27 Şubat 2014 Perşembe

'Saçını Süpürge Eden Kadın' Obez Oluyor!

Kadının kilolu olması 1900’lü yılardan önce bereket ve bolluk sembolü idi. Zayıflık fakir halk için normaldi, erkek için kadınının kilosu önemli bir gösterişti. Bugüne baktığımızda ise tabi ki kilolu olmak sağlık açısından uygun değil ancak incecik bir fotomodel gibi görünme baskısı da aynı şekilde kadına zarar verir hale geldi. 

Erkekler çoğu zaman ancak sağlıkları söz konusu olduğunda diyet disiplini içinde oluyorlar. Kadınlar ise görselliğin çok fazla konuşulduğu bir dünyada hem kadın hem de erkekler tarafından acımasız eleştiriye maruz kalabiliyorlar. Üstelik kadınların kilo vermesi ve bunu koruması erkeklerden daha zor. İki cinsiyet arasında bedenen, ruhen ve sosyal açıdan farklar olduğuna dikkat çeken Uzman Diyetisyen Dilara Koçak, kadın ve erkeklerin farklı şekilde kilo alıp verme nedenlerini şu şekilde sıralıyor:

Östrojen Hormonu Nedeniyle Kadın Bedeni Daha Yağlı

Kadınlık hormonu olan östrojen nedeniyle kadın daha yağlıdır, kas oranı erkeğe göre daha düşüktür ve bu yüzden metabolizma da daha yavaştır. Bu yüzden kadın daha çabuk kilo alır.

Adet dönemi, hamilelik, emzirme ve menapoz bedeni kontrol etmeyi zorlaştırıyor

Kadınların hormon değişimlerinin ilk adet göreme tarihinden itibaren kadını yoğun şekilde etkilediğine dikkat çeken Uzman Diyetisyen Dilara Koçak, “Her ay bireye göre değişmekle birlikte kadının duygu durumu, iştahı, bedenindeki ödem adet görme günlerinde değişiklik göstererek kadını zorlar. Hamilelik, emzirme, menapoz gibi dönemler yine kadının hormonal değişimlere uğradığı, bedenini kontrol etmekte zorlandığı ve kilo almaya eğilimli olduğu zamanlar olarak karşımıza çıkar” diyor.

Kadınlar duygusal olarak erkeklere göre daha hassas bu yüzden fizyolojik açlık ile psikolojik açlığın birbirine karıştığı, terk edilme, yalnızlık, üzüntü, stres, kayıplar, aldatılma gibi duygular kadında daha yüksek etki yaratıp yemeğe yönelmesine sebep olabiliyor.

Ev Hanımları Daha Kilolu

İş hayatı, erkek arkadaşları, spor zamanı gibi kendine özgü zamanı ve sosyal çevresini erkek daha rahat hatta bazen bencilce yönetebiliyor. Oysa kadın her zaman bu kadar özgür davranamıyor. Çalışan kadın için de çalışmayan kadın için de ev ve çocuk sorumluğu ile eşe odaklı yaşamak çoğunlukla daha önde geliyor. Bununla birlikte, kilolu olma durumu eğitim seviyesi düştükçe, yaş ilerledikçe artıyor. Ev hanımlarının da çalışan kadınlara göre daha kilolu olduğu biliniyor. Uzman Diyetisyen Dilara Koçak, ‘saçını süpürge eden kadın’ın kilo alma eğiliminde olduğuna dikkat çekiyor.

Kendine öncelik veremeyen başkalarına öncelik veren, bir anlamda kendi değerine sahip çıkamayan kadın değersizlik duygusu ve bilinçaltı oyunları ile aslında tam tersini istese de yediklerini kontrol edemiyor. Araştırmalara göre kendini birinci sıraya koyamayan başkaları için yaşayan bireylerin obez olma eğilimi daha yüksek.

Eş, eşin ailesi, çocuklar, ev, alışveriş, yemek, temizlik eğer varsa çalışma hayatı kadının ilk akla gelen sorumlukların oluşturuyor. Bunların hepsini başarıyla yöneten kadına bir de fotomodel ölçülerinde ince olması stresi yüklendiğinde durum pek de adil görünmüyor. Uzman Diyetisyen Dilara Koçak, “Aslında sağlık açısından herkesin incecik olması gerekmiyor. Bedenen sağlıklı olan iyi beslenen dengeli bir yaşam süren bir bireyin 3-4 kg fazlasının olması stres haline gelmemeli,” diyor.

58 Yaşındaki Kadın, 28 Yaşındaki Kilosunu Hedeflememeli

Kilo fazlalığı olan kadının bu durumu çözerken esnek bir bakış açısında olması, kendisi hakkındaki değerlendirmeyi gerçekçi yapması ve hedefi doğru belirlemesi gerekiyor. Uzman Diyetisyen Dilara Koçak, doğru değerlendirmeyi yapmak için kadınların dikkat etmesi gereken konuları şu sözlerle açıklıyor:

“58 yaşında bir kadının 28 yaşındaki kilosunu hedeflemesi veya son 5 yılda 60–65 kg aralığında iken 1 aylık sıkı bir diyetle 58 kiloyu hedeflemesi doğru yaklaşımlar olmaz. Bu durum sağlığı olumsuz etkiler bireyin duygu durumunu bozar. Uygulanacak beslenme modeli bireyin hem ruhunu hem bedenini tatmin etmeli aksi takdirde kamp hayatı gibi geçen diyet dönemi bitince verilen tüm kilolar geri geliyor. Ruhu beslemek sevilen besinleri de yiyebilmek bir anlamda içimizdeki çocuğu da memnun etmek önemli.”


Artık saçlarınız dökülse de dert değil


Saç dökülmesinin sebepleri genellikle aşırı stres, vücuttaki hormonal değişiklikler ve ya çeşitli tıbbi tedavilerdir. Bu durum genellikle aniden ortaya çıkar ve birçok kadında 6 ay içinde düzelir, çok az kadında kronik bir problem haline gelir. 

Çok endişeli ve sinirsel olarak zayıf kadınlarda saç dökülmesi kelliğe kadar varabilir. Neyse ki kadınlarda erkelerin aksine telojen dönemi geçici olabiliyor ve genellikle saçlar yeniden büyümeye başlıyor. Herkesin yaşamının yüzde 15’lik bir kısmında telojen (saç büyümesi siklusunda dinlenme safhası) yaşanıyor. Aşırı stres ve sinirsel hastalıklar bunun tetikleyicisi oluyor. Yaklaşık 3 ay boyunca kadınlarda saç dökülmesi aşırı derecede artıyor. Yeni saçlar büyüyene kadar saçlar oldukça azalabiliyor. Yetişkinlerin birçoğu bu saç dökülmesi sorununu yaşamıştır. Saçlarını tararken, taraklarında kalan bir dolu saça üzüntüyle bakmıştır. Bu dönemler genellikle çok stresli oldukları dönemler rast gelir.

Kadınlarda görülen saç dökülmesinin bir diğer çeşidi de hormonlardan kaynaklanan genetik saç dökülmesi. Annelerinden ya da babalarından geçen genler yüzünden tıpkı irsi bir hastalık gibi yaşanıyor. Kadınlarda genellikle 40 yaşından sonra ortaya çıkıyor ve maalesef telojen dönemi gibi kendiliğinden geçmiyor.

Araştırmalar kadınların yüzde 13’ünün menopoz öncesi ve ya sonrası dönemlerde bu tür saç dökülmeleriyle karşılaştıklarını gösteriyor, 65 yaş üzeri kadınlarda ise bu genetik dökülmeler yüzde 75’lere kadar çıkıyor.

Genetik saç kelleşmesi
Genetik olan bu saç dökülmeleri kadınların ver erkeklerin vücudunda bulunan ve ailelerinden gelen ortak genler yüzünden ortaya çıkıyor. Bu genleri vücudunda daha fazla toplamış insanlar daha çok saç dökülmesi problemi yaşıyor ve bu sorun kelliğe kadar varabiliyor.

Kadınlarda saç dökülmesinin bir diğer nedeni de, aloepsi denilen ve toplumun sadece yüzde 2’sinde görülen bir durum. Bu durumda saç hücreleri kandaki akyuvarlar tarafından saldırıya uğraması. Bu durumda saçlar yavaş yavaş zayıflıyor ve zamanla saç büyümesi tamamen duruyor.

Saç dökülmesine karşı herkesin bir yöntemi vardır. Fakat şunu aklınızdan çıkarmayın, duyduğunuz her tedavi işe yaramaz hatta az olan saçlarınızı da kaybedebilirsiniz. Kellikle yaşamaya alışın demiyoruz, fakat yanlış tedavilerden kaçının. Kellikle baş etmek için kozmetik çözümlere başvurabilirsiniz ya da saç ektirme gibi tıbbi yöntemleri deneyebilirsiniz.

Saç dökülmesi günümüzde ilaçla tedavi edilebilir durumda. Kan basıncınızı düzenleyecek ve sizi stresin yan etkilerinden kurtararak saç büyümesini hızlandırabilecek ilaçlar ve kremler mevcut. Bunun için öncelikle bir doktora başvurmalısınız. Bunun yanında bir de cerrahi gerektiren yöntemler var.

Cerrahi operasyonlarla saç dökülmesi tamamen durdurulabiliyor hatta saçların büyümesi hızlandırılabiliyor. Ama yine de bunlar ciddi şekilde düşünülmesi gereken yöntemler.

Saç nakli
Bunun için vücudunuzun herhangi bir yerinden saç kökleri alınarak, kelleşen bölgelere ekiliyor. Bazen bu yöntem için iğne kullanılıyor. Bir çok kadın bu yöntemle hemen bütün sorunlarının bitmesini istiyor fakat böyle bir şey mümkün değil, yapay köklerin ekilmesinde sağlanan başarı kadınların istediği kadar büyük değil.

Kafa derisini küçültme
Bu yöntemde kelleşen bölgeleri yok etme mantığı var. Kafanızda hala saç olan bölgeleri esneterek kel bölgeleri azaltılmaya çalışılıyor.

Unutulmaması gerekenler
• Kadınlarda saç dökülmeleri genellikle geçici nedenlerden kaynaklanır. Bu yüzden genel sağlığınızı kontrol edin ve sabırlı olun.
• Ailenize bir göz atın ve kelleşme riskinizi öğrenin.
• Mucizevi ilaçlardan çok fazla medet ummayın. Unutmayın ki kadınların kelleşmesinin henüz bir çaresi bulunamadı.
• Birçok kadında kozmetik ürünleri, kullandıkları şapkalar kelliğe ve saç dökülmesine yol açabiliyor. Sizinkileri iyi seçin.

Aşkınız paraya kurban gitmesin!

