını bulabilir. Hangi yolda yürüdüğünü, o yoldan çıktığında başına neler geldiğini, olaylar ve tesirleri, tesirlerin yön verici kuvvetini kısaca nedenleri çözümleyebilir.
Nedensellik kader midir? Her yaptığımız bir öncekinin sonucu bir sonrakinin sebebi midir? Girilmesi gereken bir alan ben giriyorum.
Kaderini bulan insan lanetlenirmiş. Çünkü yaşamı ile ilgili şifre, deşifre olur geleceği ile ilgili gizem ortadan kalkarmış. Kaderini okuyanlar kulübü bekle geliyorum. Lanetine rağmen.... 




Kitapta vermek istediğiniz mesaj nedir?
Hayatımızda birçok pozitif ve negatif olaylarla karşılaşıyoruz. Bu dünyanın ve bedenimizin fani olduğunu bilmemize rağmen gün içindeki en ufak bir negatif uyaran nasıl olur da huzurumuzu alt üst edebilir?
Kitapta vermek istediğim mesaj işte bu sorunun cevabı. Ana mesaj ise, kimse inanmasa da herkes bilgelik kolyesini boynuna takabilir.

Okurlarınıza iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
İnsanların kişisel gelişimlerine daha çok yatırım yapmalarını istiyorum. Hevesle ve arzuyla aydınlanma yoluna adım atmalarını bekliyorum. Aslında bu bulaşıcı bir hastalık istemeseler de olacak ve yaşanacak farkındalık serüveni. Yeni bir dönem içine giriyoruz. Bilgilenme üst seviyeye çıktığında hayatlarında hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Buldukları gerçekler insanları daha dingin ve huzurlu yapacak.
İnanılmaz bir salgın ile karşı karşıyayız. Aydınlanma virüsü bir insandan diğerine hızlı bir şekilde bulaşıyor. Konuşmak yeterli virüsün bulaşması için. Bir kelime bir cümle virüsü beyne davet ediyor. Eski davranış kalıpları kırılıyor, sorgulama başlıyor ve ilk önce sinirlenme atakları azalıyor. Virüs beyinde uzun zaman kalırsa kişide tepkisizlik ve ardından erdemlik ışıltıları görülüyor. Kurtulmak mümkün değil iyileşmek imkansız.
Artık eskisi gibi olmayacak. Asla.
Hoş geldin aydınlanma, güle güle basitlik.

Kitabınızla ilgili nasıl tepkiler aldınız?
Yeni olduğu için genellikle yakın çevremden geri dönüşler aldım. Pozitif geribildirimler şöyle; çok sürükleyici başlayınca bitiyor, kendi hayatımla ilgili çok fazla parça buldum, “ya evet” dediğim çok yer oldu. Negatif ise kitabın kısa olduğu ile ilgiliydi.

Kitabınız yazar olarak size neler kazandırdı?
Kitabın bana kattığı en büyük değer düşüncelerimi insanlarla paylaşabilme olanağı vermiş olmasıdır.


 Mutlaka herkesin okuması gereken kitap, müzik ve film sizce hangisi?
Eckhart Tolle’un tüm kitapları bu alanda okunmaya değerdir. Klasik müzik ve lounge müzik türlerinin zihnimize masaj yaptığını düşünüyorum. Bilim kurgu türündeki tüm filmleri de çok severim. Fringe dizisi bence mükemmeldi.

Sağlık haberciliği üzerine düşüncelerinizi öğrenebilir miyim? Sağlık haberlerinde nelere dikkat ediyorsunuz?
“Yeni ne var?” diye çok merak eder ve özellikle takip ederim. Benim alanım dijital bu nedenle gelecek beni çok ilgilendiriyor. Gelecek zamanda çıkacak yenilikçi tüm sağlık haberlerini zevkle okuyorum.

Türkiye’deki çalıştığınız alandaki çalışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
İyi isimler var daha aktif olabilirler. Her şeyde olduğu gibi sevdirmek ve insanların içselleştirmelerini sağlamak kritik olan. Harekete geçirecek ve aksiyon aldıracak araştırmalara, yazılara ve kitaplara ihtiyacımız var. Bu alanda başarılı olmuş yazarlardan bunları bekliyoruz. 

Kendinizi bulunduğunuz alanın neresinde görüyorsunuz? Bütün istediklerini gerçekleştirmiş, hayatından memnun bir yazar mısınız?
Klasik olacak ama sonsuza kadar öğrenci kalacağım. Her öğrendiğim, deneyimlediğim ve davranış haline getirdiğim aydınlanma süreçleri huzur alanında beni bir üst kademeye taşıyor. Ömrümün sonuna kadar insanlığın bulamadığı cevapların arkasından koşacağım ve formüller geliştirip herkes ile paylaşacağım. Zihinsel evrimleşmenin bir çalışanı olmak istiyorum. Kendimi görmek istediğim yere gelinceye kadar bilim adamı disiplini ile çalışmam gerektiğini de çok iyi biliyorum.
O kadar çok planım var ki, benim yaşam amacım zaten. Benim için rutinin dışına çıkmak çok önemli kendim için belirlediğim her proje benim normal şartlarda yaptığım veya yapabildiğim atılımların ilerisini hedeflemeli. Engin ötesi ne yapabilirim diye kendime çok sorular soruyorum. Projeler bu soruların cevaplarından ürüyor. Kitap yazmaya, çözülmemiş bulmacaları çözmeye, kimsenin değmediği noktalara dokunmaya devam edeceğim.

Med-Index

19 Eylül 2013 Perşembe

Erkekler; Kısırlığa Dikkat!

Çocuk sahibi olmak isteyen çiftlerin korkulu rüyası olan kısırlık, toplumumuzda her 6 -7 evlilikten birinde görülüyor. 