İlişkide kadının erkekten daha çok kazanması ya da erkeğin mesleğinin kadının mesleği kadar cazip olmaması ilişkileri nasıl etkiliyor?

Mum ışığında yenen muhteşem bir akşam yemeğinin büyüsü, yemek bitiminde masaya gelen hesapla bozulur." Gün geçtikçe gerçek hayatta daha sık karşılaşılan bu senaryo, artık masaya gelen hesabı, erkeklerden çok kadınların ödemesinden kaynaklanıyor.  "Kadınların eş ya da sevgililerinden daha yüksek gelire sahip olması günümüz koşullarında artık tuhaf karşılanmamalı" diyen Meeting Your Match - Diğer Yarınızı Bulmak) kitabının yazarı Jackie Black, ekliyor: "Her ne kadar kadınların daha çok kazanması durumuna artık alışılması gerekiyorsa da, erkeklerin toplumda 'eve ekmek getiren kişi' olma sorumluluğu iyice yerleşmiş ve hâlâ birçok kadın bu kalıplaşmış fikirle savaşmak zorunda kalıyor."

20–30 yaş arasındaki kadınların konuyla ilgili yaklaşımları incelendiğinde ortaya şu sonuç çıkıyor; kadınlar para konusunda gelirle paralel harcama yapılmasına karşı değil. Ancak maddi özgürlükleri her ne kadar ellerinde olsa da, eşleri ya da sevgilileri tarafından daha çok ilgi görme ve korunma ihtiyacında olduklarını gizlemiyorlar.

Tabii ilişkiler ve para dengesi bu kadarla sınırlı değil. Biz ilişkilerin ve duyguların para yüzünden zedelenmesinden söz ededuralım, kadınların bir kısmı da flört ettikleri erkekleri hiçbir duygusal bağ söz konusu olmaksızın direkt olarak cebindeki paraya göre değerlendiriyor. Para avcısı bu kadınlar içinse terapist Susan Axtell erkekleri uyarıyor: "Sahip olduğunuz parayı ne kadar göz önüne sererseniz, karşınızdaki kadının arzusunun size değil paranıza karşı olması ihtimalini o kadar çok doğurursunuz."
                 
Bunların yanı sıra, bazen paranın, daha derin problemler yaşayan ilişkilerde paratoner fonksiyonu gördüğü de bir gerçek. Psikolog Christine Whelan'a göre ilişkide duygusal tatminsizlikler yasayan kadınlar, eşlerinin başarısız kariyerlerini ve az kazanıyor olmalarını mutsuzluklarının sebebi olarak görmeye meyilli olabiliyorlar.

Bu problemi çözmek içinse uzmanlar genellikle aynı yöntem üzerinde duruyor; erkeğinizin para konusunda sizden güçsüz olduğunu olabildiğince hissettirmemeye çalışmak. Ona, mesleğine saygı duyduğunuzu söylemeli, ilişkinizin mutlu ve sorunsuz devam ediyor olmasının parasal değil duygusal yoğunlukla ilgili olduğunu hatırlatmalısınız. Bunu yapabilecek olduktan sonra birlikte olduğunuz erkeğin ne kadar para sahibi olmasını istediğinize karar verip ilişkilerinizi o yönde seçmekse tamamen size ve keyfinize kalmış.

Seks kalp hastalarının yeni ilacı

Kalp hastalığı cinselliğe engel değil!

Hattat Hastanesi Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Halim Hattat, kalp hastalarının en büyük korkularından, çekincelerinden birinin seks yapmak olduğunu, ve bu nedenle kalp-damar hastalığı yaşayan bir çok kişi seksin tehlikeli olduğunu düşünüp cinsellikten tamamen vazgeçtiğini belirtiyor.

Seks kalp hastalarının yeni ilacı
Ancak Prof. Hattat'ın açıklamalarına göre; kalp hastalığının cinselliğe engel olmadığı, hatta kalp performansını yükselterek ömrü uzattığı biliniyor.

Aslında seks için gereken enerji öyle çok fazla değil. Araştırmalar birçok çiftin cinsellik için 5-15 dakika harcadığını gösteriyor. Seks sırasındaki oksijen tüketimi 1 veya 2 kat merdiven çıkmaya eşit. Bir çok kişi için cinsellik için gereken enerji bir eşya taşımak, orta şiddette 20 dakika yürüyüş yapmak, bahçe ve ev işleriyle uğraşmaktan fazla değil.

Normalde cinsellik esnasında kalp hızı dakikada 110-130 atım arasında oluyor. Bu da hafif-orta şiddette yapılan bir egzersize eşit bir rakam. Büyük tansiyon (sistolik kan basıncı) yaklaşık 2 katına yani 120 mm Hg'den ortalama 150-180 mm Hg'ye, bazı durumlarda ise 240 mm Hg'ye kadar çıkabiliyor. Solunum hızı da dakikada 16-18 nefesten yaklaşık 60 nefese çıkıyor. Bu rakamlar erkekler için biraz daha yüksek olabiliyor. Bu durum özellikle erkeğin üstte olduğu pozisyonlarda görülüyor.

Sonuçta cinsel ilişki kalp hastalarına çok fazla yük bindiren bir durum değil. Ancak aldatma gibi stres yaratan durumlarda ve farklı aktivitelerde kalbin üzerindeki yük biraz daha fazla.

Seks kalpten ölümleri arttırır mı?
Oysa cinsel aktivite sonrası içinde kalp krizi geçirme riski veya cinsellik esnasında kalpteki sorunlara bağlı ölümler oldukça nadirdir. Sağlıklı bir kişide seks sonrasında kalp krizi görülme riski yaklaşık 1 milyonda 2.5'tur. Bu rakam daha önce kalp hastalığı geçiren kişilerde 1 milyonda 25'e kadar çıkar. Ancak yine de oldukça düşük bir risk söz konusudur.

Örneğin yapılan bir çalışmaya göre 5500 koroner problemlere bağlı ölümlerin yalnızca %1'i sekse bağlı olarak gelişmiş. Bunların da çoğu evlilik dışı ilişki olduğundan suçluluk, endişe ve acelecilik hislerinin bu ölümlere katkıda bulunduğu düşünülüyor. Ancak özellikle erkekseniz, daha önceden geçirilmiş bir kalp krizi hikayeniz varsa ve aşırı hareketsiz bir hayat tarzı sürüyorsanız riskinizi arttırdığınızı bilmelisiniz.

Hangi pozisyonlar kalbe daha faydalı?
Aslında bazı pozisyonların diğerlerine göre kalbi daha fazla zorladığı çok da doğru değil. Erkek üstte, kadın üstte, yan yana, oral seks ve mastürbasyon arasında bu açıdan bir fark yok. Yani çift olarak seçtiğiniz pozisyonda rahatlık hissetmeniz yeterli. Ancak bazı uzmanlar eğer erkekte bir kalp sorunu varsa yan yana pozisyon veya kadının üstte olduğu pozisyonlar seçilerek erkeğin harcadığı eforun azaltabileceğini düşünüyor. Zamanla doktor kontrolünde yapılan doğru bir egzersiz ve kondüsyon programı ile erkeğin fitness seviyesi düzeltilerek eski pozisyonlara geri dönülebilir.

Kalp hastalığı cinsel sorunları arttırır mı?
Kalbi etkileyen her şey cinselliği de etkiler. Yani kalp damarlarını etkileyecek herhangi bir sorun (şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kolesterol problemi, plak oluşumu, sigara kullanımı, aşırı alkol tüketimi, hareketsiz bir yaşam) cinsel bölgeye giden damarlarda da hasar yaratır. Bu nedenle kalp hastalıklarında, şeker problemi, tansiyon ve damar sertliğinde başta sertleşme sorunları olmak üzere çeşitli cinsel sorunları daha sık görülür. İstek azlığı, sertleşme sorunu, tatminsizlik yaşayan erkekte performans endişesi gelişerek kısırdöngü şeklinde sertleşme problemi daha da artabilir.

Kalp ilaçları da cinselliği bozabilir
Kalp hastalıklarında kullanılan ilaçlar cinsel isteği azaltıp sertleşme sorununa neden olabilir. Biz bu durumda eğer hasta için uygunsa kalp hekimi ile görüşüp cinselliği daha az etkileyen ilaçların kullanılıp kullanılamayacağını tartışıyoruz. Ancak bu ilaçların muhakkat kullanılması gerekirse o zaman hastaya bunun hayatı için önemli olduğunu anlatıyoruz. Bu durumda hastalara başka öneriler sunuyoruz. Cinselliğin farklı boyutlarını öğretiyoruz. Bypass sonrasında korkular nedeniyle nitrat grubu ilaçlara psikolojik bir bağımlılık gelişebilir. Bu durumda da psikolojik bir yardım almalarını öneriyoruz. Bazen anksiyete veye depresyona yönelik ilaçlardan yardım alıyoruz.

Sertleşme sorunu görülebilir
Kalp krizi sonrasında sertleşme sorunu hem fiziksel hem psikolojik nedenlerle ortaya çıkabilir. Bir erkek eforlu bir hareket esnasında veya seks yaparken kalp ağrısı yaşıyorsa korkup psikolojik olarak sertleşme sorunu yaşayabilir. Bu durumda damarları rahatlatan nitrat grubu ilaçlar kullanılabilir (ancak bunlar da sertleşme ilaçları ile alınamaz). Kalp krizinden ve ölümden korkmak da, performans endişesi yaratarak sertleşmeyi bozabilir.

Performans ilaçları kullanırken dikkat!
Kalp damar sorunu yaşayan kişilerde sertleşme sorununda kullanılan ilaçlar oldukça yüz güldürücü sonuçlar verebiliyor. Ancak nitrat grubu ilaçları kullanan hastaların bu ilaçları kullanmamaları gerekiyor.

Partnerler moralinizi bozmayın
Kalp krizi yaşayan bir çok kişi endişeli, depresif ve sıkıntılı hisseder, hatta partnerlerinin onları beğenmediğini düşünür. Bir başka durum da partnerin aşırı korumacı hale gelmesidir ki bu durumda hastanın moralini bozar.



26 Şubat 2014 Çarşamba

Vakıf Taşdelen 15 Litre Cam Damacana Artık Mutfaklarda

Hayatımızdaki önemi nedeniyle içeceğimiz suyu seçerken çok titiz davranıyoruz.

Bunun için de suyumuzun özellikle cam ambalajda olmasını tercih ediyoruz.



Uzun yıllardır bu hassasiyetle suyu bize cam şişelerde ulaştıran Vakıf Taşdelen’den beklenen yepyeni ürün işte karşınızda.

Vakıf Taşdelen 3 litrelik cam şişesinin yanısıra şimdi de 15 litre cam damacanada.