Türkiye’de her yıl 600 bin civarında evlilik gerçekleşiyor ve yılda yaklaşık 90 bin çift kısırlık sorunuyla karşılaşıyor. İşte erkeklerin kısırlığa karşı dikkat etmesi gereken 7 faktör:

1. Dar giyinmek: Dar giysiler vücuttaki ısı derecesini değiştiriyor. Isı değişimi ve kan dolaşımı azaldığı için de erkeklerde sperm sayısı düşüyor.

2. Sigara kullanımı: Çeşitli bilimsel çalışmalarla sigaranın kesin zararlı etkileri ispat edilmiştir ve özellikle sorunu olan hastaların kesinlikle sigarayı bırakmaları öneriliyor. Ayrıca sigara içilen ortamlarda bulunmak havada bulunan zehirli maddelerin solunum yoluyla alınmasını sağladığından sperm üretimini olumsuz etkiliyor.

3. Alkol kullanımı: Haftada 60 ml. üzeri alkol kullanımı sperm üretimini olumsuz yönde etkiliyor.

4. Fast food: Yüksek kolesterol, spermin zar yapısını bozduğu için döllenme yeteneğini azaltır ve kısırlığa neden olabilir. Bu nedenle özellikle "Fast Food" denilen aşırı yağlı, kolesterolü artırıcı gıdalardan uzak durmak gerekir.

5. Çalışma ortamı: İşi gereği zirai ilaçlarla yakın temas halinde bulunan kişilerde de kısırlık oranı yüksek. Bu kişilerin önlem olarak çalışırken, bir maske ile ağızlarını kapatmaları, ilaçları solunum yoluyla alınarak zararlı olmalarını engeller. Bu grup genellikle çitçilerden oluşur.

6. Aşırı sıcak: Aşırı sıcak her zaman sperm üretimini olumsuz etkiler. Kısırlık sorunu ile karşı karşıya olan erkeklere kesinlikle, sıcak su banyoları ya da saunaları tavsiye etmeyiz.

7. Cinsel yolla bulaşan hastalıklar: Erkek genital organlarında zarara yol açan bazı enfeksiyonlar sperm ilerlemesini (kanalları tıkayarak veya sperm hareketliliğini azaltarak) olumsuz yönde etkilediği için kısırlığa neden olabiliyor.

Tükenmişlik Sendromundan Kurtulun!

Son zamanlarda kendinizi sürekli mutsuz, huzursuz, yorgun hissediyorsanız, çok çabuk sinirlenip geriliyorsanız, hayattan zevk alamıyorsanız, sabahları işe gitmek zor geliyor hatta işe gitmemek için bahaneler bulmaya çalışıyorsanız, işinize olan motivasyonunuzu kaybettiyseniz dikkat! Tükenmişlik Sendromu yaşıyorsunuz demektir. 

Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden Dr. Ayşegül Tohumcu'nun verdiği bilgilere göre, tükenmişlik Sendromu ilk kez 1974 yılında psikolog Herbert Freudenberger tarafından, “uzun dönemli karşılanmamış iş stresine bağlı olarak, duygusal ve fiziksel enerji tükenmesiyle karakterize patolojik durum” olarak tanımlandı.

Kimler Risk Altında?

Tükenmişlik Sendromu, günümüzün yoğun ve stresli iş ortamında, pek çok insanın kariyerlerinin bir döneminde karşılaştığı bir sorundur. En çok doğrudan insana hizmet verilen meslek mensuplarında, özellikle sağlık çalışanlarında, öğretmenlerde, psikologlar ve çocuk bakıcılarında, idarecilerde, bankacılarda görülmektedir. Hem kişisel hem de işe ait özellikler Tükenmişlik sendromuna zemin hazırlamaktadır. Her şeyi mükemmel olarak yapmaya çalışan, esneklik gösteremeyen, takıntılı ve ayrıntıları çok fazla önemseyen kişilerde tükenmişlik daha sık görülür. İşe ait özellikler arasında da, devamlı sayılarla çalışma, çalışma saatlerinin uzun olması, güçlü bir rekabet ortamı sayılabilir.

Kendinize Yeterince Zaman Ayırıyor musunuz?

Tükenmişlik sendromu fiziksel, duygusal ve zihinsel bulgu ve belirtiler içerir. Fiziksel tükenmişlik belirtileri; kronik yorgunluk, güçsüzlük, enerji kaybı, yıpranma, hastalıklara daha hassas olma, sık baş ağrıları, bulantı, kas krampları, bel ağrısı, uyku bozuklukları gibi değişik sorun ve yakınmaları içerir. Duygusal tükenmişlik bulguları depresif duygulanım, desteksiz, güvensiz hissetme, ümitsizlik, evde gerilim ve tartışma artışı, kızgınlık, sabırsızlık, huzursuzluk gibi negatif duygulanımlarda artış, nezaket, saygı ve arkadaşlık gibi pozitif duygulanımlarda azalma içermektedir. Zihinsel tükenmişlik bulguları doyumsuzluk, kendine, işine ve genel olarak yaşama karşı negatif tutumlar içerebilir. Sonuçta işi bırakma, savsaklama gibi davranışlar görülebilir.
Son yıllarda Tükenmişlik sendromunda ciddi bir artış görülmekte çünkü çok çalışmak amaç ve değer haline getirilmekte ve insanlar kendilerine gerekli nitelikli zamanı ayırmamaktadır. Kendine zaman ayırma olarak görülen yoğun ve yorucu spor egzersizleri ise zamanla bir iş veya görev gibi yapılmakta ve kişiyi tüketmeye devam etmektedir.