Tabii konu sağlık olduğu için Vakıf Taşdelen bu yeni ürününde bütün ayrıntıları da düşündü.

Vakıf Taşdelen 15 litre cam damacanayı sipariş ettiğinizde, BPA içermeyen sağlıklı pompanızı, cam boru seçeneğiyle tercih edebiliyorsunuz. Kısaca sağlıklı cam damacanayı, sağlıklı cam boru ile kullanabiliyorsunuz.

Cam damacanın diğer bir özelliği de plastik olmayan, özel sağlıklı kapağı…

Ayrıca Vakıf Taşdelen 15 litre cam damacanayı, gün ışığını kırarak suya olumsuz etkisiniz azaltan özel tasarım koruma ve taşıma kasası ile birlikte kullanabiliyorsunuz.

Siz de sevdikleriniz için Vakıf Taşdelen 15 litre cam damacanayı tercih edin,

hayatınızda sağlıklı suya yer açın.

Vakıf Taşdelen Facebook

Vakıf Taşdelen Twitter

Vakıf Taşdelen Web

Bir boomads advertorial içeriğidir.
-->

25 Şubat 2014 Salı

Kadınların korkularını giderin


Kıskanç kız arkadaşınızla ilişkiniz bazı nedenlerle geri gidebilir. İşte ilişkinizi nasıl yumuşatabileceğinize dair sizlere öneriler.

1. Uzun Bacaklı İş Arkadaşları 
Niçin üzülür:
Seksi ofis arkadaşlarınız gününün yarısını alabilir. Kız arkadaşınız işyeri flörtüne kalkışacağınız endişeleri taşıyabilir.

Korkularını giderin:
Gösterin ve anlatın. Kız arkadaşınızı ofisinizde gezdirin ve iş arkadaşlarınızla tanıştırınız. Masanıza oturduğunuzda kendi fotoğrafını görsün. Böylece iş arkadaşlarınızla flört edebileceği düşüncesi biter ve işteyken bile onu düşündüğünüzü gösterir.

2. Lise Arkadaşlarınızla Buluşma 
Neden üzülür:
Kız arkadaşınızla lise yıllarından beri tanışıyorsanız gizli sırlarınızı biliyor demektir. Arkadaşlarınızla dışarı çıktığınızda nereye gittiğiniz konusunda şüpheleri vardır.

Korkularını giderin:
Bir arkadaşınızı maskot olarak anlatın. Romantik olarak değinmeyin. Arkadaşlarınızla buluştuğunuz akşamlarda oyun partilerinize onu da davet edin. Ortamı gördükten sonra aklına takılan sorular olabilir.

3. Kayınvalide 
Niçin üzülür:
Annenizin söyledikleri ya da yaptıkları karşısında kırılmış olabilir.

Korkularını giderin:
Kız arkadaşınızla veya eşinizle birlikte hafta sonuna çıkın, annenizin olumlu ve olumsuz yönlerini anlatın. Bu konuda üzülmemesini söyleyin ve anı yaşayın.

4. İnternete Girmek 
Niçin üzülür:
Arkadaşlık sitelerine üyeliğiniz ve arkadaşlarınızla ilgili konuşmalarınız onun sizi kıskanmasına ve kırılmasına neden olabilir. Hatta bir hareminiz olduğunu bile düşünebilir.

Korkularını giderin:
Sizin dijital dünyasına girmesine izin verin. Arkadaş listenizi inceledikten sonra bu konudaki korkuları azalacaktır. Ayrıca, kendi sosyal networkünü oluşturmasını sağlayın ve onu arkadaş listenizin ilk başına koyun.

5. Jimnastik Tanrıçası 
Neden üzülür:
Jimnastik hocanız çok seksi ve düzgün hatlara sahip olabilir. Bu sebeple kıskanması mümkün. Ona üzülmesinin yanlış olduğunu söyleseniz de kız arkadaşınız daha iyi bilir.
Korkularını giderin:
Spor salonuna onunla gidin ve hocanızla tanıştırın. Siz de hocanızın size göre olmadığını kabul edin ve ona karşı duygusal birşeyler hissetmemeye çalışın.

Yüzünüz Simetrik mi?

Aynanın karşısına geçin ve yüzünüze alıcı gözüyle bakın. Sağı ve solu birbiriyle aynı mı görünüyor yoksa bir tarafı daha mı şiş geldi gözünüze? 

Ağzınızı açıp kapayın ve bu sırada çenenizin simetrik açılıp açılmadığını gözleyin. Simetri kaybı, bazı fonksiyon kayıplarında ya da rahatsızlıklarda ağır ağır yüzünüze yerleşir. Dikkatli bir izleyici değilseniz farkına bile varmazsınız.

Ortodontist Dr Aylin Sezen Yalçın günlük yaşamımızda pek dikkat etmediğimiz ancak genel görünümümüze kalıcı etki yapacak Yüzde Asimetri konusuna dikkat çekti… Yalçın, tek taraflı çiğneme alışkanlığının yüzde asimetriye sebep olduğunu belirterek simetrinin yüz güzelliği ve sağlığı için önemini şu sözlerle anlattı:

"Günümüzde, yüz güzelliği, her yaşta birey için önemli. O sebeple 8 yaşından 80 yaşına kadar dişlerimizin sağlığı, cildimizin sağlığı ile ilgileniyoruz. Dişlerin sağlıklı olmasının yanında güzel bir gülümseme, kişinin kendine güvenini arttıran, sosyal hayatını kolaylaştıran bir etkendir. Simetri, özellikle yüz güzelliği söz konusu olduğunda daha önemli bir konu haline gelir. Dış dünya ile iletişimimiz olan yüzümüzün tam ahengi ancak tam bir simetri söz konusu olduğunda sağlanabilir. Biz diş hekimleri olarak bir kişiyi muayene ederken öncelikle yüzündeki bazı noktaların ve dişlerinin simetrisini değerlendiririz. Kişisel kanım, yüz yumuşak ve sert dokularında simetri sağlanmadıkça, ideal bir gülümseme ve yüz estetiği sağlanamaz."

Tek Taraflı Çiğneme Asimetri Sebebi

Simetri bozukluğunun, genetik, doğumsal, travmatik sebeplerle oluşabileceğini belirten Ortodontist Dr Aylin Sezen Yalçın, yüzümüzde asimetriye sebep olabileceğinden habersiz olduğumuz ve en sıklıkla rastlanan durumun, tek taraflı çiğneme alışkanlığı olduğunu söyledi. Yalçın, tek taraflı çiğneme sebeplerini şöyle sıraladı:

● Ağzın tek tarafında ağrılı, kanamalı iltihaplı bir dişin varlığı,
● Tek tarafta çekilmiş ve yerine protez yapılmamış dişsiz alanlar,
● Alışkanlıklar,
● Yüksek yapılmış yada doğru yapılmamış dolgu yada protezler..
● Çene eklemi rahatsızlıkları

Yalçın sözlerini şöyle sürdürdü:
"Her ne sebepten olursa olsun, çiğneme tek taraflı olarak yapılıyorsa o taraftaki çiğneme kasımızın hacminde arış olur. Zaman içinde artarak, diğer tarafla arasında belirgin farklılıklar oluşmaya başladığında farkedilebilir.Tıpta prensibimiz, sonucunu bildiğimiz durumların oluşmaması için önlem almaktır. Bu yüzden diş tedavilerimizin ve kontrollerimizin aksamaması, ilerde oluşabilecek daha ciddi sorunların önüne geçecektir… Sağlıkla gülümseyin."

BAKANLIKTAN YURT DIŞINDAKİ “TÜRK HEKİMLERE” DÖN ÇAĞRISI


Sağlık Bakanlığı, doktor açığını kapatmak ve yurt dışında çalışan Türk doktorları Türkiye'ye çekmek için, yurt dışında çalışıp, dönmeye karar verenlere 3 yıl Türkiye’de kalmaları koşuluyla mecburi hizmetten muaf tutacak. 

Sağlık Bakanlığı, doktor açığını kapatacak düzenlemeler yaparken yurt dışındaki Türk sağlık çalışanlarını Türkiye’ye dönmeleri için düzenlemeler yapıyor.  Sağlık Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Zafer Çukurova, yurt dışında eğitimini tamamlayan doktorlar Türkiye’ye döndüklerinde 3 yıl süreyle devlet, vakıf üniversitesi ya da özel sektörde hizmet yaparlarsa mecburi hizmetten muaf olacaklarını söyledi.  

Yurt Dışından 3 Aylığına Gelinebilecek
Bugüne kadar 13 müracaat yapıldığını belirten Çukurova, “Özel Hastaneler yönetmeliğine eklenen madde ile yurt dışında hekimlik yapanlar,  Türkiye’de 1 yılda 3 ayı geçmemek şartıyla kadro şartı aranmaksızın, özel sektörde çalışabilecekler” diye konuştu. 

6 Ay İçerisinde Dönmek Durumundalar
Yeni düzenleme ile yurt dışında iki yıl görev yaptıktan sonra Türkiye'de görev yapacak doktorların kamuda istihdam edilebileceklerini belirten Çukurova, “Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı, yurt dışında mecburi hizmet yapmayan doktorların dönmesi için yapıldı. 1.1.2013 tarihinden önce yurt dışında eğitimlerini tamamlayanlar ya da uzman olanlar, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 6 ay içinde Türkiye’ye dönmek ve en az üç yıl süreyle Türkiye’de fiilen meslek icrasında bulunmak şartıyla devlet hizmeti yükümlülüğünden muaf tutulacak. Hekim nerede çalışmak istiyorsa, seçtiği yerde 3 yıl dönmemek şartıyla, mecburi hizmet yükümlülüğünü yerine getirmemiş, yurt dışında halen aktif hekimlik yapan ya da uzman olanlar için bu madde eklendi” dedi. 



21 Şubat 2014 Cuma

KALP PROJESİ İLE BİLİNÇ OLUŞTURULACAK

Her yıl ani kalp durmasından dolayı 100 binden fazla insanının hayatını kaybettiğini belirten Hayatta Kal Dernek Başkanı Doç. Dr. Mutlu Vural, hedefinin 100 bin kişiye tamamen ücretsiz eğitim vererek sağlık alanında bilinç oluşturmak olduğunu söyledi. 

Ani kalp durması sonrası geç müdahaleden dolayı insanları hayatını kaybediyor. Belli bir bilinç oluşturarak ilk müdahalenin doğru şekilde yapılmasını hedefleyen Kalp Projesi’ni hayata geçiren Doç. Dr. Mutlu Vural, Hayatta Kal Derneği’ni kurarak sosyal sorumluluk projesini daha çok kişiye ulaştırmaya çalışıyor. 

Doç. Dr. Mutlu Vural, proje hakkında soruları yanıtladı. 

Kalp Projesi hakkında bilgi verir misiniz?
Kalp Projesi 13 Aralık 2011 tarihinde Erzincan da başladı. Kalp sağlığı alanında koruyucu hekimlik, toplumu bilinçlendirme ve eğitim çalışmalarını yapmak istiyoruz. Hastane dışında gelişebilecek ani kalp durmalarında ambulans gelene kadar toplumun bilinçli müdahale yapabilmesini sağlamak ve hayatta kalma oranlarını artırmak üzere çeşitli çalışmaları kapsamaktadır. Kalp damar hastalığı sıklığı ve sonuçlarını iyileştirmek ve ani kalp durmalarında ölüm sıklığını azalmayı hedefleyen bir projedir. Gelecek on yılın sonunda projenin hedefi yılda 20 bin hayat kurtarmaktır. 

Kalp Projesi ile birlikte kurulan Hayatta Kal Derneği neler yapıyor?
Hayatta Kal Derneği henüz 10 ay önce kurulmuş bir dernek ve diğer sivil toplum örgütleri fikir bazında ve sahada projeyi destekleyebilir. Bize göre önce toplumda farkındalık yaratmak gerekiyor. Çalışmalarımızı makale olarak yayınladık, ayrıca kamu spotu hazırladık.  Makale: http://www.anakarder.com/sayilar/94/buyuk/614-615.pdf

Kalbi duran bir kişi aniden yere yığılır, bilincini kaybeder, iç çeker gibi nefes alır ve nefesi kesilir. İşte o anda neler yapılırsa hasta kurtarılabilir mi? Belli bir bilinç oluşturulmuş toplumun sağlık çalışanlarına faydası nedir?
Bu şekilde her yıl 100 binden fazla insanımız hayatını kaybediyor. Bu sayının 2020 yılında 200 bine ulaşacağı tahmin edilmektedir. Her beş kişiden bir kişinin birinci derece yakını aniden yere yığılıp, bilincini kaybedip, nefesi kesilerek hayata veda etmiştir. Şehir içinde ambulans gelene kadar geçen 10 dakika zamanda bu hastanın müdahale edilmedi zaten öldüğünü ve sağlık çalışanlarının artık yapacak bir şeyinin kalmadığını toplumumuz bilmiyor. Kalbi aniden duran ve olduğu yere yığılan birine ambulans gelene kadar bilinçli müdahale ederek ambulansın yetişmesini sağlayacak şekilde kalbi duran kişiyi beş dakikadan çok daha uzun hayatta tutabileceğinin de toplumumuz farkında değil. Yine toplumun çok az kısmı bu bilinçte olsa bile kalp masajını nasıl yapacağını bilmiyor. Müdahale etmeyi bilen tanık toplumun bilinçsizliği, suçlanma korkusu, koruyucu yasaların olmaması gibi nedenlerle çekinmekte ve hayat kurtarabileceği halde uzak durmayı tercih etmektedir. Bunun için yasal düzenlemelerin bir an önce hayata geçirilmesi gerekmektedir. İlk yapılacak şey ani kalp durmasını tanımak ve hemen 112’nin aranmasıdır. Zaman kaybetmeden kalp masajı yapılmalıdır. Biz ambulans gelene kadar sadece sürekli kalp masajı yapılmasını öneriyoruz. Yapay solunum önermiyoruz. Sürekli kalp masajı ambulans gelene kadar hayati organları canlı tutacaktır. Ambulans geldiğinde elektroşok ise kalbin yeniden çalışma ve hayatta kalma şansı çok yüksek olacaktır. 

Ani kalp durmasını nasıl tanınır? Bu müdahaleler sağlık çalışanlarının işini zorlaştırmaz mı?
Amerikan Ulusal Kalp Akciğer Kan Enstitüsü “ani kalp durmasını” kalbin aniden ve beklemedik bir şekilde atışının durduğu durum olarak tanımlamaktadır. Daha sade bir ifade ile “sağlıklı gözüken bir kişi rahatsızlandıktan hemen sonra olduğu yere yığılır, bilincini kaybeder, iç çeker gibi nefes alır veya nefesi kesilmişse kalbi durmuştur” diyebiliriz. Her yere yığılan ve bilincini kaybeden kişinin kalbi durmuştur diyemeyiz. Örneğin bayılmada geçici bilinç kaybı ve 10 saniyeden kısa süreli nefes almama durumu söz konusudur. Dünyaca ünlü kalp doktoru Prof. Dr. Murat Tuzcu’nun "Kişinin bilinçsiz olduğunu saptamanız gerekir. Hareketsiz yatan insanı hafifçe sarsarak bilincinin açık olup olmadığını kontrol etmenizde yarar var. Yoksa bayılmış olsa da kalbi çalışan birine masaj yapmaya başlayabilirsiniz" uyarısına da dikkat etmeliyiz. Çalışan kalbe kalp masajı yapılmamalı ama kalbi çalışmayan birine bu korkunun aşırı olması nedeniyle sadece bir kaç dakika müdahale etmezsek de ölüm başlıyor. İşte ani kalp durmasını 30 saniyede tanımamız hayati önemdedir. 

Ani kalp durmasında bilinç kaybı ve nefes almama durumu kalp elektroşok verilerek yeniden çalıştırılmadıkça düzelmez. Düzelme ilk dakikada kalp masajı ve elektro şok uygulaması ile hemen olabilirken, geç müdahalelerde saatler ve günler sonra olabilir. Beyin hasarı olmuşsa süreç daha karışık bir hal alır.

En çok insanlar çalışan kalbe kalp masajı yapmaktan ya da kaburga kemiklerinin kırılarak akciğerlere batmasından korkuyor. Bu korkuları nasıl yenebilirler?
Size bir anımı paylaşacağım. Ben kardiyoloji doçenti iken bir hastamıza kalbi durmadığı halde 20 saniye kadar kalp masajı yaptım. Bir hasta EFOR testinde koşu bandı üzerine yıkılmış. Yan odada hasta muayene ediyorken hemşiretelaşla beni çağırdı. Koşu bandı üzerine yığılmış hastanın ritim kaydı yoktu. Bilinci kapalı ve nefes almıyordu. Kalp masajına başladım. Son kılavuzlar nabız bakma, nefes almıyorsa kalbi durmuştur diyordu. Sonra hasta nefes almaya başladı. EKO cihazında kalbine bakarken yine aynısını yaptı. Türk filmlerindeki ölüm sahnesinin aynını yapıyor ve tutabildiği kadar nefesini tutuyordu. Bu defa ekranımda kalbinin attığını gördüğüm için telaşlanmadım. Ölüm numarasını da gerçekte olduğu gibi değil "Yeşilçam" versiyonu ile yapıyordu. Sonra hastanın ölü taklidi yaptığı, bayılma ve nefesini tutma şeklinde konversiyon nöbeti olduğunu anladık.

Kalbi çalışan birine kalp masajı yapma korkusu yersizdir. Hollanda da ötenazi yasal. İyileşme umudu olmayan ve çok ızdırap çeken bir kişi aklı yerinde ise iğne ile uyutularak yasamina son verebiliyor. Uyutulmadan önce kalbi çalışırken yapılan kalp masajının kalp ritmi üzerine ciddi olumsuz bir etkisi görülmemiştir. Yani kalbi durduğuna inandığınız birine kalp masajı yapmaktan çekinmek yersizdir. Eğitim almışsanız korkmadan kalp masajı yapılabilir. Bilgili olmayan birine 112 komuta merkezinin yönlendirmesi ile kalp masajı yaptırılabilir. Tabuları yakalım, hayatlar kurtaralım.

Kalp masajı sırasında kaburga kemiklerinin kırılması doğru teknikle önlenebilir. Ani kalp durması gibi ölümcül bir durumda en kısa sürede kalp masajı yapmak gerekiyor. Hastaya müdahale edilmez ise 12 dakika içinde ölü kabul edileceğinden kaburga kırılır mı diye düşünmekten öte ambulans gelen kadar beyin gibi hayati organların hasar görmesini engellemek gerekiyor.

Online kalp masajı kursunuz ne zaman başlayacak? 
7 Kasım 2013 günü Yeni Yüzyıl Üniversitesi nde yapılacak 1. Ulusal Ani Kalp Durmalarında Ölümlerin Önlenmesi Sempozyumu’nda Türkiye’nin ilk online kalp masajı kursu başlayacaktı. Ancak Sağlık Bakanlığı ile yapılan görüşmede bu kurslara sertifika verilmesi için yönetmelik hazırlanması gerektiği ve bunun 2014 yılında hazırlayacağı bildirildi. Biz bunun üzerine ancak bakanlık takvimde geciktiğinde bu kursu katılım belgesi ya da yurtdışı sertifika vererek yapmayı planladık. Kamu spotumuzun yayınlanması ile eş zamanlı olarak "kalp masajını öğrenin" diye mesaj verdiğimizden HKD, ATUDER ve CPRToday.com tarafından onaylı online kalp masajı (hands only CPR) kursunu devreye sokacağız. Şuan ilk 100 bin kişide tamamen ücretsiz olmasını planlıyoruz. 

Doçent Dr Mutlu Vural kimdir? 
Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun. Dr. Siyami Ersek Kalp Hastanesi’nde kardiyoloji ihtisasını tamamladı. Kırşehir, Erzincan ve İstanbul da görevlerde bulundu. Hayatta Kal Derneği yönetim kurulu başkanı ve Kalp Projesi kurucu ve yürütücüsü. 

Artık Kendinize Sağlık Ve Zindeliği Hediye Edin

Çoğumuz, önemli kararlar almak ve yeni başlangıçlar yapmak için yeni bir yılı fırsat olarak değerlendiririz. 

Uzm. Dr. İlker Solmaz, “Geçmiş yıllarda hayatınızda bir türlü yer veremediğiniz spora ve doğru beslenmeye yeni yılda yer vererek 2014’ü sağlıklı ve zinde bir hayatın miladı kabul etmeniz kaliteli ve mutlu bir hayatı da beraberinde getirecektir. Sağlığınız için nereden dönerseniz kardır” diyerek, yeni yılla birlikte sağlıklı ve mutlu bir hayata başlamak isteyenler için önemli açıklama ve tavsiyelerde bulundu.

Spora ve Egzersize Yeni Yılda Zaman Ayırın
Sporsuz geçen her günün kas ve iskelet sistemini zarara uğrattığını belirten Anestezi ve Reanimasyon Uzmanı Dr. İlker Solmaz, “Spor, yaşamınıza sağlıklı ve aktif yıllar ekler. Düzenli egzersiz yapmak, kas ve iskelet sisteminizi forma sokar ve zaman zaman gelen nedeni bilinmeyen ağrılarınızın son bulması sağlar. Ayrıca düzenli spor ve egzersiz yapan birey kendine güvenen, günlük stresten arınmış bir kişi haline gelir. Yeni yılı, yeni bir başlangıç kabul ederek geleceğinize yapacağınız en büyük yatırım egzersiz ve sağlıklı beslenme olacaktır. Ağrısız bir gelecek bununla mümkündür.” önerisinde bulundu.