Tükenmişlik Sendromuna Çözüm: Orijinal Yoga Sistemi

En eski kişisel gelişim ve sağlık sistemi olan  “Orijinal Yoga Sistemi” tükenmişlik sendromu ile baş edebilmek için mükemmel ve işe yarar çözümler sunmaktadır. Orijinal Yoga Sistemi’nde her yaştaki ve her durumdaki insan için uygun milyonlarca nefes, biyoenerji, duruş, konsantrasyon, gevşeme teknikleri vardır. Bu teknikler, düzenli uygulandığında, öncelikle kas, eklem ağrıları olmak üzere her türlü vücut ağrıları geçmeye başlar.  Enerjiyi tüketen ve halsiz bırakan yorucu spor egzersizlerinin  aksine, kişi enerji ile dolar. Biyoenerji alanı onarılır ve güçlenir. Tekniklerin özel etkilerinden dolayı, vücudun salgı sistemi yani hormonal sistem dengelenir. Organlar daha verimli çalışmaya başlar. Bağışıklık sistemi güçlenir ve kişi hastalıklara dayanıklı hale gelir. Sinirsel gerginlik atılır. Zihin sakinleşir, yaşamın temposu yavaşlar ve zorluklarla daha kolay başa çıkılır. Bakış açısı değişir, olumsuzlık içeren olayların sonuçları büyütülmez. Olumsuz düşünceler kontrol altına alınır ve düşünce akışı olumlu yöne yönlendirilir.

Bunlar, Orijinal Yoga Sistemi’ni uygulamanın yararlarından sadece bazılarıdır. İşin en güzel tarafı, tüm bu faydalara kendinizi zorlamadan, tüketmeden ulaşabilmeniz. Kendinize ayıracağınız haftada en az 1,5 saat ile Orijinal Yoga Sistemi’ni uygulayarak Tükenmişlik Sendromundan kurtulabilir, daha güzel, tatmin edici ve verimli bir iş hayatına merhaba diyebilirsiniz…

Orijinal Yoga Sisteminin Etkileri

Yoga Academy eğitmeni Pelin Evrensel’in açıklamalarına göre Orijinal Yoga Sistemi ile son yıllarda artan Tükenmişlik sendromunun önüne geçmek mümkün. Sendromun semptomları ve Orijinal Yoga Sistemi’nin etkisini şöyle açıklayabiliriz.

Enerji kaybı: Gün içerisinde enerjimizi emenlere karşı enerjitik alanımızı güçlü tutup, enerjimizi kaybetmemek mümkün.

Yıpranma: Orijinal Yoga Sistemi  sayesinde kişi ve olaylara karşı daha toleranslı olunur. Pozitif bakış açısı geliştirilir. En üzücü olaylar dahi gelip geçici bir düzenin parçaları olarak görülmeye başlanır. Kişi başına gelenleri kendini yıpratmadan kabul edebilme yeteneğini geliştirir ve koşulları değiştirebilecek özgüvenini kendinde bulur.

Hastalıklara daha hassas olma: Uygulanan nefes teknikleri kandaki oksijen miktarını artırır. Solunum sistemi aktifleşir ve metabolizma canlanır. Bağışıklık sistemi güçlenir.

Sık görülen baş ağrıları: Oksijen yetersizliği yada gerilim kaynaklı baş ağrıları ortadan kalkar.

Bulantı: Stres ve gerilimden kaynaklanan sindirim sistemindeki rahatsızlıklar yok olur. Sindirim sistemi düzene girer, bulantılar, şişkinlikler giderilir.

Kas krampları, bel ve boyun ağrısı: Uygulanan Asanalar (duruşlar) kişinin kendini daha hafif, zinde, esnek ve güçlü hissetmesini sağlar. Omurgadaki duruş bozuklukları giderilir, böylelikle iç organlarda sağlıklı çalışır. Bel, boyun, sırt ağrıları, kasların ve eklemlerin yıpratılmadan çalıştırılıp güçlenmesiyle giderilir. Pek çok spor dalında kas yırtılmaları, eklem sakatlanmaları olası iken Orijinal Yoga Sistemi  uygulayıcılarında bu tip vakalar görülmemektedir.

Uyku bozuklukları: Orijinal Yoga Sistemi uygulamasında her seansın son çalışması olan derin gevşeme tekniği ile çok daha kaliteli, dinlendirici ve yenileyici bir uyku sağlanır, uykusuzluk problemi ortadan kalkar.
Yoga nidra (bütünleşerek uyumak) tam bir fiziksel, zihinsel ve duygusal gevşeme haline ulaşmak için sistematik ve bilimsel bir yöntemdir. Düzenli uygulandığında stres kaynaklı tüm gerginlikler giderilir, kişinin uyku ihtiyacı azalır. Kişi, zinde, mutlu ve gerçekten dinlenmiş biçimde uyanarak, güne pozitif başlar.

Hangi besin tok tutar, hangisi açlığa neden olur?

Bazı yiyecekler bizi tok tutacağı yerde daha da acıkmanızı sağlıyor. Sağlıklı bir şekilde kilo vermek için işte dikkat etmemiz gereken önemli ayrıntılar…