Eklem Ağrılarına karşı Tam Tahıllı Gıdalar Tüketin!
Günlük hayatta sıkça rastlanan eklem ağrılarının önüne sporun yanı sıra sağlıklı ve doğal gıdalar tüketilerek geçilebileceğinin de altını çizen Uzm. Dr. İlker Solmaz, “Beyaz unlu mamulleri hayatınızdan çıkartarak, tam tahıllı; “kepekli ekmek, yulaf ezmesi ve kahverengi pirinç” gibi gıdaları daha fazla tüketmelidir. Tam tahıllı besin grupları inflamasyonu azaltarak eklemleri sağlıklı tutmaya yardımcı olur ve sindirimin kolaylaştırır” dedi.

Yeni Yılda Sağlıklı Ve Zinde Bir Hayata Sayfa Açmak İsteyenler İçin Uzman Dr. İlker Solmaz Şu Önerilerde Bulundu:

1. Kafeinli içecekler kemiklerdeki kalsiyum oranını düşürerek idrarla magnezyum atılmasına neden olur. Gün içerisinde Türk kahvesi, çay, kola gibi içecekler, olabildiğince az tüketin.

2. Eklem ve kemiklerdeki dejenerasyonları önlemek ve kemik dokusunun korunması adına, elma sirkesi ve asma yaprağını magnezyum, silfür fosfat, demir gibi birçok minerali içerdiği için yemeklerde sıkça bu besinlere yer verin.

3. Kemik gelişiminde olumlu katkı sağlaması, eklemlerin tamirini ve onarımını gerçekleştiren Kelle Paça çorbasının, yapısında bulunan sığır jelatini %99 protein içerdiğinden eklem ağrılarından şikayetçi olanlar bu gıdaları sıkça tüketmelidir.

4. Tam tahıllı besin grupları inflamasyonu azaltarak eklemleri sağlıklı tutmaya yardımcı olur ve sindirimin kolaylaştırır. Beyaz unlu mamulleri hayatınızdan çıkartarak, tam tahıllı gıdalar “kepekli ekmek, yulaf ezmesi ve kahverengi pirinç” gibi gıdaların daha fazla tüketin.

5. Düzenli egzersiz yapmak kas ve iskelet sisteminizi forma sokar ayrıca zaman zaman gelen nedensiz ağrılarınızın son bulması için düzenli egzersiz ve spor yapın.

5 Soruda Grip

Son günlerde salgın haline gelen ve çocuk yaşlı demeden yatağa düşüren griple sürekli karıştırılan soğuk algınlığı arasındaki farkları ve griple ilgili merak edilenleri Hisar Intercontinental Hospital Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ve Baş Boyun Cerrahisi Bölümü Uzmanı Doç. Dr. Seyhan Alkan’a sorduk…

1. Soğuk algınlığı ve grip arasındaki fark nedir?
Her ikisi de solunum yolu hastalığıdır; ancak bunlara farklı virüsler neden olur. Grip burun, boğaz, bronş ve muhtemelen akciğerler dahil solunum sistemini bozar. Soğuk algınlığı ise sadece üst solunum yolunu etkiler. Bu nedenle gribin ateş, vücut ağrıları, yorgunluk gibi belirtileri soğuk algınlığına göre daha şiddetlidir. Gribin başlıca belirtileri ateş, yorgunluk, vücut ağrıları, titreme, baş ağrısı, boğaz ağrısı ve öksürüktür. Öksürük bronşları tahriş edecek kadar yoğun değildir. Hastalığın en kötü günleri ilk 3-4 gündür. İstirahat ile 7-10 gün arasında geçer. Ancak hastalığın ardından birkaç hafta boyunca yorgunluk hissedebilirsiniz. Grip ilk 24-72 saat arasında bulaşıcı hale gelir. Bu nedenle hasta olsanız bile fark edemeyerek virüsü diğer sağlıklı kişilere de bulaştırabilirsiniz. Grip olduğunuzda lütfen hekiminize başvurmadan ateş düşürücü ilaçlar ya da antibiyotikler kullanmayın. Ateşlendiğinizde mutlaka istirahat edin; böylece daha hızlı toparlanabilirsiniz.

2. Grip için en iyi tedavi nedir? Antibiyotik almam gerekir mi?
Grip için tek bir "en iyi" tedavi yoktur, ancak semptomları azaltabilir birçok yolu vardır. Reçeteli ilaçlar grip belirtileri ilk ortaya çıktığı zaman alındığında hastalık süresini kısaltabilir. İlaçlar özellikle ilk 48 saat içerisinde alındığında hastalığın ilerlemesini engeller. Soğuk algınlığı ve grip ilaçları ateş, ağrı, burun tıkanıklığı, öksürüğü azaltma gibi konularda size yardım edebilir; ancak onlar gribi tamamen tedavi etmez; sadece bu süreci daha rahat atlatmanıza yardımcı olabilir. Dekonjestanlar burnun şişmiş mukozalarını küçülterek nefes almanıza yardımcı olur. Ayrıca tuzlu burun spreyleri de açık solunum yollarına yardımcı olabilir. 

Öksürük preparatları, su ve meyve suları ile birlikte, öksürük yatıştırmaya yardımcı olabilir. 4 yaş altındaki çocuklarda mecbur kalmadıkça öksürük ve soğuk algınlığı ilaçları kullanılmamalıdır. Çocuğunuz 4 ve 6 yaş arasında ise, herhangi bir ilaç vermeden önce doktorunuza danışın. 6 yaş üzeri çocuklarda semptomları hafifletmek için hekiminizin önerdiği ilaçları kullanabilirsiniz. Vücudunuzdan su kaybını önlemek için bol bol sıvı tüketin. Bu aynı zamanda burun mukozanızı da rahatlatır. 

Kahve, çay, kola gibi kafein içeren içecekleri sınırlayın. İştahınızın durumuna göre hareket edin. Eğer gerçekten aç değilseniz, beyaz pirinç ya da et suyu gibi basit yiyecekleri yemeyi deneyin. Antibiyotikler grip ya da soğuk algınlığı tedavisine yardımcı olmayacaktır. Antibiyotikler bakterileri öldürür, ancak grip veya soğuk algınlığına neden olan virüsler üzerinde herhangi bir etkisi yoktur. Grip bağışıklık sisteminizi zayıflatabilir ve bakteriyel enfeksiyonlar için kapıyı açabilir. Bu nedenle gribiniz giderek kötüleşiyorsa bir hekime başvurun. Bakteriyel bir enfeksiyon geçiriyor olabilirsiniz. Bu durumda antibiyotik tedavisi gerekli olabilir.

3. Ne zaman doktora gitmeliyim?
Belirtiler şiddetliyse, toparlanacağınıza daha da kötüye gidiyorsanız, ateşiniz düşmüyorsa mutlaka hekime başvurun. Grip gibi başlayan ve başka bir hastalığa dönüşen bir duruma girmiş olabilirsiniz. Eğer bu belirtilerden herhangi biri varsa, hemen bir doktora görünün:
• Nefes alma zorluğu
• Kalıcı ateş
• Kusma
• Ağrılı yutma
• Kalıcı öksürük
• Kalıcı tıkanıklık ve baş ağrısı

4. Grip aşısı gribe neden olabilir mi?
Grip aşısı ölü virüslerden yapılır ve sizi grip yapmaz. Ancak, aşı vücudun bağışıklık yanıtı tetikleyebilir, böylece kas ağrısı ya da düşük dereceli ateş gibi birkaç hafif belirtileri olabilir.

5. Neden insanlar grip hakkında bu kadar endişeli? Gribi önlemek için ne yapabiliriz?
Grip virüsü akciğerler bulaşabilir ve zatürre gibi ciddi bir enfeksiyona neden olabilir. Grip zatürreye dönüşmeye başlarsa, bu hastanede tedavi gerekebilir. Alerjisi olanların gribe yatkınlığı yoktur. Ancak alerjiler, gribin astım, zatürre gibi hastalıklara dönüşmesini tetikleyebilir. Bu nedenle özellikle yaşlılar, hamileler, bebekler ve kronik sağlık problemleri olanların daha dikkatli hareket etmeleri gerekir. Grip ve soğuk algınlığına neden olan virüsler virüslü kişinin öksürmesi ya da hapşırmasıyla ortaya çıkan damlacıklar yoluyla yayılır. Grip ve soğuk algınlığından korunmak istiyorsanız;

• Öksürürken ya da hapşırırken yüzünüzü kolunuzun içiyle kapatın.
• Hapşırırken ya da öksürürken ağzınızı elinizle değil; kağıt bir mendille kapatın ve mendili hemen çöpe atın.
• Ellerinizi gözlerinize, burnunuza ve ağzına götürmeyin. Bu vücuda giren mikropları önler.
• Ellerinizi sık sık yıkayın. Eğer suya erişiminiz yoksa alkol bazlı bir dezenfektan kullanın.
• Çevrenizdekilere doğru öksürmeyin, kafanızı başka bir yöne çevirin.
• Telefon, klavye gibi ortak kullandığınız yüzeyleri dezenfekte edin. Virüsler bu yüzeylerde 8 saat yaşayabilirler.
• Soğuk algınlığı ve grip sezonunda kalabalıktan uzak durun.
• Her yıl grip aşısı olsun. Aşılar size % 100 koruma vermez; ancak hastalığı önlemenin en iyi yoludur.
• Bağışıklık sistemini besleyen koyu yeşil, kırmızı, sarı sebze ve meyveler tüketin.
• Düzenli egzersiz yapın. Egzersiz yaptığınız halde hasta olabilirsiniz; ancak hastalık daha az şiddetli belirtiler gösterir ve daha çabuk iyileşir. Aerobik, yürüyüş gibi düzenli egzersizler bağışıklık sistemini güçlendirir.

Modanın hiçbir zaman değişmeyen kuralları

Her daim şık olmayı kim istemez. Ancak bunun zahmetli bir iş olduğunu düşünüyorsanı yanılıyorsunuz. Çok küçük detaylara dikkat ederek siz de her daim şık olabilirsiniz.

Modacılar her yıl favori olan kıyafetleri, ayakkabıları ve aksesuarları belirlese de şu gerçeği unutmamalısınız; her kadın kendisinin modacısıdır. Ancak kendi tarzınızı yaratırken de modanın hiçbir zaman değişmeyen kurallarına dikkat etmekte fayda var.
       