Tok tutan besinler
Yumurta: Yapılan araştırmalar sabahları kahvaltıda bir adet yumurta tüketen kadınların, aynı kalori miktarına sahip bagel tüketenlere nazaran daha çok kilo verdiği gösteriyor. Sadece 70 kalori olan yumurtanın içerisinde bulunan altı gram protein kendinizi daha uzun süre tok hissetmenize neden oluyor. Ayrıca yumurta enerjiyi de artırıyor.
Çorba: Her ne kadar çorbanın içerisinde un bulunduğu için diyet menülerinde çok az önerilse de, içerisinde su bulunduğu için özellikle de doğal olanlar çok uzun süre kendinizi tok hissetmenize neden oluyor. Başlangıç olarak çorba tüketirseniz, ana yemeğe geçtiğinizde beyin kısa sürede ‘yeteri kadar yediniz’ sinyali vermeye başlıyor. Böylece aşırı tüketmekten kaçmış oluyorsunuz.
Avokado: Avokadonun içerisinde bulunan tekli doğmamış yağ, potasyum, E vitamini ve folik asit kişiyi, diğer besinlere nazaran daha çabuk doyuruyor ve uzun süre tok tutuyor.
Yulaf: Sabah kahvaltıda tükettiğiniz yulaf ezmeleri bu kahvaltının kaburgalarınıza yapışmasına neden oluyor. Üstelik üzerine süt eklemeden bile dört ile yedi gram arası protein içermesi bir hayli şaşırtıcı! Süt ile birlikte tüketildiğinde ekstra enerji sağlayan bu besinin birçok farklı faydası bulunuyor.
Fasulye ve mercimek: Bu iki besinden birini tükettiğiniz zaman uzun bir süre başka bir yemek istemediğinizi fark edeceksiniz. Üç yemek kaşığından oluşan bir porsiyonda kolay kırılmayan kompleks karbonhidratlardan oluşan yedi gram protein yer alıyor. Tüm bu içerikler de bağışıklık sisteminizi güçlendirmeye yardımcı oluyor.
Ceviz, badem ve fıstık: Lif, protein ve yağ üçlüsünün muhteşem bir kombinasyonu olan bu besinler kolesterolünüzü düşük tutmaya yardımcı olurken, ara öğünler için çok ideal bir alternatif. Açlığınızı bastırmanıza yardımcı olan bu üçlüyü çok fazla kalori içerdiği için az oranda tüketmeye özen göstermelisiniz.
Nane: Kokusuyla sakinleştirme özelliğine sahip olan nane açlığı da yok ediyor. Çalışma odanızda nane içerikli bir mum yakabilir ya da gün içerisinde acıktığınızı hissettiğiniz zaman ara öğün tüketmek yerine nane çayı içebilirsiniz.
Yağlı balık: Somon, ton, sardunya, uskumru ve ringa gibi yağlı balıklar yüksek miktarda Omega-3 içerdikleri için kolesterolün düşmesine ve metabolizmanın daha hızlı çalışmasına neden oluyor. Ayrıca Omega-3 metabolizmayı yağ yakması ya da depolaması için direkt etkileyen leptin hormonunun doğru şekilde çalışmasına da yardımcı oluyor.

Açlığa neden olan besinler
Pasta ve hamurlu ürünler: Hiç kahvaltıda yediğiniz kocaman kruvasandan sadece yarım saat sonra sanki hiçbir şey yememiş gibi kendinizi aç hissettiğiniz oldu mu? Bunun nedeni beyaz şeker ile un içeren basit karbonhidratların lif içermemesi oluşu ve çok az miktarda vitamine sahip olması. Bu tip besinleri tükettiğiniz an insülinde hızlı bir artışa ve beraberinde şeker kırılmasına neden oluyor. Bu nedenle de kısa bir sürede kendinizi aç hissetmeye başlıyorsunuz.
İşlenmiş mısır gevreği: Fırınlanmış hamur ürünleri gibi mısır gevreği de kahvaltı için uygun bir seçenek değil. Yüksek karbonhidrat içeren bu besinin ne yazık ki enerji vermiyor. Bu nedenle mısır gevreği yerine yulaf tüketmeye özen göstermelisiniz.
Diyet gazlı içecekler: Her ne kadar sıfır kaloriye sahip gazlı içecek tüketmenin daha sağlıklı olduğunu düşünseniz de, yapılan araştırmalar işlenmiş tatlandırıcıların açlığa ve şeker aşermenize neden oluyor.
Kızarmış patates: Yüksek oranda karbonhidrat ve tuz içerdiği için kızarmış patates tükettikçe, daha fazla tüketme isteği ortaya çıkıyor. Patates sebze reyonunda yer almasına rağmen ne yazık ki kızartma ve tuz ile birlikte bir hayli zararlı bir besin haline geliyor.
Hazır Çin yemekleri: Birçok Çin restoranında eve servis yapılan yemeklere MSG ekleniyor. İşlenmiş yemekleri daha lezzetli bir hale getiren bu karışım daha çok acıkmanıza neden oluyor. Eğer dikkat ederseniz, Çin yemeklerini sevenlerin büyük bir kısmı restoran yerine evde yemek yemeyi tercih ediyor.
Süt, tereyağı ve peynir: Bilim adamları yumurta, tereyağı, palmiye yağı ve peynir içerisinde bulunan hurma yağının doyduğunuz zaman size sinyal veren ensülin ve leptin hormonu salgılanmasında azalmaya neden olduğunu dile getiriyor. Özellikle hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalarda sadece bu besinleri tüketenlerin üç günün sonunda kilo aldığı görülüyor.
Alkol: Birçok kişi iş çıkışı kendini aç hissetmediği için aperitif yiyecekler tüketmek yerine içki içmeyi tercih ediyor ve iki kadeh şarabın sonunda kendisini açlıktan ölürken buluyor. Marie Claire'in haberine göre; yapılan araştırmalar özellikle bira ile kırmızı şarabın aşırı açlık hissi yarattığını gösteriyor.
Aromalı yoğurt: Her ne kadar yoğurt yoğun miktarda kalsiyum içerdiği için sağlıklı besinler arasında yer alsa da şeker ve şurup ile aromalandırıldığı zaman kilo alımına ve açlık hissine neden oluyor. Bu nedenle meyveli yoğurt almadan içeriğine dikkatli bir şekilde bakmalı ya da sade bir yoğurt tercih ederek istediğiniz ek içerikleri kendiniz katmalısınız.

Hastalıklı ilişkinin belirtileri neler?

İlişkinizde kendinizi sürekli mutsuz, üzgün ve kullanılmış mı hissediyorsunuz? Bunlar sağlıksız ilişkinin ilk belirtileri...

Bazen ilişkinin içindeyken gözlerimiz kör olur ve neler yaşadığımızın farkına varamayız. İnsanlara kulaklarımızı tıkar ve tüm olumsuzlukları sırf sevdiğimiz kişiyi kaybetmemek adına devam ettiririz.   Bir şekilde ilişki biter ve biz dünyanın ortasında geçici bir süre yapayalnız hissederiz. Pişmanlıklar duyar, geçmişi geri almak ve hataları düzeltmek isteriz. İlerde psikolojisi bozulmuş, kendisine olan güvenini kaybetmiş ve aşktan korkan bir kadın olmak istemiyorsanız aşağıda yazan 'sağlıksız ilişki' belirtilerini okuyun ve biran önce kendinize çeki düzen verin.

Mali sıkıntılarınız yüzünden ruhsal bir tıkanıklığa mı girdi? Benlik saygısı, aile ve iş problemleri mi başladı? Tüm bunların acısını sizden çıkarıyorsa hastalıklı bir ilişkinin adımları atılıyor demektir. Bu 'doğru ilişki' ya da 'mükemmel insan' ise her şeyi daha iyi hale getirmeye çalışacak ve pek az şeyi size yansıtacaktır.

Onun sürekli etrafınızda olmasını istiyorsunuz, onu mutlu etmek için uğraşıyorsunuz. Siz kendinizi iyi hissetmek için onu kullanıyorsunuz. Bu insan bağımlılığı işareti olabilir. Profesyonel bir yardım öneririz.

Onun ya da yaşadıklarınız hakkında konuşmak sizi gerçekten rahatsız ediyor. Kendiniz ve eşiniz için ne istediğiniz hakkında sürekli hem kendinize hemde çevrenize yalan söylüyorsunuz. İlişkinizde ciddi problemler var, bunları görmezden gelmeyin deriz.

Size istemediğiniz şeyleri yaptırmaya çalışıyor ve yapmazsanız tehdit ediyor. Zehirli bir ilişki içinde kapana kısılmış hissediyorsunuz. Artık onunla gerçekten istediğiniz için bir arada değilsiniz. Ama ondan ayrılmakta zor. Bu insanlar göz ardı ettiğiniz sağlıksız bir ilişkinin temelidir.

Birbirinize güvenmiyorsunuz. Eşinizin sizi gerçekten sevdiğine inanmıyor veya sürekli sizi aldattığını düşünüyorsunuz. Bu sağlam bir ilişki için olmaması gereken durumdur. İleride çok büyük problemlere dönüşebilir.

Geçmiş ilişkileriniz sürekli hayatınızın içinde. Takıntılı bir eski kız arkadaş, gece gelen sessiz telefonlar, hakaret mesajları... İçinizde sürekli 'ona geri dönebilir, neden bunu yapmasına izin veriyor?' gibi kuşkularla yaşayamazsınız.

Bağımlılık sorununuz/sorunu var. Alkol kullanıyor ve parasını buna yatırıyor. Alkollüyken verdiği sözleri, söylediklerini sabah unutuyor. Size sözlü ya da tensel şiddette bulunuyor. Bu ilişkinin hala devam edebileceğine inanıyor musunuz?

Ülser Hastalarının En Sık Yaptığı 6 Hata

Ülser hastalarının günlük beslenmelerinde yaptıkları bazı hatalar da hastalığın daha da şiddetlenmesine yol açabiliyor!

Yapılan son bilimsel araştırmalar, beslenmenin ülser hastalığı üzerinde doğrudan bir etkisinin bulunmadığını gösteriyor. Ancak kişi ülser hastasıysa, yediği bazı besinlerin mide üzerinde olumsuz etkileri bulunabiliyor.
Acıbadem Fulya Hastanesi’nden Beslenme ve Diyet Uzmanı Müge Özyurt Şafak, ülser hastalarının günlük yaşamlarında başlıca 6 yanlış yaptıklarını belirterek bunları şöyle sıralıyor:

• Demli çay ve bol kahve tüketmek.
• Uzun süre aç kalmak.
• Sigara içmek.
• Hızlı yemek yemek.
• Acılı-baharatlı yemekler tüketmek.
• Gün içinde çok tuzlu gıdalarla beslenmek.

Çay ve kahve mideye zarar veriyor: Çay ve kahve mide asit salgısını artırıyor, sindirim güçlüğüne neden olabiliyor. Bu nedenle ülser hastalarına gün içinde çok fazla miktarda demli çay ve kahve tüketmeleri önerilmiyor. Eğer çok istiyorsanız günde en fazla 2-3 bardak açık çay tüketilebilirsiniz. Bunların yerine ıhlamur, elma gibi bitki - meyve çaylarını tercih etmenizde fayda var.

Çok uzun süre aç kalınca mide asidi miktarı artıyor: Eğer gün içinde çok uzun süre bir şey yemezsek, ara öğünlerde besin tüketmezsek, “kurt gibi acıktım” diyerek yiyecek tüketimini abartırız. Eğer ülser hastasıysanız uzun saatler aç kalmamaya özen gösterin. Çünkü aç kalmak, öğün aralarının uzun olması mide asit salgısını artırıyor. Buna neden olmamak için küçük porsiyonlar halinde 2-3 saat aralıklarla bir beslenme planı oluşturun.

Aç karnına sigara içmek mide kanamasını tetikliyor:  Sigara içmek asit ve pepsin salgılanmasını ve mide hareketlerini artırıyor. Özellikle aç karnına içilen sigara mide kanaması ve ülseri tetikliyor. Tedaviden sonrada sigara içmeye devam etmek nüks etmesine neden olabiliyor.