RENK VE DURUŞ
Tek renklilik, kurtarıcınız olabilir. Tepeden tırnağa aynı renkte giysiler giyerseniz, uzun, bölünmemiş bir çizgi illüzyonu yaratmış olursunuz. Bu da sizi daha ince gösterir ve kusurların daha az göze çarpmasını sağlar. Siyah, devetüyü, krem, koyu kahve gibi nötr tonları kullanmayı tercih edin.

BEDENİNİZE UYMALI
Vücudunuza çok büyük (uzun, bol tişört ya da elbiseler gibi), ya da çok küçük (kısacık, üzerinize yapışan tişörtler gibi) gelen giysiler, sizi olduğunuzdan daha kilolu gösterir. Bu nedenle kendi bedeninizde uygun giysiler satın alın. Böylece vücut hatlarınız daha ölçülü biçimde ortaya çıkar.

YAPIŞKAN DEĞİL, AKIŞKAN
Giydiğiniz kumaşlar ikinci bir deri gibi üzerinize yapışmamalı, yapışmadan sarmalı. Jean gibi sert kumaşlar çıkıntıları toplayıp saklarken, poplin ve keten gibi daha az sert kumaşlarda fazlalıklar pörtleyebilir. Çok ince kumaşlarsa en tehlikelisidir. Hem iç gösterebilir, hem de vücuttaki çıkıntıları iyice ortaya serer. Böylece “Güzel olayım” derken daha da kötü bir hal alabilirsiniz. Bu nedenle kıvrımlı bir şekilde inen, yapışmayan ama akışkan duran kumaşları tercih edin.

PANTOLON ALIRKEN
Kıyafetler arasında pantolonlar önemli bir yer tutar. Bu nedenle pantolon seçimi de önemlidir. Pantolonda en iyi görüntüyü elde etmek için büzgüsüz ve pilesiz pantolonları tercih edin. Çünkü bunlar sizi daha göbekli gösterir. Ayrıca göbek deliğinizin yaklaşık 2.5 santim aşağısında biten, az düşük belli ve paçaları hafif geniş pantalonları da giyebilirsiniz. Pantolon paçalarının hafif geniş olması kalça genişliğini dengeler.

ETEK KİLOYU ÖRTER
Etek alırken kilonuza çok dikkat etmeniz gerekir. Özellikle etekler büyük popolarla tombik göbekleri gayet şık bir biçimde kamufle eder. Eteklerde diz hizası uzunluğunu tercih edin. Çünkü diz hizasındaki etekler bacaklarınızın en iyi şekilde görünmesini garantiler. Kısa boylular ise uzun etek giymemeli

Aşk için 5 büyük yalan

Eğer ilişkinizin yolunda gitmesini istiyorsanız yanlış inanışlardan uzak durmalısınız.

1- Romantizm şart               
Eğer "Beni sadece romantik bir ilişki mutlu eder" diye bir bakış açısıyla hayata bakıyorsanız, daha çok bakakalırsınız. Çünkü romantizm, her koşulda, her durumda, hayatın her döneminde insanı mutlu edemez.

2- Yıllar boyu ihtiras                                
Bir ilişkide yakınlık, sevgi, saygı, güven, uyum gibi kavramlarla aşk, ihtiras gibi kavramlar bir arada yürütülemez. Eğer aynı heyecanı, aynı aşkı 30 yıl sonra da yaşadığınızı söylüyorsanız, yalan söylüyorsunuz. Mutlu olmak için ilişkiyi olduğu gibi kabul etmek daha doğru.

3- Aşkın tek sahibi             
Tek bir "aşk" veya "sevgi" biçimi yoktur. İnsan her şeye aşık olabilir. Aşk zamanla şekil değiştirir. Bir çocuk için aşk, el ele tutuşmayı çağrıştırırken, bir genç için cinselliği çağrıştırabilir. Bu nedenle ilişkinizi birtakım "kurallara" veya "kalıplara" oturtmaya çalışmayın.

4- Teknik takıntısı                      
"Her işin bir tekniği var canım. Kitapta okumadın mı?" diyenlerdenseniz, ilişkiniz çoktan bitmiş demektir. Her adımınızı kitaplara göre atmaktan vazgeçin. Herkes için geçerli olan belli kalıplar, kurallar yok. Bunlar yalan!

5- Hayranlık iddiası
Bir insan, partnerinin her şeyine asla hayran olamaz. Onun 1-2 huyundan nefret ediyorsunuzdur. Yoksa, diş macunu tüpünü tam ortasından sıkma veya kredi kartıyla bol bol alışveriş yapma gibi huyları ona daha fazla hayran olmanıza neden olur.

Ayaklara kış bakımı

Tüm gün vücudun ağırlığını taşıyan ayaklara, özellikle kış ayında bakım yapmayı ihmal etmemek gerekiyor. Yumuşacık ve bakımlı ayaklara sahip olmak isteyen kadınlar için, pratik bakım önerileri...

Özellikle kış aylarında sürekli ayakkabı ve çorapla sıkışan ayakların bakıma daha fazla ihtiyacı var. Ayaktaki her bir noktanın bir organı temsil ettiğinden hareketle ayağınıza iyi bakmak birçok organınız için de önem arz ediyor. Kış aylarının en büyük sorunlarından biri kuruyan, susuz kalmış ve çatlama tehlikesiyle karşı karşıya kalan ayaklar oluyor. Haftada bir kez mutlaka ayak bakımı yapmak gerekiyor.

Günlük ayak bakımı hastalıklardan koruyor

Tüm gün boyunca vücut ağırlığını taşıyan ayaklara, her gün düzenli bakım yapmak olası sorunları engelliyor. Bunun için sabah evden çıkmadan ayak kremi sürülebilir. Ayak kremi seçerken yenileme özelliği olan kremleri tercih etmek gerekiyor. Evoria uzmanları, Neutrogena ayak kremi öneriyor. Akşam saatlerinde de sakinleştirici ve yatıştırıcı kremlerle yapılan masaj sonrası ayaklarınızdaki farkı hissedeceksiniz. Evoria, kendinizi yorgun hissettiğiniz günlerde, evde ayaklarınızı yükseğe kaldırarak kan dolaşımını kontrol etmenizi öneriyor.

Kısa tırnak tercih edilmeli, tırnak batmasına dikkat edilmeli

Kış mevsiminde sürekli kapalı ve ayakkabı içinde kalan ayaklarda uzun tırnak kullanmak zor oluyor. Kış mevsiminde kısa tırnak kullanılması gerektiğinin altını çizen uzmanlar, hem sağlık, hem temizlik açısından tırnak boyunuzu kısa ve temiz tutun önerisinde bulunuyor. Evoria güzellik uzmanları tırnaklarınızın da kendini yenilemesi için tırnak bakımında tırnak üstü törpüsü kullanılması gerektiğinin altını çiziyor. Ayaklarda tırnak batması da sık karşılaşılan bir sorun. Tırnak batması için uzmanlar düzenli pedikür yapılmasını öneriyor. Pedikür sırasında ayak bakımı yapılması, tırnak batması olayını azaltırken; ayakların yumuşak görünmesine de katkı sağlıyor.

Topuk çatlağı ve topuk dikeni için özel bakım yapılmalı

Soğuk havaların etkisiyle artan topuk çatlağı, ponza taşı ile temizlenebilir. Duştan sonra ayağı hafifçe kurulayıp ponza yapılırsa, topuk çatlağı görüntüsünün kaybolduğu ve ölü derinin gittiği görülecektir. Ayak bakımı yaparken ponza işleminin ardından peeling uygulamasıyla ayaktaki kan dolaşımı hız kazanacaktır. Evoria.com’da indirimle satışa sunulan Bitki özlü Attirance Ayak Kremleri ile ayaklar nemlendirilebilir. Böylelikle topuk çatlağı oluşumu engellenmiş olacaktır. Topuklarda oluşan bir diğer sağlık sorunu ise topuk dikeni. Hayatı zorlaştıran topuk dikeni hastalığının önüne geçmek mümkün. Topuk çatlağı için bakım yapmak, topuk dikeni oluşumunu önlemede önemli bir yöntem.

Haftada bir peeling

Peeling uygulaması, mutlaka haftada en az bir kere yapılması gerekiyor. Tabanda oluşan ölü deriden kurtulan ayaklara, işlemin ardından ayak bakımı ürünleri ile 5 dakika boyunca yapılan masaj yapılıyor. Bu sayede cilt pürüzsüzlüğe kavuşuyor. Evoria.com’da indirimle satışa sunulan Sally Hansen Ayak Peelingleri bu konuda en büyük yardımcınız olacaktır. Peeling etkisi için yazın deniz kenarından topladığınız çakıl taşları ile ayak masajı yapılabilir. Peeling sayesinde ayak mantarı, topuk dikeni gibi birçok rahatsızlığın önüne geçilebiliyor.

Ayak masajı şart

Evde, kendinizi ve ayaklarınızı spa ile şımartın. Gün boyu kapalı kalan ayaklarda oluşan ayak kokusu ve ayak sağlığı için spa çok önemli. Kokulu ve etkili banyo tuzlarıyla yapılan ayak masajı ile ayaklarınızı dinlendirin. İçine Evoria.com’da farklı çeşitlerini rahatlıkla bulabileceğiniz Raen Aromaterapik Tuz attığınız çok sıcak olmayan suda ayaklarınızı bekletip ayaklarınıza detoks yapabilirsiniz. Bunun yanında etkili tuzlar ve köpükler de rahatlamanızı sağlayacaktır. Yapılan ayak masajı kan dolaşımını hızlandırarak daha zinde olmanızı sağlayacaktır.

Ayak kremi ile ayaklar neme doysun

Ayak sağlığı açısından nem çok önemlidir. Gece ayak bakımı için uyumadan önce vazelin gibi yağlı bir krem veya ayaklar için özel olarak tasarlanmış ayak kremi sürülerek ayak masajı yapılabilir. Evoria uzmanları ayak bakımı ürünü olarak Gehwol Ayak Kremlerini öneriyor. Ayak kremi sürüldükten sonra pamuklu bir çorap giyilmeli. Ayakların sabaha kadar yumuşacık olduğuna şahit olacaksınız.

Kadınların meme kanseri riskine önlemleri

Meme kanserine yakalanma riskinin yaş ilerledikçe arttığı bildirildi.

 "Füsun Sayek Kültür ve Sanat Etkinlikleri" için Hatay’a gelen Türk Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu Genel Sekreteri Prof. Dr. Şuayib Yalçın, yaptığı açıklamada, kadınlarda kanser ölümleri arasında meme kanserinin ilk sırada yer aldığını söyledi.