Yavaş yemek mideyi koruyor: Hızlı yemek yendiğinde besinler iyi çiğnenmeden mideye gönderiliyor. Çiğneme, mukus ve tükürük salgılanmasına neden oluyor ve bu maddeler de mide asidine karşı mukozayı koruyor. Bu nedenle yemeklerinizi yavaş yavaş ve iyi çiğneyerek tüketmelisiniz.

Acı ve baharat mide duvarında ödeme yol açıyor: Bazı kişiler için acısız baharatsız yemeğin tadı olmaz. Kendilerini yemek yemiş gibi hissetmedikleri gibi doyduklarını da düşünmezler. Ancak ülser varsa, acı ve baharat sevdasından ne kadar kısa zamanda vazgeçilirse o kadar iyi. Çünkü kırmızı pul biber, karabiber ve isot gibi acı baharatlar mide duvarında ödem ve harabiyete neden olarak pepsin salgısını, yani mide asidini artırıyor.

Çok tuzlu yemek de ülserin düşmanı: Bazı bağımlılıklarımızdan vazgeçmek bizler için oldukça zor olabiliyor. İşte tuz da bunlardan biri. Yemeğin içinde aslında yeterli miktarda tuz olsa da, tabağımıza aldığımızda sanki tatsızmış gibi gelebiliyor. Ancak tuz da ülserin düşmanlarından. Çünkü tuz gasrtik mukozayı olumsuz yönde etkilediği için normal sınırlarda, örneğin günde 6 gram kadar tüketilmeli, tuzlanmış – salamura besin tüketimi de sınırlandırılmalı.

Ülseriniz Hafifse Bunları Yiyebilirsiniz

Ülser hastalarının beslenmesinde hastalığın derecesinin önemli olduğunu vurgulayan Müge Özyurt Şafak, ülser hastalarının beslenmesini düzenlemede hastalığın şiddetine, derecesine göre davrandıklarını belirtiyor. Şafak, hastalığın hafif seyrettiği kişilere şu önerilerde bulunuyor:

- Çay ve kahve tüketimini sınırlayın.
- Yağda kızarmış etler, yağlı- salçalı yemekler, sucuk, pastırma, sosis gibi şarküteri ürünlerinden kaçının.
- Baharatlı yiyecekler ve gazlı içecekleri tüketmeyin.
- Gaz yapmayan sebze ve meyveleri ( fasulye, ıspanak, kabak, bamya, elma, muz gibi ) tercih edin.
- Günde bir bardak süt, bir kase yoğurt ve 1-2 dilim az tuzlu beyaz peynir yiyebilirsiniz. Bunun dışında ızgara veya haşlama et, tavuk, balık ve hindiyi rahatlıkla tüketilebilirsiniz.

Ülser Ağır Seyrediyorsa Bunları Yapın

Hastalık eğer ağır seyrediyorsa hastaların beslenmesinde dikkat edilecek başlıca konular da yer alıyor. Müge Özyurt Şafak, eğer ülser daha ağır seyrediyorsa az posalı, az yağlı, gaz yapmayan, sulu ve yumuşak besinlerin tercih edilmesi gerektiğini söylüyor. İyi pişmiş ve gaz yapmayan sebze yemekleri olarak bilinen havuç, patates, kabak ve fasulyenin yanı sıra çok hafif olması nedeniyle komposto da tüketilmesi öneriliyor. Et suyu ile hazırlanmış çorbalardan uzak durulması, bunun yerine yayla, şehriye gibi çorbaların tercih edilmesi de çok yararlı. Bunların dışında hastalığın ağır seyrettiği kişilerde kurubaklagiller, esmer ekmekler ve bulgurun, gaz yapıcı etkisi nedeniyle tercih edilmemesi gerekiyor.

18 Eylül 2013 Çarşamba

"2017'DE MOBİL SAĞLIK PAZARI 26 MİLYAR DOLAR OLACAK"

Sektörün en yenilikçi zirvesi olma özelliğini taşıyan Digital Health Summit Turkey’in ikincisi gerçekleştiriliyor. Zirvede, dijital kanalların günümüzde hızla öne çıkan doktor-hasta-hastane üçgeninde "mobil” ve sağlık konusu ele alınarak, gelecek yıllarda bu alanda ne gibi gelişmeler olacağı üzerinde duruluyor.

 Dijital dünyanın getirdiği yenilikleri kabul ederek bu alanda ne gibi yeniliklerin olacağı üzerine araştırmaların konuşulduğu Digital Health Summit Turkey 2013 toplantısında, mobil sağlık konusuna ve mobil sağlık ile kronik hastalıkların yönetimi, ilaç firmalarının stratejileri, hasta-hasta yakını deneyimleri gibi konular ele alınıyor. 

Bu yıl ikincisi düzenlenen Digital Health Summit Turkey 2013 toplantısında bu sene geçen yıldan daha da iyi gelişmelerin yaşandığını belirten PTMS Kıvılcım Kayabalı, dünya dijital çalışmalarda ilk sıralarda yer almaya başladığını kaydetti. 

Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi Kişilerarası İletişim Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Elgiz Yılmaz ve Dr. Cenk Tezcan’ın moderatörlüğünde konuşan İstanbul Üniversitesi Hastaneleri Genel Direktör Yrd. Doç. Dr. Haluk Özsarı, mobil sağlık ile ilgili yapılacak değişiklikler hakkında bilgi verdi. 

“2017 Yılında 26 Milyar Dolar Olacak”
97 bin mobil uygulamanın 20 bininin sağlık alanında olduğunu belirten Özsarı, mobil uygulamaların yüzde 20’sinin sağlık alanında olduğunu kaydetti. Özsarı şu bilgileri verdi: “Yüzde 42 mobil uygulama ücretsiz. Akıllı telefonlarda kullanılan mobil sağlık uygulamaları pazar değeri 2017 yılında 26 milyar dolar olacak.