Yaş ilerledikçe meme kanserine yakalanma riskinin artığını ifade eden Yalçın, şöyle devam etti: "Her yıl dünyada 1 milyondan fazla, Türkiye’de de yaklaşık 150 bin kişi meme kanserine yakalanıyor. Ayrıca yılda toplam 7 milyon 600 bin kadını kanser nedeniyle kaybediyoruz. 40-49 yaş arasında her 66 kadından 1’inde, 50-59 yaş arasında da her 40 kadından 1’inde meme kanserine yakalanma riski var. Bu risk yaş ilerledikçe daha da artmakta. Avrupa’da meme kanserinin daha yaygın olmasının nedeni de bu. Türkiye’de kadınların çalışma hayatına girmesi,doğurganlığın azalması nedeniyle gelecekte kansere yakalananların sayısında bir artış bekleniyor.

Şu an Avrupa’da 8, Türkiye’de de her 12 kadından 1’inin meme kanserine yakalanma riski var. Ancak Türkiye’de kadınların yaşam standartlarıyla ilgili bir takım önlemler alınmazsa bu risk artabilir ve Avrupa’nın önüne geçebiliriz."

Kadınların meme kanseri riskine karşı alışkanlıklarına dikkat etmesi gerektiğini vurgulayan Yalçın, "Türkiye’de nüfus hızla yaşlanıyor. Yaşlanma meme kanserine yakalanma riskini de beraberinde getiriyor. Bu hastalığa karşı riski azaltmak için beslenme alışkanlıkları ve sporla kadınlarımızı daha sağlıklı yaşlandırmalıyız" diye konuştu.

- "KENDİ KENDİNE MUAYENE" -

Kadınların meme kanseri konusunda çok bilinçli davranması gerektiğini vurgulayan Yalçın, "20’li yaşlardan itibaren her kadının kendi kendine muayene yapması gerekiyor. Çok basit olan erken tanı yöntemiyle kadınlar baş belası olarak düşünülen meme kanserinden korunabilirler. Ancak bazı kadınlar, kendi kendine muayenede eline kitle gelmesine rağmen, utandıkları için hekime başvurmuyor. Bu da hastalığın tüm vücuda yayılmasına, tedavi için çok geç kalınmasına neden olabiliyor" dedi.

Yalçın, kadınların 40’lı yaşlardan itibaren de yılda bir kez mamografi çektirmesi gerektiğini kaydetti. Yalçın 12 ilde kurulan Kanser Erken Teşhis ve Tarama Merkezlerinde (KETEM) mamografinin ücretsiz çekildiğini, ayrıca kurum olarak da çeşitli kampanyalar düzenlediklerini belirterek, kadınların takibi elden bırakmaması gerektiğini söyledi.

- "ERKEKLER DE RİSK ALTINDA" -

Meme kanserinin sadece kadınlara özgü bir hastalık olmadığını belirten Yalçın, erkeklerin de bu konuda dikkatli olması gerektiğini söyledi. Erkeklerden meme kanserinin daha tehlikeli olduğuna dikkati çeken Yalçın, "erkeklerde meme dokusu olmadığı için hastalık tüm vücuda daha hızlı yayılır. Bu nedenle kadınların aksine erkeklerde geri dönüşü zor sonuçlarla karşılaşabiliyoruz. Meme kanseri konusunda erkeklerin de kadınlar kadar dikkatli olması, kendi kendine muayene yapmaları önemli" görüşünü ifade etti.

Çocukların süt dişlerini ihmal etmeyin!

"Çocuklara ağız bakımı alışkanlığının kazandırılması ve süt dişlerinin sağlığı çok önemlidir.”

Genel sağlığı önemli ölçüde etkileyen ağız ve diş sağlığının ilk adımı bebeklik döneminde başlıyor. Küçük yaşlardan itibaren diş fırçalama alışkanlığı kazandırılan çocuklar ileriki dönemlerde sağlıklı dişlere sahip oluyor. Diş Hekimi ve Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, çocuklarda süt dişlerinin önemini ve kalıcı dişlerin çıkma dönemlerini anlattı...

Süt dişleri 6 aydan sonra çıkmaya başlar! 
Süt dişleri değişken olabilmekle beraber ortalama 6 aydan sonra genellikle alt ön bölgeden başlayarak çıkar ve yaklaşık 3 yaşında tamamlanır. Bu dönemde çocuğun ağzında toplam 20 adet süt dişi alt ve üst çenede simetrik olarak yerleşir. Çocuklarda ağız ve diş hastalıkları tedavisinin koruyucu diş hekimliğinin temelini oluşturduğunu belirten Diş Hekimi Çağdaş Kışlaoğlu, toplumumuzdaki ‘’süt dişleri önemsizdir’’ kanısının tamamen yanlış olduğunu belirterek sözlerine şöyle devam etti;

’’Süt dişleri doğumdan ergenliğe kadar uzanan süreçte görev gören dişlerdir. Yapıları kalıcı dişlere göre biraz daha farklıdır. Eğer süt dişleri zamanından erken çürür ve çekilirse yan dişler kayacak ve alttan gelen kalıcı dişlere yer olmayacağı için kalıcı dişlerde oluşan çapraşıklık ortodontik tedaviye neden olacaktır. Eğer çekilmeyip kronik bir iltihap oluştururlarsa da hem alttan gelen kalıcı dişin kalsifikasyonu hem de çocuğun genel sağlığı etkilenecektir. Ayrıca süt dişlerinin alttan gelen kalıcı dişlere rehberliği söz konusudur. Bu nedenle çocuklara ağız bakımı alışkanlığının kazandırılması ve süt dişlerinin sağlığı çok önemlidir.”

6 Yaş dişini süt dişiyle karıştırmayın!
Bebeklerde süt dişlerinin düşüp yerlerini genç süreklilerin alması, aşağı yukarı süt dişlerindeki sürme sırasını takip eden bir süreçte oluşur. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli noktanın süt dişi sanılan 6 yaş dişi olduğunu vurgulayan Kışlaoğlu, süt dizisi tamamlandıktan sonra yaklaşık 3 yaşından 6 yaşına kadar diş kavislerinde herhangi bir hareket olmadığını, çocuk 6 yaşına geldiğinde ilk sürekli dişi olan 6 yaş dişinin, süt azı dişlerinin arkasında yerini aldığını belirtti.

6 yaş dişlerini takiben ilk süren dişler kesiciler grubudur. Onu izleyerek birinci süt azıları, ikinci süt azıları ve süt köpek dişleri dökülür. Üst sürekli köpek dişleri en son süren dişlerdir. 11–13 yaş arası sürme tamamlanır. Bunların dışında 6 yaş dişlerinin arkasından 12 yaşında ikinci sürekli azılar ve 16–24 yaş arası ‘’20 yaş dişleri’’ yani üçüncü büyük azı dişleri sürer.

Çocukların dişleri neden çürür?
Süt dişleri daimi dişlere oranla daha çok organik madde içerdiğinden daha kolay ve hızlı çürürler.
Çocuklar, çürüğün erken döneminde görülebilen soğuk sıcak hassasiyeti ve hafif ağrı gibi sinyalleri zamanında yorumlayamazlar. Olayı ancak dayanılamayacak kadar ağrı olduğunda fark ederler ki bu durumda çok geç kalınmış olabilir.

Çocuklar ağız bakımına yetişkinler kadar dikkat edemezler. Çocuğun el becerisi, merakı ve ebeveynlerinin tutumu diş fırçalama alışkanlığını belirler.

Çürük oluşumu engellenebilir mi?
Çürüğü tamamen engelleyebilecek bir aşı ya da ilaç henüz geliştirilemedi, ancak çürük sayısını azaltmaya yönelik malzemeler günümüzde kullanılmaktadır.

Fissür Örtücüler: Azı dişlerinin çiğnemeye yüzeyinde fissür denilen küçük çukurcuklar vardır. Fissür örtücü malzemeyle çukurcukların üzeri kapatılıp; o bölgeye mikrop, yemek artığı vs. nin sızması engellenerek çürüğün başlaması önlenir. Bu işlem 6 yaşından itibaren kalıcı azı ve küçük azı dişlerine uygulanabilir.

Flor Uygulaması: Çürüğü engellemenin başka bir yolu da çürüğe karşı direnci arttırmaktır. Dişlere yüzeysel flor uygulanması suretiyle bu direnç kazandırılır.

Diş Fırçalama: Çocukların ileride diş fırçalama alışkanlığını sürdürmesi için en etkili yöntem erken yaşlarda bu alışkanlığın kazandırılmasıdır.

Diş fırçası ve macun seçimi önemli!
Çocuğun ağız büyüklüğüne uygun, yumuşak ve naylon kıllardan üretilmiş diş fırçalarını öneren Kışlaoğlu, çocukların diş macununu yutma riski olduğu için 3 yaş altında kullanılmaması gerektiğini belirtti. Pütürsüz diş macunlarını öneren Kışlaoğlu, fırçaya konulacak macun miktarını ise ‘’nohut büyüklüğünde’’ şeklinde tarif etti.

Diş fırçalama alışkanlığı için bunları deneyin!

*Dişlerini fırçalarken ayrı bir diş fırçası ile siz de kendi dişlerinizi fırçalayın. Ona birkaç tane farklı renk ve şekillerde diş fırçası ve diş macunu alın. Her seferinde başka bir ikili seçmesini sağlayın. Bu seçim onun diş fırçalama isteğini ve motivasyonunu artıracaktır.
*Mutlaka diş fırçalama panosu oluşturun ve her fırçalamadan sonra pano üzerinde işaretleme yapın.
*Banyoya bir kum saati yerleştirin ve her fırçalamada kum saatini ters çevirerek zaman tutun. Yaklaşık 2 dakikalık diş fırçalama yeterli olacaktır.
*Çocuğunuzun diş çürüğü hakkında hiçbir bilgisi yoktur. Ona yapışkan özelliği olan şeker, çikolata, bisküvi yedirin ve aynada dişlerinin üzerine nasıl yapıştığını gösterin. Daha sonra dişlerini fırçalatın ve dişlerinin ne kadar güzel, temiz ve beyaz olduğunu yine aynada kendisine gösterin.

Makyaj burcunuza göre nasıl yapılır?

Burçların hayatımızdaki yeri malum. Doğumumuzdan başlayarak hayatımızın her evresini etkileyen burçlar, güzelliğin en önemli tamamlayıcısı olan makyajda da kendini gösteriyor.

Güzellik uzmanları her zaman kadınları kişilikleri, yüz tipleri ve bulundukları ortama göre makyaj uygulamalarını öneriyor. İşte bu sebeble astrolojide yer alan toprak, hava, ateş ve su guplarından yola çıkılarak uygulanan makyaj stillerinden biri de sizin için....

Ateş grubu iddialı 

Koç, Aslan ve Yay bu grubun temsilcileri. Ateş grubu kadınları, dikkat çekmeyi ve çekiciliklerini ön plana çıkarmayı seviyorlar. Fark edilmek en büyük tutkuları. Makyajlarında da dikkat çekici çizgileri ve renkleri kullanmaları gerekiyor. Ateş grubu kadınlarının rengi kırmızı ve siyah. Gözlerde siyah far ve kalem kullanmaları öneriliyor. Eye-liner, göz makyajının vazgeçilmez ürünü. Gölgelemelerde beyaz farlar çok işlerine yarıyor. Rujda ve allıkta kırmızı tonları tercih ederlerse içlerindeki dikkat çekme isteğini tatmin edebilirler.

Su grubu sezgisel

Yengeç, Akrep ve Balık bu grubun burçları. Grubun rengi yeşil. Sezgilerin ve içgüdülerin temsilcisi su grubu, yeşilin her tonunu kullanabiliyor. Özellikle nil yeşili kullandıklarında daha gizemli mesajlar verebilirler. Göz makyajında vazgeçemeyecekleri, kahverengi kalemler ve beyaz farlarla yapılmış gölgeler. Çocuksu tenlerine şeftali rengi allık kullanmaları gerekiyor. Ruj seçiminde ise pembenin bütün tonları, ayrıca oranj, su grubu kadınlarının kullanması gereken renkler.
                   
Hava grubu bağımsız 

Hava grubunun burçları olan İkizler, Terazi ve Kova, özgürlüğün ve bağımsızlığın temsilcileri. Hava grubu kadınlarının rengi, mavi ve pembe. Gözlerde maviden laciverte kadar her tonu rahatlıkla kullanabiliyorlar. Yanaklarda ise pembe allık ciltlerine ışıltı katıyor. Ruj seçiminde de yine pembe ve tonları ağırlık kazanıyor.

Toprak grubu sakin 

Toprak grubu kadınları sakin ve evcimen tabiyatlı. Boğa, Başak ve Oğlak bu gruptan. Abartıyı sevmiyor ve sadeliği tercih ediyorlar. Makyajda da sade ve göze çarpmayan renkleri uygulamaları gerekiyor. Kahverengi, toprak grubunun rengi. Yüzün her kısmında kahverengiyi rahatlıkla kullanabilirler. Farlar, allıklar, rujlar hep bu rengin hakimiyetinde. Pastel tonlardan seçecekleri makyaj malzemeleri kullanmaları öneriliyor. Açık tenliler, şeftali tonlarını da makyajlarında uygulayabiliyorlar.

20 Şubat 2014 Perşembe

2014 TÜRKİYE BEYİN YILI PROJESİ BAŞLADI

Türk Nöroloji Derneği tarafından başlatılan “Türkiye Beyin Yılı” projesi kapsamında, beyin hastalıklarıyla ilgili bilinç oluşturmak, korunma ve tedavi imkanları hakkında farkındalığı artırmak amacıyla etkinlikler düzenlenecek. 

Türk Nöroloji Derneği ülkemizde beyin hastalıklarıyla ilgili bilinç oluşturmak, korunma ve tedavi imkanları hakkında farkındalığı artırmak için “Türkiye Beyin Yılı” projesini başlattı. 

Avrupa Beyin Konseyi, Avrupa Parlamentosu ve Avrupa Konseyince 2014'ün Avrupa'da Beyin Yılı ilan edildiğini hatırlatan Türk Nöroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Ersin Tan,  kendilerinin de dernek olarak beyin hastalıklarıyla ilgili bilinç oluşturmak, korunma ve tedavi imkanları hakkında farkındalığı artırmak için "Türkiye Beyin Yılı" projesini başlattıklarını bildirdi. Proje kapsamındaki tüm etkinlikler derneğin liderliğinde oluşturulan Türkiye Beyin Aksiyon Grubu tarafından gerçekleştirilecek.

Proje kapsamında Türkiye Beyin Aksiyon Grubunu kurduklarını belirten Tan, beyin sağlığını korumak nörolojik hastalıklar nedeniyle yükselen ölüm ve sakatlık oranlarını azaltmak ve toplum nezdinde farkındalık yaratmak için gerçekleştirilecek tüm etkinliklerin bu grup tarafından hazırlanacağını söyledi.  

Nörolojik sorunların yaşlılarda daha çok görüldüğüne, beyin damar hastalıklarının ölüme neden olan hastalıklarda ikinci sırada geldiğine dikkati çeken Tan, "Beyin nankör bir organdır, bir hasar oluştu mu bunu geriye çevirmek pek kolay değildir, bu yüzden o hasarı sağlayacak faktörlerin önüne geçmek ilk hedefimizdir" dedi. 

Beyin Hastalıkları Toplam Sağlık Harcamalarının Beşte Birini Oluşturuyor
Bilinçlendirme ile hastalıkların görülme sıklığını düşürüp toplum sağlığının korunmasına yardımcı olmayı hedeflediklerini söyleyen Prof. Dr. Rana Karabudak, Türkiye’nin toplam sağlık harcamalarının beşte birini oluşturan beyin hastalıklarından kaynaklı maliyetlerin de bu doğrultuda düşmesinin sağlık ekonomisi açısından önemli olduğunu belirtti. 

Nörologa Gitme Bilinci Oluşmalı
Türkiye’de en sık görülen nörolojik rahatsızlıkların başağrısı, beyin-damar hastalıkları, inme, epilepsi, Parkinson, Alzheimer, Multiple Skleroz (MS) ve kas hastalıkları olduğunu ifade eden Karabudak, halkın böyle bir rahatsızlık geçirdiğinde nörologa gitmesi gerektiğini bilmediğini ve bu konuda farkındalığın son derece önemli olduğunu söyledi.

Türkiye'de Yaklaşık 35-40 bin kişide MS Görülüyor
Prof. Dr. Rana Karabudak, Türkiye'de yaklaşık 35-40 bin kişide görülen Multipl Skleroz (MS) hastalığının, özellikle 20-40 yaşındaki gençleri daha çok etkilediğini belirtti. Karabudak,  hastalığa yakalanma riskinin kadınlarda 2 kat daha fazla olduğunu da vurguladı.  MS’in tüm dünyada öncelikli çözülmesi gereken hastalıklar arasında görüldüğünü söyleyen Karabudak, son 4 yılda arka arkaya etkinliği giderek artan ilaçların kullanılmaya başlandığına ve ağızdan alınabilen bu ilaçların uzun yıllardır iğne tedavilerini sürdüren hastalar için önemli bir alternatif oluşturduğuna da dikkat çekti.

Parkinson Yaşlılık Hastalığı Değil
Prof. Dr. Ayşe Bora Tokçaer ise Türkiye genelinde 100 bin kadar Parkinson hastası Prof. Dr. Ayşe Bora Tokçaer ise Türkiye genelinde 100 bine yakın parkinson hastası bulunduğunu belirtirken, ileri yaşta hareketlerde yavaşlık, tutukluluğun bazen fark edilmediğini, nedeninin başka hastalıklarda arandığını bu nedenle nöroloji uzmanlarına zamanında ulaşılamadığını söyledi. Hastalığın yüzde 5-10'unun kalıtsal olduğuna dikkati çeken Tokçaer, hastalığın ileri yaşın yanı sıra gençlerde de görülebildiğini ifade etti. Tokçaer, Türkiye’de akraba evliliklerinin çok olmasının kalıtsal Parkinson hastalığı riskini artırdığını kaydederek, ülkemizdeki Parkinson hastalarının yıllık ilaç kullanımlarının maliyetinin 110 milyon dolar olduğunu da açıkladı.



Türklerin Yüzde 45'i Baş Ağrısı Çekiyor
Prof. Dr. Babür Dora da Türkiye'deki nüfusun yüzde 45'inin baş ağrısı, yüzde 16'sının da migren ağrısı çektiğini bildirdi. Başağrısının genellikle önemsenmediğini oysa Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre başağrısının en çok özürlülüğe yol açan hastalıklar arasında ilk 10’da yer aldığını söyleyen Dora, dünyadaki tüm doktorlara başvuruların yüzde 4’ünün başağrısına bağlı olduğunu ifade etti. 

Türkiye Başağrısı Epidemiyoloji Çalışması'nın verilerini açıklayan Dora,  migren hastalarının yüzde 90’ının hayat kalitelerinin etkilendiğini ve yüzde 30'unda önemli derecede işgücü kayıpları meydana geldiğini söyledi. Migren hastalarının yüzde 25'inde başağrılarının  orta-ileri derecede engellilik yarattığını vurgulayan Prof. Dr. Babür Dora, başı ağrıyan kişinin işe gidemediğini ya da gitse bile işte verimli çalışamadığını ifade etti.

Başı ağrıyan kişinin işe gidemediğini, gitse bile verimli çalışamadığını ifade eden Dora, tedaviyle migren ataklarının yaşam kalitesi üzerinde etkilerini, sıklığını azalttıklarını iş gücünü engelleyen bir hastalık olmaktan çıkardıklarını kaydetti.

Bir soru üzerine baş ağrısı ve migrende ağrı kesiciler belli miktarda kullanıldığında ağrıyı kestiğini ancak ayda 10 günden fazla Ağrı Kesici kullanılmasının dünyada bağımlılık kabul edildiğini anlatan Dora, "Fazla ilaç kullanımı doğru değil uygun ilaç, uygun zamanda, uygun miktarda alınmalı" dedi.

İlkokul Öğrencilerine Beyin Üç Boyutlu Kitapçık Çalışmalarıyla Anlatılacak
Bu arada Beyin Yılı 2014 Projesi etkinlikleri hakkında bilgi veren Prof. Dr. Rana Karabudak, okullarda beyin ve beyin hastalıklarına dönük farkındalık oluşturmak için çeşitli aktiviteler düzenleyeceklerini bildirdi.  

İlkokul öğrencilerine beyini üç boyutlu kitapçık çalışmalarıyla anlatacaklarını ve çeşitli hikaye fotoğraf yarışmaları düzenleyeceklerini bildiren Karabudak, "Okullarda birtakım ekstrem sporlara dikkat çekmek istiyoruz. Kayak, kaykay, snowboard gibi sporları yaparken kask takmak çok önemli, mesajlarımız buradan başlayacak" diye konuştu. 

Karabudak bir soru üzerine de çocuklara yönelik etkinliklerde şeklinin insan beynine benzemesi nedeniyle simge olarak düşündükleri omega-3 açısından zengin ceviz dağıtılacağını söyledi. 

Seminerleri izlemek için : http://beyinyili.seminer.tv/beyinyili.html

Proje hakkında bilgi için: http://turkiyebeyinyili.org/