“58 Milyon Kişi Mobil Sağlık Uygulamaları Etki Alanında Yer Alıyor”
Türkiye’de Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu verileri 2013 ilk yarısı sonuçlarına göre; 68 milyon cep telefonu üçte ikisi 3G, 12.4 milyon mobil internet kullanıcısı, 58 milyon kişi mobil sağlık uygulamaları etki alanında yer alıyor. 
Teknolojinin sağlığa etkisi, bölgesel gelişmişlik farkı sağlık hizmetine de yansıyor. Bölgesel farklılıkların azalması, hastaların uzaktan takip edilmesini ve sağlık harcamalarının daha etkili ve verimli kullanmasını ve zamandan tasarruf sağlıyor. Bu uygulamalar hasta nerede olursa olsun izleme şansı veriyor. 

“Hasta Odaklılık Yani Talep Edene Odaklı Hizmet Başladı”
Hastaların kendilerini güvende hissetmesini ayrıca hızlı, doğru ve etkili gelişimi sağlıyor. Hasta odaklılık yani talep edene odaklı hizmet başladı. Tıbbi yaklaşımlar, kişiselleşmiş tıbba dönüştü. Dolayısıyla bu kişiselleşme, yeni teknolojileri çok daha aktif kullanmayı gerektiriyor.

2012-2039 Yılları Arasında 65 Yaş Üstü Nüfusa Sahip Olan Oran Yüzde 7’den 14’e Çıkacak
Mobil sağlık kişilerin kendilerini geliştirmede etkileri, sağlık harcamalarının giderek yükselmesiyle de neden oluyor. 2000-2010 yılları arasında kişi başı yıllık ortalama sağlık harcaması artışı, kişi başı yıllık ortalama Gayri Safi Millî Hasıla (GSMH) büyümesinden daha fazla. 
Nüfus yapısında gelecek çok önemli, 2012-2039 yılları arasında 65 yaş üstü nüfusa sahip olan oran yüzde 7’den 14’e yani iki misli oranda artış olacak.”

Kaynak:
Global Mobile Health Market Report 2013-2017

Med-Index

12 Eylül 2013 Perşembe

Cildinizin yaşlanmasına izin vermeyin

Zamana Karşı Direnmek İsteyenlerin En Büyük Silahlarından Biri: Cilt Gençleştirme Operasyonları…

Nüfus cüzdanınızda her yıl bir yaş daha büyüyen yaşınıza rağmen cildinizi bir yaş daha gençleştirmek istiyorsanız alternatiflerden biri de cilt gençleştirme operasyonları…

Cilt gençleştirme operasyonları ile ilgili merak edilenleri Hisar Intercontinental Hospital Estetik-Plastik ve Rekonstrüktif Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Hakan Özdemir’e sorduk.

Cildimiz neden ve nasıl yaşlanır?
Yaş ilerledikçe ciltte kırışıklık, sarkma, lekelenme gibi bir takım değişiklikler olur. Oluşan bu cilt değişiklikleri çevresel faktörler, genetik faktörler, beslenme ve diğer faktörlerle ilişkilidir. Başlı başına en büyük faktör ise güneş ışığına maruz kalmaktır. Vücutta bulunan doğal pigmentler, güneş ışığına bağlı cilt yaşlanmasına karşı kısmi koruyucu etki yapar. Bu nedenle mavi gözlü, açık tenli insanlarda yaşlanmaya bağlı cilt değişiklikleri, koyu tenli ve daha fazla pigmentli insanlara göre daha fazla görülür.

Yaşlanan cildin belirtileri nelerdir?
*Yaşlanan cildin en üst tabakası olan epidermis incelir.
*Pigment içeren hücrelerin (melanositler) sayısı azalır.
*Kalan pigment hücrelerinin büyüklüğü artar. Bunun sonucunda cilt daha ince daha soluk ve daha şeffaf görüntü kazanır. Güneşle temas eden alanlarda yaşlılık lekeleri, çiller gibi büyük pigmente lekeler oluşur.
*Cildin bağ doku elemanlarındaki değişiklikler nedeniyle cildin kuvveti ve elastikiyeti azalır. Özellikle güneş temas eden ciltte daha sık görülür.
*Cildin alt tabakası olan dermisteki damarların kırılganlığının artmasıyla cilt altı kanamalar, morarmalar artar.
*Bayanlarda menopoz sonrası ve erkeklerde daha ileriki yaşlarda, ciltte özel ter bezleri olan sebase bezlerin salgısı azalır ve cildi nemli tutmak zorlaşır. Bu da beraberinde ciltte kuruluk ve kaşıntıyı getirir.
*Saç ve kıl azalması olur. Bazı yerlerde istenmeyen kıllanma artışı izlenebilir.
*Saçlar ve kıllar önce grileşir sonra beyazlaşır.
*Cilt altı yağ dokusu tabakası incelir. Böylece cilt zedelenmelere karşı daha açık ve vücut sıcaklığını düzenlemek daha zor olur. Ter bezleri salgısının azalması da vücut sıcaklığı düzenlenmesini zorlaştırıcı bir etkendir.

Bu değişiklikler her insanda farklı oranda ve yaş dilimlerinde izlenir.

Tüm bunların sonucunda ciltte kuruluk, kırışıklıklar, sarkmalar ve lekeler ana yaşlanma belirtileri olarak gözlemlenir. Doğal yaşlanma belirtileri yanında diyabet, karaciğer hastalığı, kalp hastalığı, damar hastalıkları, obezite, stres, kimyasallara maruz kalmak, iklim değişiklikleri, alerjiler farklı cilt değişiklikleri yapabilir.

Cilt gençleştirmeye yönelik estetik müdahalelerden önce yapılabilecekler nelerdir?
Cildi gençleştirecek estetik müdahaleler öncesi cildinizdeki yaşlanma belirtilerini mümkün olduğunca önlemeye çalışmanız daha önemlidir. Stresten uzak durma, var olan hastalıkların tanı ve yeterli tedavisinin yapılması, dengeli beslenme yanında yaşlanma belirtilerinin en önemli risk faktörü olan güneş ışığından korunmak da çok önemlidir. Bu amaçla;

Bronzlaşmaktan ve solaryumdan sakının.
Güneş ışığının en kuvvetli olduğu 10.00- 16.00 saatleri arasında güneş altında kalmayın.
Güneşin hem UVA hem de UVB ışınlarından koruyucu en az 30 SPF olan kremler kullanın.
Dışarıya çıkarken, şapka, eldiven ve güneşten koruyucu kıyafetler tercih edin.

Cildi gençleştirmek için uygulanan estetik müdahaleler nelerdir?
1. Botoks enjeksiyonu
2. Dolgu maddesi enjeksiyonu
3. Peeling (cilt soyma)
   a. Kimyasal peeling (cilt soyma)
   b. Lazer peeling
   c. Dermabrazyon (mekanik soyma)
4. Hiperbarik oksijen ve ozon tedavisi
5. Cerrahi yöntemler

Özellikle yüz bölgesi kırışıklıkları tedavisinde botoks ve dolgu maddeleri tek başına veya birlikte kullanılabilir. Dolgu maddeleri hyaluronik asit, kolajen, hidroksiapatit veya polimetilmetakrilat yapılı olabilir. Bunun yanında insanın kendi dokularından elde edilen yağ enjeksiyonu, kök hücre enjeksiyonu, PRP (Platelet rich plazma) ve çeşitli doku kokteylleri de genç bir cilt görünümü sağlamak için kullanılır.

Kırışıklıklar, lekeler, sivilce izleri ve gözenekler için çeşitli cilt yenileme teknikleri kullanılmaktadır. Burada amaç pürüzlü üst cilt tabakasını kaybedip daha sağlıklı, pürüzsüz, parlak, lekelerin kaybolduğu ve nemli bir cilt elde etmektir. Kimyasal peeling için en çok glikolik, laktik ve meyve asitlerini içeren "Alfa Hidroksi Asitleri (AHA)" tercih edilmektedir. AHA, meyvelerden ve diğer besinlerden elde edilen doğal asitlerdir ve yüzeysel peeling maddesi olarak kullanılır.

TCA (trikloroasetik asit) ile orta derinlikte, Fenol (karbolik asit) ile daha derin peeling yapılır, bu tedavi metodları daha farklıdır. Uzman doktor tarafından uygulanılması gereklidir.

Lazerle cilt gençleştirme işlemi nasıl yapılır?
Lazerle cilt gençleştirmede ise Pulsed dye-lazer, fraksiyonel karbondioksit lazer ve Q-switch Nd: YAG lazerler en sık kullanılan lazerlerdir. Bu amaçla kullanılan lazerler 2 yöntemle etki gösterirler:

Ablatif tip gençleştirme lazerleri: Uygun bir derinlikte kontrollü bir şekilde cildin üst tabakasını soyarak etki ederler.  Bu cilt yenileme tekniği ile cildin yüzeysel tabakaları ısıtılır. Aynı anda doku içindeki su buharlaşır. Cildin yıpranmış ve yaşlı görünmesine neden olan üst tabakaları tahrip olur. Bunun sonucunda kolajen üreten hücrelerin aktivitesi artar, yeni kolajen ve hücreler arası destek yapı proteinleri oluşur ve tamamen yeni bir cilt yapısı ortaya çıkar.

Nonablatif tip gençleştirme lazerleri: Non-Ablatif (Ablatif olmayan) lazerlerin enerji düzeyleri daha düşüktür ve cilt yüzeyinde herhangi bir tahribata yol açmazlar. Termal hasarı dermal tabakalarda yaparlar ve derinin en dışındaki tabaka (epidermis) korunur. Nonablatif lazerle cilt gençleştirme yönteminde epidermis tahrip olmaz. Cilt altı doku uyarılarak yeniden yapılandırılır.
Non-ablatif lazerle cilt gençleştirme yöntemi yüzün yanı sıra, boyun, göğüs, kollar, eller, bacaklar ve ayaklarda da uygulanabilir.

Cilt gençleştirmede kullanılan başka yöntemler var mı?
*Dermabrazyon, peeling işleminin mekanik olarak lokal anestezi altında yapılmasıdır. Amaç daha pürüzsüz ve az kırışık bir cilt elde etmektir.
*Hiperbarik oksijen tedavisi insanın hem zindeliğini artıran hem de hücre yenilenmesini sağlayan doğal bir doping yöntemidir. İyileşmeyen cilt yaraları ve pek çok hastalığın tedavisinde de kullanılan bu yöntem gençleşmek için de kullanılabilir.
*Ozon terapisi de cilt yenileme ve gençleştirme amacıyla kullanılır.

Cilt gençleştirmede cerrahi tedavinin yeri nedir?
Her türlü medikal tedaviye rağmen bazı kırışıklıklar, cilt sarkmaları ve lekeler cerrahi tedavi gerektirebilir. Bu takdirde yüz germe (face lift), boyun germe (neck lift), kol germe (brakioplasti), uyluk germe (thigh lift) gibi cerrahi işlemleri yapılır.

Son dönemde ilgi görmeye başlayan cilt gençleştirme alanlarından biri de el estetiğidir. Özellikte el derisi estetiği için, kimyasal soyma, lazerle cilt yenileme, yağ dokusu enjeksiyonları yapıyoruz. Yüzeysel mavi damarlar ise skleroterapi denilen enjeksiyon yöntemi ile yok edilebilir.